17 Ağustos 2021 11:49
İstanbul'daki binalardan alınan karot örneklerinin incelendiği laboratuvarda 2000 yılından önce yapılan binalarda tahta ve deniz kabuğuna rastlandı.
Çok sayıda can kaybının yaşandığı yüzlerce binanın yerle bir olduğu ve ağır hasar gördüğü 17 Ağustos Marmara Depreminin üzerinden 22 yıl geçti. O günden bugüne uzmanların ise sadece deprem haftasında ya da büyük Marmara Depreminin yıldönümünde değil, her fırsatta dikkat çektiği bir konu, “İstanbul’un yapı stoku". Uzmanlar kentteki binaların, İstanbul’da beklenen 7.2 büyüklüğündeki bir depreme hazır olması gerektiğini, vatandaşların “Deprem güvenli" binalarda yaşaması gerektiğini vurguluyor. Öte yandan uzmanlar hükümet yetkilileri ile yerel yönetimlerin, beklenen depreme karşı kentsel dönüşüm ve güçlendirme çalışmalarının yanı sıra, vatandaşların da bu konuda bilinçli olması gerektiğini dile getiriyor. Özellikle 2000 yılı öncesi inşa edilen yapılarda deprem risk analizlerinin yapılması, büyük önem taşıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraklerinden İstanbul Beton Elemanları ve Hazır Beton Fabrikaları (İSTON), kentteki binaları, çeşitli yöntemlerle tarama çalışmaları yapıyor. Bunlardan biri ise, binalardan “karot numunesi" alınarak yapılanı. Bu yöntemle, binaların deprem yönetmeliğini karşılayıp karşılamadığı öğreniliyor.
Çalışmalarda görevliler, binalardan önce karot numuneleri alıyor. Çeşitli ölçüm ve değerlendirmeler bir araya getiriliyor ve binanın deprem yönetmeliğini ne kadar karşıladığı belirlenip, olası bir depremde göstereceği performans tahmin ediliyor. Ardından, elde edilen veriler bölgenin diğer deprem ve zemin verilerinin ölçüme dahil edilmesiyle, risk durumu ortaya çıkarılıyor. İBB tarafından yapılan bu çalışma ile İstanbul'un çeşitli ilçelerinde incelenen 2000 yılından önce yapılmış binaların yarısından fazlasında risk olduğu ortaya çıktı.
Yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Yapı ve Malzeme Laboratuvar Müdürü Mehmet Emin Hasanoğlu,
"Gerek kamu kurumları gerek vatandaşlar bize müracaat edip kullandıkları binaların performansını ölçmemizi istiyorlar. Öncelikle söz konusu binalarda bir keşif yapıyoruz, keşif neticesinde vatandaşlara ya da kamu kurumuna maliyet çalışmaları yapıyoruz. Maliyet çalışmaları neticesinde kabul görürse işlemlerimize başlıyoruz. Mevcut yapıyla ilgili mümkün olduğu kadar, yönetmenliklerde belirlenen sayılarda veri toplayıp bu verileri kullanarak binanın statik hesabını baştan yapıyoruz. Önce mevcut binaya gidiliyor, yönetmelikte belirlenen sayılarda karot numuneleri dediğimiz beton mukavemetini ölçebileceğimiz numuneler alınıyor. Sonra bu numuneleri laboratuvarımızda kırıyoruz. Oradan elde ettiğimiz bilgiyi ve ayrıca sahadan binanın ölçüleriyle artık modellemesini yapabileceğimiz bilgilere ulaşıyoruz" dedi.
Hasanoğlu, yaptıkları bir deney sonucunun çıktılarını ise şöyle anlattı: “Yönetmeliğe uygun değil. Biz ofisimizde bu bilgileri kullanarak mevcut binanın deprem risk performans analizini çıkarıyoruz. Sahadan aldığımız karot numunelerinin ölçü kontrollerini yapıyoruz. Ondan sonra kesim işlerini yapıp deneyde kullanılacak ölçülere getiriyoruz. Yapıdan aldığımız karot numunelerini deney yapılacak boyutlara getiriyoruz. Başlıklamada kullandığımız özel yüksek ikamet bir karışımla bu ölçüleri ürüne eşit hale getiriyoruz. Çok eski betonlar var, içinde deniz kabukları olan var, içinde ahşap olan bile var. Son yıllarda yapılan betonlar ise farklı. Boşluk oranları az. Ama diğerlerine baktığımız zaman aynı şeyi söylemek mümkün değil, olmaması gereken ne varsa içinde. Bakın dokununca dökülüyor, buna beton demek doğru değil. Deney sonucumuz çıktı, C-8'e denk gelen bir sonuç, şu anda yürürlükte olan yönetmeliğe göre olması gereken değer C-25. Bu bina 2000 öncesi yapıldığı için, biraz sıkıntılı"
© Tüm hakları saklıdır.