Haberler

Cumartesi Anneleri 755. haftada 12 Eylül’de kaybedilenlerin akıbetini sordu

14 Eylül 2019 15:34

Cumartesi Anneleri 755. hafta eylemlerinde 12 Eylül işkencehanelerinde kaybedilenlerin akıbetini sordu. Eylemde ayrıca Diyarbakır’da HDP il binası önündeki aileleri ziyaret eden İçişleri Bakanı Soylu’ya, “Cumartesi Anneleri’nin sesini duyurmamak için elinden geleni yapıyorsun. Bu ne yaman çelişki” diyerek seslenildi

Sendika.org'un haberine göre Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 755. haftasında Galatasaray Meydanı’na gitmek isteyen Cumartesi Anneleri polis tarafından engellendi. Bunun üzerine Cumartesi Anneleri, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdi.

Açıklamanın olduğu sokak, polis tarafından ablukaya alınırken, Cumartesi Anneleri, üzerinde kayıpların fotoğraflarının olduğu tişörtler giyerek, gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarıyla karanfil taşıdı. HDP milletvekilleri Garo Paylan ve Hüda Kaya ile CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu da eyleme destek verdi.

12 Eylül işkencehanelerinde kaybedilenlerin akıbetinin sorulduğu eylemde, açıklamayı 21 Mart 1995’te gözaltında kaybedildikten sonra cenazesi kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak yaptı.

12 Eylül darbesinin üzerinden 39 yıl geçtiğini hatırlatan Ocak, darbeye liderlik eden 5 Milli Güvenlik Konseyi üyesi generalden 4’ünün öldüğünde ulusal törenle devlet mezarlığına gömülerek onurlandırıldığını söyledi. 12 Eylül’de gözaltında kaybedilen insanların akıbetlerinin hala karanlıkta bırakılmaya ve faillerin korunmaya devam edildiğini belirten Ocak şöyle devam etti:

Tanıklara rağmen, belgelere rağmen, Adli Tıp Kurumu raporlarına rağmen, TBMM raporuna rağmen 12 Eylül’de gözaltında kaybedilen evlatlarımız için adalet sağlanmıyor. Özetle 12 Eylül bizim için 39 yıldır sürüyor.  12 Eylül’ün milyonlarca kişinin hayatını etkileyerek ağır travmalara neden olan kanlı mirası bugünümüzü de zehirliyor. 12 Eylül’ün gözaltında kayıpları inkâr eden ve cezasız bırakan zihniyeti bugün de sürüyor

“Bu tülbent her şeyi açıklar”

Açıklamanın ardından 12 Eylül’de gözaltında kaybedilen Hüseyin Morsümbül’ün yengesi Ayten Morsümbül konuştu. 12 Eylül’ü yönetenleri kınayan Morsümbül, “37 yıl boyunca Fatma ana ‘Hüseyinim Hüseyinim’ diye bağırdı” dedi.

Elindeki beyaz tülbenti göstererek konuşmasını sürdüren Ayten “Ama bakın ben bugün Fatma anayı getirdim size. Bu tülbent bütün acıları annelerin gözyaşlarını, annelerin ne kadar acı yaşadığını açıklar. Buna bakan bütün annelerin hepsi anlar. Anne olanlar anlar, anne olmayanlar anlayamaz. Fatma anne Hüseyin’in 37 yıl boyunca bir kazağını sakladı. Fatma anne, ‘Eğer vefat edersem beni bu kazakla birlikte, Hüseyin ile birlikte gömün’ dedi. Kimse Fatma Ana’yı anlamadı. Acısını anlamadı” dedi.

“Bu ne yaman çelişki”

12 Eylül döneminde gözaltına alınarak kaybedilen Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır, ise “Binlerce ananın evladı, devletin güvenlik güçleri tarafından alınırken, çoğunun akıbetleri oldubittiye getirildi. Kimisi işkencelerde sakat bırakıldı, kimisi yıllarca özgürlüklerinden mahrum bırakıldı, kimisinin de keyfi ve yargısız infaz sonucu yaşam hakları ellerinden alındı. Bunlardan birisi de kardeşim Cemil Kırbayır’dı” dedi.

Kırbayır, sözlerinin devamında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, Diyarbakır’da HDP il binası önündeki aileleri ziyaret etmesine değindi:

"1995’ten bu yana gözaltında çocukları kayıp edilen anneler toplandı, Galatasaray’da eylem yaptı. Verilen mücadele sonucu başbakan annelerle görüştü. O annelerin arasında Berfo Kırbayır da vardı. Bir yıl öncesine kadar Galatasaray’dık. Emine Ana, Berfo Ana, Zeycan Ana, Elmas Ana, anaydı. Onlar, devletin götürdüklerini devletten istiyorlardı. ‘Faili sensin’ diyorlardı. ‘Bizim mezarımızı ver’ diyorlardı. Sen misin bunu diyen. Sana Galatasaray yasak dediler. Şimdi Diyarbakır’da analar oturuyor. Evlatlarını arıyorlar. En doğal hakları olarak. Nerede otururlarsa otursunlar. Ama bize acı çektireni biliyor musunuz? İçişleri Bakanı o analara destek vermek için Diyarbakır’a gidiyor. Aynı İçişleri Bakanı buyurun bu anaların sesini duyurmamak için elinden geleni yapıyor. Bu ne yaman çelişkidir. Cumartesi Anneleri ana değil mi? Acıların rengi aynı değil mi? Nedir bu kıyametler bizim başımızda."

Soylu’ya: “Empati kurmayı biliyor musun?”

Kırbayır’ın ardından 12 Eylül’de gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’in ablası İkbal Eren söz aldı. 12 Eylül karanlığının çökmediği ev kalmadığını belirten Eren, ağabeyi Hayrettin Eren'in gözaltında kaybedilmesi sürecini anlatarak, faillerin yargılanmasını istedi.

Geçtiğimiz haftalarda hayatını kaybeden annesi Elmas Eren’in, 39 yıl oğlunu beklediğinin altını çizen Eren, sözlerinin devamında Soylu’ya seslendi:

"Şimdi birileri çıkmış analık acısı üzerinden günü kurtarmaya çalışıyor. Analık acılarını yarıştırıyor. Annelik acıları yarıştırılmaz. Geçen hafta İçişleri Bakanı bir programda ‘Empati kurun evladınız eve biraz geç gelse ne hissedersiniz’ dedi. Yahu biz her hafta buradan empati kurun diyoruz. 39 otuz yıl benim abim hala gelmedi. Cemil, Nurettin gelmedi. Sen empati kurmayı biliyor musun? Birileri çıkmış anneleri ayrıştırıyor. Diyor ki, ‘Birileri haklı, birileri ziyan’ diyor. Sen kimsin be. Buradan Star Gazetesi yazarına sesleniyorum. Sen yazarsan eğer bu ülkede hak hukuk adaleti bilmen gerekiyor. Herhangi biri gözaltına alındığında suçu sabit görünene kadar suçlu değildir. Gözaltında kayıp edilenler yargılanmadılar. Yargılanma hakları ellerinden alındı. Suçları neydi? Sen benim abime terörist diyebilir misin? Hangi suçları sabit görüldü de sen bu anneler için ziyan diyorsun. Sen kimsin? Annelerin acılarını yarıştırmayın. Elbette ki Diyarbakır’daki annelerin acısı çok büyük. Onu kimse anlayamaz. Bu gün hala 12 Eylül karanlığı üzerimizden kalkmış değil. Hala bu yasalarla yönetiliyorsunuz. Zaten şu an sivil darbeler var tepemizde. Biz asla vazgeçmeyeceğiz."

“Her yere başvurdum”

19 Şubat’tan bu yana kayıp olan Mustafa Yılmaz’ın eşi Sümeyye Yılmaz da, eşinin nerede olduğunu, yaşayıp yaşamadığını bilmediğini belirterek “Ne yazık ki tarih tekerrürden ibaret bizim ülkemizde. Aynı olaylar farklı kişiler üzerinden tekrarlanıyor ve birilerinin canı yanıyor. Bunlar neden böyle oluyor? Neden tekrarlanıyor? Neden eşimden haber alamıyorum? Bir buçuk ay önce eşimle birlikte kaçırılan dört kişi bırakıldı. Ancak eşim ve Gökhan Türkmen’den hala haber alınamıyor. Hala akıbetleri hakkında hiçbir şekilde açıklama yapılmıyor. Her yere başvurdum. Elimden gelen başka bir şey yok. Ne yapmam gerektiğini artık bilmiyorum. Tıkandım. Ben buradan Cumartesi Anneleri’nin önünde yetkililere sesleniyorum. Eşimle, Gökhan Türkmen ve Yusuf Tunç ile ilgili etkin ve etkili soruşturma yükümlülüğünü yerine getirin. Bu insanların akıbetlerini açıklayın. Ne Fatma ne Berfo ne Nevin annenin artık gözlerinden yaş akmasın” dedi.

“Hakikatin üzeri kapatıldı”

Kızıltepe JİTEM Davası’nın da delillere ve tanıklara rağmen 9 Eylül’de beraatla sonuçlandığını hatırlatan Maside Ocak, “Mahkeme JİTEM’in varlığını inkâr etti. JİTEM’in Bıçak Timi aklandı. Mahkeme eliyle hakikatin üzeri kalın bir örtüyle kapatıldı. Hakikat ve adalet zaman aşımında yok edildi. Binbir zorlukla yargıya taşınan bu dava da cezasızlık geleneğinin bir parçası oldu. Cevap verin o zaman: Gözaltına alındıktan çok uzun yıllar sonra ölüm kuyularında kemiklerine ulaştığımız evlatlarımızı davanın sanıklarından Albay Hasan Atilla Uğur ve diğer 8 kişi öldürmediyse, onları işkenceyle öldürüp kuyulara kim gömdü? 2015 yılında ‘Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Tavrımızı ortaya koymak zorundayız’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan cevap ver: Bu topraklarda devlet eliyle işlenen ve cezasız bırakılan cinayetlerden kimi sorumlu tutalım?” diye konuştu.

Tanrıkulu: “Derin devletin sahibi değişmiş”

Kızıltepe JİTEM Davası’nı başından beri takip ettiğini söyleyen CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Mardin Ağır Ceza Mahkemesi davayı neden Ankara’ya nakletti?” diye sordu. Faili meçhullerle ilgili bütün davaların yerlerinden çok uzak bölgelere nakledildiğini belirten Tanrıkulu, “Davalar zorla açılmış, tanıklar bir şekilde ortaya çıkmıştı. Ancak AKP bu davaları bulunduğu yerden sürgün ettirdi. Kendi istedikleri mahkemelere gönderildi. Bu davalarda çok ciddi tanıklıklar var. Normal bir insan bu suçu işlese en az müebbet hapis cezası alırdı. Ancak mahkeme bunları görmezden geldi. Dahası JİTEM’i kuranlar ‘Biz kurduk’ dedi. Ancak mahkeme ‘Böyle bir şey yok’ diyor. Bu işin sorumlusu derin devletin yeni sahibi olan AKP’dir. Derin devlet değişmemiş, sahibi değişmiştir” dedi.

“Sorun Meclis’te çözülür”

Cumartesi Anneleri’nin gittiği meydanların acısını çok iyi bildiğini ifade eden Tanrıkulu, “Annelerin acıları yarıştırılmaz, ayrıştırılmaz, kutuplaştırılmaz. Bunun acılar ortaklaştırılır. Bu yaşananların sorumlusu siyasettir. Siyaset çözüm üretmediği için bu çocuklar kaybedilmiştir, öldürülmüştür, mezardadır, dağdadır. Sorun Meclis’te çözülür. Bize düşen görev Meclis’te bu işi çözmektir. O nedenle annelerin acısı üzerinden siyaset yapmak günahtır, yazıktır ve alçaklıktır” ifadelerini kullandı.

“Devletin bilgisi dahilinde yapıldı”

Son olarak İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Kızıltepe JİTEM Davası avukatlarının gönderdiği mektubu okudu. Davanın iddianamesinde sanıkların bölgede JİTEM’e bağlı olarak korucular ve itirafçılardan oluşan “Bıçak Timi” adında bir timin gözaltına aldıkları kişileri infaz ederek, cesetlerini yok ettiklerine ilişkin bilgilerin yer aldığını belirten Yoleri, “Kızıltepe JİTEM dosyasının tamamı devletin bilgisi dahilinde yapılan yargısız infaz, ‘zorla kaybettirme’, işkence, zorla köy boşaltmanın belgesidir. Sanıkların beraat etmiş olması onların toplum vicdanında aklandıkları anlamına gelmemektedir. Türkiye halkları kendi vicdanlarında bu suçları işleyenleri çoktan cezalandırmıştır. Annelerin onurlu mücadelesi ile ortaya çıkan Kızıltepe davası yine onların mücadelesi ve desteği ile hak arayışımız devam edecektir. Mahkemenin kararı da bu ülkenin tarihinde kara bir leke olarak kalacaktır” dedi.