Haberler

"Korona yoksula daha çabuk bulaşıyor"

Alman bulvar gazetelerinden Bild, Robert Koch Enstitüsü Başkanı Lothar Wieler’in sözlerini başlığına taşıyınca tartışmalara neden oldu

04 Mart 2021 15:09

Köln

Almanya’da vatandaşlar, dün gece yarısına kadar korona zirvesinin bitmesini bekledi. Zirveden çıkan kararlar pek çoğu için hayal kırıklığı yarattı ancak üçüncü dalganın eşiğinde olan Almanya’nın tam açılması büyük bir sorumsuzluk olurdu.

Kapanma 28 marta kadar uzatıldı ama enfeksiyon oranının izin verdiği bölgelerde önlemlerin kademeli olarak gevşetilmesi kararı alındı. Tabii enfeksiyon sayısı artarsa acil durum freni çekilecek, önlemler yeniden arttırılacak. Alınan kararlar çok karmaşık, ancak zirveden iki önemli sonuç çıktı, biri haftada bir ücretsiz hızlı test sağlanması, bir diğeri de nisandan itibaren aile hekimlerinin de aşı yapabilecek olması. Tabii eğer aşı tedariğinde sorun çıkmazsa. Aşı AB’nin başının en büyük derdi.

AB’nde aşı çatlağı

Avusturya ve Danimarka İsrail ile birlikte bir aşı ittifakı kuruyor, bazı Doğu Avrupa ülkeleri ise Rusya ve Çin’den aşı satın almaya karar veriyor. Bu, şu demek oluyor; AB ülkeleri yavaş yavaş Komisyon’un çizdiği aşı politikasına güvenini yitiriyor ve kendi göbeğini kendi kesmeye karar veriyor. Bu hem AB’nin lokomotifi olan Almanya ve Fransa hem de Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen için kötü bir haber. Salı günü Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, Avrupa İlaç Ajansı EMA’nın çok yavaş hareket ettiğini söyleyerek, Danimarka ve İsrail ile birlikte aşı çalışmalarını başlatacağını ilan edince tepkiler büyük oldu.

Dün de Danimarkalı mevkidaşı ile Kudüs’e giden Kurz’un bu tavrı daha çok bir propaganda olarak yorumlandı. Avusturya ayrıca EMA tarafından lisans verilir verilmez, hem Rusya’dan aşı alacak hem de söz konusu aşının Avusturya’da üretilmesi için girişimde bulunacak. Hafta başında Polonya Çin, Slovakya da Rus aşısı satın alacağını açıklamıştı. Macaristan Rus aşısını çoktan kullanmaya başladı bile. 450 milyon nüfuslu AB, 6 ayrı şirketten 2,5 milyar dozdan fazla aşı ısmarlamıştı. Bu aşıların 1 milyar dozunun eylül sonuna kadar dağıtılması planlanıyor ancak şu ana kadar pek çok AB ülkesinde aşılama işlemi, tedarik sıkıntısı yüzünden ağır ilerliyor.

Komisyonun aşıyı ucuza getirmek için topluca pazarlık yaptığını, aşı ısmarlamakta geç kaldığını düşünen vatandaşlar arasındaki kızgınlık da büyüyor. AB Komisyon Başkanı von der Leyen, strateji değiştirip aşıların daha çok Avrupa’da üretilmesi için girişimde bulunacağını açıkladı ancak AB içindeki ağır bürokrasi engelini aşıp aşamayacağı soru işareti.

En çok aşı ısmarlayan Kanada ihraç yasağına takıldı

Avusturya, Danimarka ve İsrail’in birlikte aşı üretmeye karar vermesi bir başka açıdan da ilginç. AB, ocak ayından beri, aşı ihracatını kontrol altına aldı. İhracat, AB ülkelerini zora sokuyorsa engellenebilecek. Şu ana kadar 29 ülkeye 150 ihracat talebini onayladı Komisyon. Reddettiği olmadı. Onaylanan aşıların %95’inin BionTech ve Pfizer aşısı olduğunu hatırlatmakta yarar var.

Aşı ihracatına konulan yasaklar önümüzdeki günlerde de tartışmalara neden olacakmış gibi görünüyor. Kanada örneğin, nüfusu başına en fazla aşı ısmarlayan ülke, ancak nüfusunun %2’sini bile aşılamayı başaramadı. Nedeni de Amerikan Başkanı Biden’ın, halefi Trump’ın aldığı ihracatı durdurma kararında ısrar etmesi. Moderna ve BioNTech aşısı ısmarlayan Kanadalılar, AB’nin de Amerika gibi davranmasından korkuyorlar.

Amerika ve Avrupa aşı milliyetçiliğine devam ededursun, mutasyon yüzünden satın aldığı AstraZeneca aşılarını kullanamayan Güney Afrika, bunları geri veremeyip başka aşılarla değiştiremeyince yoksul Afrika ülkelerine hediye etti. Güney Afrikalılar şimdi Johnson & Johnson aşısına umut bağladılar.

Almanya’da korona en çok göçmenleri hastanelik ediyor

Alman bulvar gazetelerinden Bild, Robert Koch Enstitüsü Başkanı Lothar Wieler’in “Yoğun bakım servislerinde yatan korona hastalarının çoğu göçmen kökenli” sözlerini başlığına taşıyınca tartışmalara neden oldu. Haberi okuyanların bir kısmı göçmen kökenli vatandaşların dikkatsizliğinden dem vururken, bir kısmı ise bunun yoksulluk ve yoksunluk ile ilgili olduğunu geç de olsa kavradı.

Aslında Wieler diyor ki; Federal Hükümetin korona politikası dil bariyeri yüzünden toplumun her kesimine ulaşamıyor. Haberde konunun hükümet tarafından tabu olarak görüldüğü, tartışmaya açılırsa bunun ucunun ırkçılığa dayanmasından çekinildiğine de dikkat çekiliyor.

Ancak şu da çok açık; asıl yoksulluk hastalığa neden oluyor. Almanya’da yaşayan göçmenlerin büyük bir çoğunluğunun eğitim düzeyi düşük, hayatta kalmak için çalışmak zorundalar, küçük evlerde kalabalık aileler ile yaşıyor, toplu taşım araçlarını kullanıyorlar. Ayrıca iyi beslenemedikleri için bağışıklık sistemleri daha zayıf oluyor ve koronaya hem daha çabuk yakalanıyor hem de daha ağır geçiriyorlar.  Ekonomik faktörlerin hastalığa yakalanma ve geçirme sürecini etkilediği pek çok araştırma tarafından da ispat edilmiş durumda.

Örneğin en son yapılan araştırmalardan biri, sosyal yardımla yaşayanların, koronayı daha ağır ve hastanede geçirme riskinin %95’i bulduğunu ortaya koydu. Bunun önemli bir nedeni olarak yoksulluk ve işsizlikle boğuşanların şeker, yüksek tansiyon, kalp ve dolaşım hastalıklarının olması gösteriliyor. Uzmanlar buna bir de işsizlik ve yoksulluğun getirdiği psikolojik sorunları da eklemek gerektiğini belirtiyorlar. Gelir düzeyleri arasındaki farkın düşük olduğu ülkelerin diğerlerine oranla salgınla mücadelede daha başarılı olduğu da açık.

Çoğu zaman koronanın zengin, fakir, eğitimli, eğitimsiz, erkek, kadın tanımadığı herkesi tehdit ettiğini söylüyoruz ancak derinlemesine bakınca bu genellemenin çok da doğru olmadığını anlıyoruz. Korona yoksulları daha çok vuruyor. Ancak yoksulların, varlıklılar için çalıştığını, fiziksel mesafenin azalması durumunda pekala virüsü yayacağını da unutmamak gerek. Hükümetlerin yapacağı en iyi şey, zenginle yoksul arasındaki fiziksel mesafeyi açmaktan çok onların arasındaki gelir farkını azaltmak. Çünkü herkes güvende olmadan, kimse güven altında olamayacak.