Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“İşsizlik fonu 2 yıla kalmadan sıfırlanacak tamamen eriyecektir"
Karamollaoğlu şu ifadeleri kullandı:
"İşsizlik Fonu son zamanlarda pandeminin başında yani 2020 yılı 1 Ocak itibariyle bu fonda 131,5 milyar lira para vardı ama 9 Ağustos 2021 tarihi itibariyle bu miktar 86 milyar liraya geriledi. Yani neredeyse 3’te 1 oranında eridi.
Peki bu eriyen miktar sadece işçilerimiz için mi, işsiz kalan insanlar için mi kullanıldı dersek bunun ne yazık ki böyle olmadığını görüyoruz. 2021 yılının ilk 3 ayından itibaren devam eden düşüş eğer durdurulamaz ise bu fon 2 yıla kalmadan sıfırlanacak tamamen eriyecektir.
Bu fon her gecen gün erimektedir ve biz iktidardan bu fonun sadece kuruluş maksadına uygun bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini iktidara hatırlatıyor ve iktidardan bu politikayı bu şekilde takip etmesini bekliyoruz."
“O gün söylediği türkü başkaydı bugün bambaşka türkü söylüyor"
"Bugünkü iktidarın en büyük zaaflarından bir tanesi hadiseleri birbirine karıştırması, hangi parayı nerede, ne maksatla kullanacağını değerlendirmesi gerektiğini bilmemesinden kaynaklanmaktadır.
Sayın Erdoğan 2000’li yılların başında ‘Benim vatandaşım çöpten rızık topluyorsa, pazarlardan atık topluyorsa meydanlarda açız diye bağırıyorsa, ev kirasını, su ve elektrik faturasını ödeyemiyorsa bunun sorumlusu bugünkü hükümettir’ diyor.
Bir çok konuda sayın Cumhurbaşkanına biz iktidara gelmeden hemen önce ve iktidar sorumluluğunu üstlendikten hemen sonra yapmış olduğu konuşmaları bizzat kendisi dinleyerek ne söylediğini hatırlamasında fayda görüyoruz.
O gün söylediği türkü başkaydı bugün bambaşka bir türkü söylüyor ve bugün ülkemizin içine sürüklenmiş olduğu ekonomik sıkıntı adeta geçmişi mumla aratıyor."
“Bir ailenin geçimi artık çay ve simit hesabıyla altından kalkılamayacak bir noktaya geldi"
"Sadece elektrik faturalarına baktığımızda bile konunun ne kadar korkunç olduğunu görmek mümkün.
Elektrik mühendisleri odasının hesaplarına göre 4 kişilik bir ailenin elektrik faturasına ödediği tutar 5 yılda 94 liradan 210 liraya çıkmış. Yani yüzde yüzün çok üstünde bir artış var.
Bu sadece bir kalem, eğer biz bütün kalemleri göz önüne alırsak hakikaten bir ailenin geçimi artık sayın Erdoğan’ın yaptığı çay ve simit hesabıyla altından kalkılamayacak bir noktaya geldi."
“Sendikalar teklif götürdü, hükümet bu teklifi hiç dikkate almadı"
"Bu şartlar altında memurla hükümet arasında toplu sözleşme görüşmeleri yapıldı. Ben buna görüşme demiyorum. Sendikalar teklif götürdü, hükümet bu teklifi hiç dikkate bile almadı.
Kendisi bir rakam ortaya koydu ve bu rakamı ortaya koyarken de öyle bir tavır sergiledi ki Türkiye tarihinde görülmemiş bir zam.
Memurumuzu kesinlikle enflasyona ezdirmeyeceklerini söyledi sayın bakan.
Sendika tarafından ciddi bir müzakere bile yapılmadan kabul edilen rakam 2022 yılı için yüzde 5 artı ikinci yarıda da yüzde 7. 2023 yılı ise yüzde 8 artı yüzde 6. Yüzde 8’lik bir zammı iktidar bundan önce Türkiye’nin neredeyse memurun görmediği bir zam olarak ortaya koydu.
Enflasyon yüzde 30′ iken siz eğer çalışana yüzde 35 yani enflasyonun üzerinde yüzde 5’lik bir artış verirseniz işte o hakiki manada zamdır. Ama uzun zamandır çalışan insanımız bundan yoksun durumda.
Kıyma yüzde 92, pirinç yüzde 50, simit yüzde 28, sıvıyağ yüzde 94, süt yüzde 60, makarna yüzde 37, deterjan yüzde 28 artmış son 2 yılda. Enflasyon yüzde 26, dolar yüzde 46, avro yüzde 56, altın yüzde 71 artmış. Hal böyleyken memura reva görülen zamlar bu rakamlarla bağdaşmıyor!"
“Tasarrufa evden başlanır"
"Sayın Cumhurbaşkanının tasarrufla ilgili bir genelge yayınladığı zaman Saray’ı ve Meclis’i bunun dışında tutmuştur. Halbuki tasarrufa önce evden başlanır.
Ev dediğimiz cumhurbaşkanlığının kendi konutu ve çevresindekilerin harcamasıdır, Meclis’in harcamasıdır.
'Buralarda tasarruf yapmayabilirsizin’ diyor. Bu ne iş ya, nasıl yaklaşım? Eğer siz yönetim olarak bir noktada adım atacaksanız burada da israfı önemsiyorsanız israf önce evde önlenir.
‘Ben israf yapmayacağım’ Niye? ‘itibardan tasarrufta bulunamam, yoksa itibarım gider’ gibi bir anlayışla çalışan insana diyorsunuz ki, ‘Ne olur canım bu dünya geçici, bir somun yiyeceğine yarım ye.
Çocuklarına her gün peynir yedirmen gerekmez’ bu mantığı kabul etmek bu mantığı anlamak hakikaten mümkün değil.
Bundan dolayıdır ki ekonomi sil baştan ele alınmadan Türkiye’nin problemlerini çözmek mümkün olmaz”
“Bugün artık Taliban demek bence biraz abartılı oluyor, farklı yorumlara sebep oluyor"
"Son açıklamalar Taliban’ın Türk askerini Afganistan’da istemediği beyanatıyla gündeme geldi şimdi. Amerikalılar 31 Ağustos’a kadar kesinlikle çıkacaklarını ifade ediyorlar.
Bu gün artık Taliban demek bence biraz abartılı oluyor, farklı yorumlara sebep oluyor. Bu gün Afganistan’da oluşan yeni yönetim de kendi ülkesinde başka asker istemiyor, Türk askeri de dahil olmak üzere.
Geçmişte Afgan ordusunun subaylarını Türkiye’de yetiştirme imkanları tanınmıştı. 1950’ler, 60’lar, 70’ler, Afgan subaylar hep Türkiye’de eğitildi. Bundan sonra da olabilir ama asker olarak bizim orada bulunmamızı arzu etmiyorlar.
Doğru olan da şu, onlar ‘eğer destek vermek istiyorsanız, iş adamlarınızla, kalifiye insanlarla gelin bizim kalkınmamıza destek verin’ diyorlar ki mantıklı olan da budur.
Ben şahsen göçmen meselesini de bu çerçevede değerlendirmeye doğru buluyorum."
“Maalesef Batı'nın yaklaşımı hep bencillik üzerine inşa edilmiştir"
"Şu anda bütün ülkeler Afganistan’dan göç etmek isteyenlere kısıtlı bir sayıda olmak üzere kapılarını açmış bulunuyor. Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? Ben ancak Afganistan’dan vasıflı eleman alırım.
Tecrübeli mühendislerini alırım, ekonomistlerini alırım, sağlıkçılarını alırım ama orada karınlarını doyuramayıp da karnını doyurmak için gelmek isteyenlere sınırlarım kapalı diyor.
Bunun için de biz şu anda gelin, ‘Afganistan’dan göç etmek isteyenleri için bir politika oluşturalım’ demeyi doğru bulmuyorum bu yönüyle.
Mazlumlara kapımızı açabilirsek açalım ama oranın kalifiye insanlarını oradan alıp, onları başıboş bırakmayalım onu doğru bulmuyorum. Maalesef Batı’nın yaklaşımı hep bencillik üzerine inşa edilmiştir."
“Kontenjanlar ayrılacaksa Afganistan'ın içinde ayrılsın, orada bir takım kmaplar oluşturulsun"
"Sadece kalifiye insan istiyor, yardım edelim diye bir dertleri yok. Bu yaklaşım o ülkeleri daha da zor duruma sokuyor maalesef.
Onun için göç politikalarının nasıl tanzim edildiğine baktığımız zaman bu manzarayı görüyoruz hep. Buna rıza göstermek, kalkınmakta olan veya çökmüş olan ülkelerin daha da çökmesine vesile olacak bir adım atmak manasına gelir.
Onun için ben de diyorum ki, biz Türkiye’de veya başka ülkelerde Afganistan’dan veya başka yerlerden Suriye’den gelecek insanlara kontenjanlar ayırıp da onları belli yerlerde toplamayı doğru bulmuyorum.
Bu kontenjanlar ayrılacaksa Afganistan’ın içinde ayrılsın. Orada bir takım kamplar oluşturulsun, Batı da Türkiye de destek verecekse oradaki insanlara destek versin. Ama Afganistan’ı kalifiye insan ihtiyacına mahkum etmesin."