Haberler

Başak Demirtaş "Selahattin Demirtaş hapisten çıktıktan sonra tekrar siyasete girecek mi?" sorusunu yanıtladı

"Selahattin hep siyasetin içinde olur ama aktif siyasete girer mi bilmiyorum onu konuşmadık"

10 Şubat 2021 21:58

Halk TV'de Şirin Payzın'ın sunduğu 'Sözüm Var' programına konuk olan tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın eşi Başak Demirtaş, Emin Çapa'nın "Selahattin Demirtaş hapisten çıktıktan sonra tekrar siyasete girer mi sorusuna "Selahattin hep siyasetin içinde olur ama aktif siyasete girer mi bilmiyorum onu konuşmadık" yanıtını verdi. 

Selahattin Demirtaş'ın tutukluluk süreciyle ilgili soruya da Başak Demirtaş, "Selahattin Demirtaş siyasi nedenlerle içeride tutuluyor. Bunu ben değil AİHM söylüyor. 'Siz Selahattin Demirtaş'ı somut olmayan nedenlerle tutukladınız ve bu tutukluluğu sürdürüyorsunuz. Yaptığı konuşmalar düşünce özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilebilecek konuşmalar' diyor" şeklinde yanıtladı. 

Başak Demirtaş'ın açıklamaları şöyle:

"Pazartesi günü Selahattin ile görüştüm. Halk TV ailesine ve Halk TV izleyicilerine çok selamı vardı. Ben de Halk TV izleyicilerine Diyarbakır’dan çok selam gönderiyorum. İki izleyiciniz, sevgili eşim Selahattin'e ve hücre arkadaşı Abdullah Bey'e de çok selam göndermek istiyorum.

Çok zorlu bir süreç yaşıyoruz. Tabii ki biz de insanız, zorlandığımız zamanlar oluyor. Hem bir kadın ve bir anne olarak hem Selahattin Demirtaş'ın eşi olarak hem de herhangi bir Türkiye vatandaşı olarak büyük zorluk yaşıyoruz."

"Büyük bir algı kampanyası var"

Biz yıllardır sadece hukuken mücadele etmiyoruz. Çok büyük bir algı kampanyasıyla karşı karşıyayız. Ortada çok büyük yalanlar var. Tabii ki bunlarla baş etmek çok da kolay değil. Ama biz haklı olduğunuz için kendimizi çok güçlü hissediyoruz. O nedenle yaklaşık beş yıldır yol arkadaşım, yoldaşım Selahattin ile birlikte mücadele etmeye devam ediyoruz.

"Sorumluluklarım arttı"

Selahattin bizlerden yaklaşık 1.700 kilometre uzaklıkta bir cezaevinde tutuluyor. Tabii ki bunun birçok zorluğu var, değişen birçok şey var. Mesela ben artık öğretmenlik yapamıyorum, öğretmenliği bırakmak zorunda kaldım. Çünkü görev ve sorumluluklarım arttı. Beş yıl önceki Başak’ın bu kadar sorumluluğu yoktu; bir anneydi, bir öğretmendi. Evet bir siyasetçi eşiydi ama bu şekilde bir siyasi mücadele yürütmek zorunda değildi.

"Selahattin televizyon programlarına yargılanıyor"

Eskiye göre daha görünür olmak durumunda kaldım. Çünkü Selahattin'in yargılanması şu anda mahkemelerde yapılmıyor. Meydanlarda, mitinglerde, televizyon programlarında yapılıyor ve bunların birçoğuna Selahattin cevap veremiyor, konuşamıyor. İnsanlar yıllardır televizyonlarda onu konuşuyor; yok Selahattin şöyle dedi, böyle dedi, davası böyle oldu. Ama Selahattin bunların hiçbirine cevap veremiyor. Dolayısıyla bana bu konuda çok görev düşüyor. Bizim doğruları daha fazla anlatmamız gerekiyor insanlara. Haklılığımızı daha fazla anlatmamız gerekiyor.

Ben eskiye göre kendimi çok daha güçlü hissediyorum. Evet, belki zorluklar çok daha arttı, haksızlıklar gün ve gün daha da artıyor ama güçlü olmak zorundayım. Çünkü büyük bir mücadele yürütüyoruz birlikte.

"Kızlarımız bana büyük destek veriyorlar"

Selahattin tutuklandığında kızlarımız çocuktu. Şimdi büyüdüler, iki genç kız oldular. İkisi de ilk önce durumu çok idrak edemiyorlardı. Babalarının haksız bir durumla karşı karşıya olduğunu biliyorlardı ama hani, durumu tam olarak bilmiyorlardı. Şimdi artık durumun çok farkındalar. Babalarının neden cezaevinde olduğunu çok iyi biliyorlar. Onlar da bana yoldaşlık yapıyorlar, arkadaşlık yapıyorlar. Büyük destek veriyorlar bana. Selahattin'in de katkısı çok oluyor. O da kızlara çok moral veriyor. Pazartesi günü Selahattin'i görmeye gittik. Selahattin'e biz moral vermeye gittik ama ondan moral alıp döndük, her seferinde de böyle oluyor.

"Erdoğan miting yapıyor, ben Selahattin ile açık görüş yapamıyorum"

Selahattin yaklaşık beş yıldır tutuklu. Pandemiden sonra bizim görüşmelerimizde sınır oldu. Biz pandemiden önce haftada bir defa kapalı görüş, ayda bir defa da açık görüş yapabiliyorduk. Ama bu pandemi sonrasında ayda sadece iki defa görüşebiliyoruz. Kızlarımız da babalarıyla ayda bir defa görüşebiliyorlar, dönüşümlü olarak. Yaklaşık bir yıldır kızlarımız babalarıyla açık görüş yapamadılar. Biz Selahattin ile bu pandemi nedeniyle açık görüş yapamıyoruz.

Kapalı görüşte iki tarafta cam var, demir parmaklıklar var. Çıplak sesimizi dahi birbirimize duyuramıyoruz. Ancak telefonla konuşabiliyoruz. Bir taraftan geçen hafta biliyorsunuz, Erdoğan bir ilin kongresinde salondakilere, “Pandemiye rağmen, salgına rağmen salonu tıklım tıklım dolduran herkese çok teşekkür ediyorum” dedi. Bir taraftan Erdoğan mitingler yapıyor, Sarayda yemekler veriyor ama biz doğal hakkımız olan görüş hakkımızdan yararlanamıyoruz. Bunun gerekçesi olarak da bizlere pandemi sunuluyor. Tabii bunun akılla, mantıkla açıklanacak bir tarafı yok. Ama bu durum sadece ben ve kızlarımla da ilgili bir şey değil. Şu anda cezaevinde olan herkes bizim de aynı durumda. Özellikle pandemi dönemde mahpuslar adeta tecrit içinde tecrit koşullarında yaşıyorlar.

Toplumda çok büyük bir adaletsizlik var. Bir taraftan kongreler yapılıyor ama diğer taraftan milyonlarca esnaf dükkanlarını açamıyor. Restoranların açılmasına izin verilmiyor ama aynı yiyecekleri, içecekleri veren oteller açık, AVM'ler açık. Yani toplumun her alanında büyük bir adaletsizlik var. Ama tabii ki ben çok umutluyum. Bir gün adaletli bir ülkede yaşamak mümkün olacak ve hak yerini bulacak. Buna inanıyorum.

"Algı kampanyasını tüm dünya biliyor"

AHİM kararı ile ilgili şöyle demişti; “bu karar en az beni ilgilendiriyor”. Selahattin'i ilgilendiren kısmı derhal serbest bırakılması kısmı. Geri kalanı, diğer ihlal maddeleri toplumun tümünü ilgilendiriyor. Yani Türkiye demokrasiyle ilgili bir durum. Düşünce özgürlüğü, özgürlük ve güvenlik hakkı, siyasete katılım hakkı, seçme ve seçilme hakkı. Bunlar sadece Selahattin'i ilgilendiren bir durum değil. Şu anda Türkiye'de toplumun yarısından fazlasını ilgilendiren bir durum. Selahattin durumu böyle değerlendiriyor.

Biliyorsunuz, yaklaşık beş yıldır Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, İdris Baluken ve daha adlarını sayamadığım birçok HDP’liye karşı büyük bir kara propaganda yapılıyor. Propaganda yapılır, anlaşılır. Bir siyasi partinin politikalarını beğenmeyebilir, onu eleştirebilirsiniz. Bunların hepsi anlaşılır. Ama ortada çok büyük yalanlar var. Çok büyük bir algı kampanyası yürütülüyor. Bu algı kampanyasını biz niye yaptıklarını biliyoruz. Aslında artık sadece biz de bilmiyoruz, artık AHİM kararıyla bütün Avrupa, bütün dünya biliyor.

"HDP seçmenlerinin seçimde sandığa gitmemesini amaçlıyorlar"

Aslında bunu daha önce yaptılar, referandum döneminde yaptılar. AİHM 18. madde ihlali kararı verdi ve kararda, Cumhurbaşkanının ismi verilerek, “Recep Tayyip Erdoğan kendine üstünlük sağlamak amacıyla en etkili rakibini, siyasi amaçlarını gerçekleştirmek için tasfiye etmek amacıyla tutuklanmıştır” denildi. Referandum için bunu söyledi AİHM. Biliyorsunuz, önümüzde seçimler var. Yine aynı şeyi deneyecekler. Selahattin ile ve HDP’'liler ile siyaseten baş edemediler, hukuken de baş edemediler. AİHM kararı bütün hukuksuzluğu ortaya çıkardı. Ne yapacaklar? Büyük bir algı çalışması yapacaklar, algıyla içeride tutmaya çalışacaklar. Bunu niye yapacaklar? Önümüzdeki seçimler için HDP'nin yaklaşık 7 milyon oyunun muhalefet bloğunda yer almasını istemiyorlar. Belki seçmeni küstürerek, sandığa gitmemelerini sağlamayı amaçlıyorlar. Tamamen seçim kaygısı ve oy kaygısıyla bunları yapıyorlar.

"Selahattin çok umutlu"

"Selahattin ile bir saatlik görüşme bile o kadar iyi geliyor ki. Selahattin ilk günden bu yana Türkiye'nin geleceğine dair hep çok umutluydu ve bunun için mücadele etti ve o sadece kendisi umutlu değildi. İlk günden bu yana umudu bütün topluma vermeye çalıştı. Dik durdu, direndi. Orada çalışmalar yürüttü, üretken oldu. Kitaplar yazdı, resimler yazdı. Üreterek direniyor ve bu, herkese büyük bir cesaret veriyor. Tabii ki öncelikle bana cesaret veriyor. Biliyorsunuz Selahattin’in çok güzel bir sözü var; “Cesaret bulaşıcıdır” diyor. Biz Selahattin’den, ilk elden bu cesareti alıyoruz.

Biz Selahattin ile hiçbir zaman ne zaman çıkacağını konuşmadık O ne zaman çıkacağı dair bir tahminde dahi bulunmadı. Ben de ona ne zaman çıkacağını hiç sormadım. Son AHİM kararı dahil olmak üzere. Selahattin hep şunu söylüyor; “Başak, biz bir bedel ödeyeceğiz. Bu, Türkiye'nin demokrasisi açısından önemli bir şeye dönüşmeli. Ben buraya hukuki değil siyasi nedenlerle girdim. Dolayısıyla çıkışım da siyasi nedenlerle olacak ve çıktığımda demokrasi adına güzel şeyler olmuş olacak.”

"142 yılla yargılanmasının somut delilleri yok"

Biz ilk günden bu yana bu mücadelenin bedelleri olacağını tahmin ediyorduk. Ben benzer şeyleri 38 yıl önce çocukken de yaşamıştım. Demokratik bir ülkede yaşamak için mücadele etmek, barış istemek, eşit bir şekilde kardeşçe yaşamayı istemenin her zaman çok bedeli oldu.

Selahattin, hiçbir zaman pişman olmadan, büyük bir cesaretle mücadeleyi dışarıdayken de sürdürdü, içerideyken de yine aynı şekilde sürdürüyor.

Selahattin Demirtaş şu anda haksız, hukuksuz bir şekilde, siyasi nedenlerle cezaevinde tutuluyor. Bunu ben söylemiyorum. Bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17 yargıcı söylüyor. Diyor ki, Selahattin Demirtaş şu anda siyasi nedenlerle cezaevinde. Selahattin Demirtaş'ı hukuki olmayan delillerle tutukladı diyor. Ve halen bunlara dayalı olarak tutukluğu sürdürülüyor diyor. Selahattin Demirtaş'ın yapmış olduğu konuşmalar, bir muhalefet partisi liderinin yapabileceği türden konuşmalar. Barışçıl konuşmalar, düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek konular” diyor.

Dolayısıyla Selahattin bugüne kadar kamuoyu önünde yapmış olduğu siyasi faaliyetleri nedeniyle yapılıyor. Selahattin'in 142 yılla yargılandığı dava devam ediyor. Düşünün, 142 yılla yargılanan bir insanla ilgili çok ciddi somut delillerini olmalı. Değil mi? Somut delilleriniz olmalı ve bunları ispatlayabilmelisiniz. Ama bunu yapmadılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde kendilerini savunamadılar. Çünkü savunabilecekleri bir argümanları yoktu. Çünkü haksızdılar.

"Yeni iddianamede suçlama konusu yapılan dört cümle bağlamından koparılmış"

142 yıl yetmedi, normalde bir insanı cezalandırmak için 142 yıl yetmez mi? İkinci bir tutuklama çıkardılar. İkinci tutuklama da 38 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor. Birkaç şey daha söylemek istiyor ve takdiri seyircilere bırakmak istiyorum. Selahattin'in tutuklanmasına dayanak olarak gösterilen biri gizli, biri açık iki tanık var. Bunların ifadelerine göre Selahattin 30 Eylül 2014'te örgütten aldığı bir talimat üzerine bir çağrı yapmış ve bu çağrı üzerine 6-8 Ekim olayları ortaya çıkmış. Bakın bu çağrı, denilen şey, bağlamından koparılan dört cümle, sadece dört cümle. Oysa Selahattin orada uzun bir konuşma yapmıştı. Gizli saklı bir konuşma değildi. Kamuoyu önünde yapıldı ve televizyonlarda yayınlandı, gazetelerde yer aldı. Soruyorum sevgili seyircilere, madem bugün 38 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılıyorsunuz, altı yıl önce neredeydiniz? Altı yıl önce böyle bir suç vardı da neden bugünü beklediniz? Kamuoyuna açık bir konuşma bu.

Kaldı ki bu konuşma, bağlamından koparılan bir konuşma. O konuşmadaki çağrı Türkiye Cumhuriyeti hükümetine, uluslararası kamuoyuna ve yabancı devletlere yapılmış bir çare. Ama oradan dört cümle almışlar. İddianamenin beş yerinde bu çağrı var. Ama önü arkası yok.

"Tanık ifadeleri çelişkili"

Tanıkların ifadeleri arasında da çelişkiler ve tutarsızlıklar var. Biri diyor ki Selahattin, DBP Eşbaşkanı Kamuran Yüksek’ten talimat almış. Diğeri de diyor ki, yok hayır, KCK yöneticisi olan birinden talimat almış. Şimdi ben şunu söylemek istiyorum. Selahattin o dönemde, çözüm süreci döneminde en az ayda iki sefer Kandil'e gidiyorlardı devletin bilgisi dahilinde, çözüm yasası kapsamında gidiyordu. Madem Selahattin'e talimat verilecekti, niye aracı konuşsun ki?

O dönem İmralı heyeti vardı, İmralı'ya onları götürmek için Adalet Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı arasında bir protokol imzalanmıştı. Yani bunlar, Selahattin'in çözüm süreci döneminde yürüttüğü siyasi faaliyetler, konuşmalar. Kandile turistik gezi olsun diye gitmedi Selahattin. Ben bir Kandil’e gideyim Kandil’i gezeyim demedi. Selahattin devletin bilgisi dahilinde gitti.

"Tutuklanmasına yol açan tanık ifadeleri, tutuklanmadan sonra alınmış"

Selahattin ikinci kez, 20 Eylül 2019’da tutuklandı. Tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen tanıkların ifadeleri ne zaman alınmış, biliyor musunuz? Selahattin tutuklandıktan sonra. Birinin 4 Aralık 2019 tarihinde, diğerinin ifadesi ise 7 Ocak 2020 yılında alınmış. Yani önce tutuklayıp sonra delillendirmişler. Vahşi Batı’da olsaydık önce idam edip sonra yargılayacaklardı.

İkinci iddianamede gerçekten hukuki bir belge olmaktan çok uzak bir iddianame. Belli ki, AİHM kararından bir ders çıkaramamışlar. Tabii ki biz bunların hepsini mahkemede tek tek açıklayacağız, delillerimizi sunacağız. Bütün olanları Avrupa ve dünya biliyor. Biz de Türkiye toplumuna olabildiğince anlatmaya çalışıyoruz.

"Önce mevcut yasalar uygulansın"

Demokratik bir ülkede yaşamıyoruz. Pek çok alanda sıkıntılar var. Bu sıkıntıların giderilmesi lazım, reformlar yapılması lazım. Evet, anayasanın değişmesi lazım. Daha özgürlükçü, çoğulcu bir anayasa yapılması lazım. Ama reformlara gelinceye kadar önce mevcut yasaları ve anayasayı uygulasınlar. AHİM kararını uygulasınlar. Artık yargıya talimat vermekten vazgeçsinler. Daha geçen haftalarda bir AKP Genel Başkan Yardımcısı, Selahattin hakkında şunu söyledi, “Demirtaş ile ilgili dosyaları incelediğimizde çok net azmettirme durumu söz konusu. Mahkemelerin hızlı bir şekilde delilleri toplayıp karar vermesi lazım.” Bunu söyleyen AKP Genel Başkan Yardımcısı. Ben ona şunu sormak istiyorum, siz hakim misiniz? Demirtaş'ı yargılayan mahkeme heyetinde misiniz? Yargılanması halen devam eden, hatta ikinci tutuklulukla ilgili daha mahkeme karşısına çıkmamış, masumiyet karinesi olan biriyle ilgili nasıl bu kadar rahat hüküm kurabiliyorsunuz? Bu hakkı kendinizde nasıl görebiliyorsunuz? Sonra da işte reform, yeni anayasa diyorlar. Tabii ki inandırıcılıkları yok. Geleceğimizi Avrupa Birliği'nde görüyoruz diyorlar, daha AİHM’in kararını uygulamıyorlar.

Seçimlerle birlikte biz iktidarın değişeceğine inanıyoruz. Demokratik yollarla, seçim sandığında bu iktidar yaptığı haksızlıkları, hukuksuzlukları, hataların bedelini demokratik yollarla ödeyerek gidecektir. Biz buna çok inanıyoruz. Erken seçim ihtimalini Selahattin ile konuşmadık. Ama en kötü ihtimalle 2023 yılındaki seçimde onlara gerekli dersi vererek daha demokratik bir ülke için mücadeleye devam edeceğiz.

"Yeni roman geliyor"

Selahattin yeni bir roman yazıyor, bize el yazısı ile gönderiyor. Biz de kızlarla birlikte bilgisayara geçiriyoruz, yazıyoruz. Biz yazımı bitirdik şimdi. Söz sevgili yazarımız da. Bazı düzeltmeler yapacak, belki bazı değişiklikler yapacak. Çünkü bizim önerilerimizi özellikle kızlarımızın önerilerini çok dikkate alıyor. Biraz da gençlere hitap eden bir roman sanırım, hem konusu hem de dili itibarıyla. Kızlar bu görüşte önerilerini aktardılar, Selahattin de dikkatle dinledi.

"Boğaziçi öğrencileri çok haklı"

AKP'nin yanlışını söyleyen, AKP'nin eksiğini söyleyen herkes “terörist”. Boğaziçi öğrencileri haftalardır sadece ve sadece barışçıl protesto haklarını kullanıyorlar. Herhangi bir şiddet eylemi yapmıyorlar. Ama daha gözaltındayken bu ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından, bakanlar tarafından terörist ilan edildiler. Gazeteciler “terörist”, barolar “terörist”, Selahattin Demirtaş “terörist”, HDP “terörist”, bağımsız gazeteciler “terörist”, herkes “terörist”. Türkiye toplumundan yarısından fazlası “terörist”. Tabii ki hiçbirimiz terörist değiliz.

Aslında en güzel cevabı Boğaziçi öğrencileri verdi. Kimliklerini gösterdiler, “Biz bu üniversitenin öğrencileriyiz, terörist değiliz” dediler. Barışçıl protesto haklarını kullanıyorlar. Bunda da çok haklılar. Özgür bir üniversite istiyorlar. Özgür bir üniversitenin topluma ülkemize hiçbir zararı olmaz, aksine çok büyük bir faydası olur."