Zaman gazetesinin yeni reklam kampanyası bir hayli ses getirdi. 'Yaftalamadan bir daha düşünün' mesajını içeren reklamlar, insanların farklı fikirlere müsamaha göstermeleri gerektiğine vurgu yapıyor. Zaman'ın 'Yaftalı' reklamı - VİDEOZaman gazetesi, kendi reklam filmiyle ilgili haberinde, Türk basınının 'yaftalı' isimlerine, Ekrem Dumanlı ve Ertuğrul Özkök'ün yazılarından yola çıkarak konuyla ilgili iki soru sordu. Mehmet Ali Birand, Yılmaz Özdil, Ahmet Hakan Coşkun, Alper Görmüş, Nazlı Ilıcak, Leyla İpekçi ve Abdurrahman Dilipak da cevapladı. Zaman gazetesinin 'Cuma ertesi' ekindeki haber şöyle:
Kutuplaşmaların yaşandığı, insanların çatışmaya itildiği dönemlerde; sağ görüşlülerin 'faşist', sol görüşlülerin 'komünist', fikirlerini beyan etmeye çalışan öğrencilerin 'anarşist', dindarların 'yobaz', fikir adamlarının 'ajan', Kürt sorununa demokratik çözümler üretmek isteyen aydınların 'Kürtçü', yaşamının bir kısmını yurtdışında geçirmek zorunda kalanların 'vatan haini' olarak yaftalandığını bilmeyen yok.
'Yaftalanmadan bir daha düşünün"Zaman'ın bu konuyu ele alan yeni reklam kampanyası, gerginliklerin oluşmaması ve çatışmaların yaşanmaması için farklı fikirlere müsamaha gösterilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, yeni reklam kampanyasını, 'Yaftalamadan bir daha düşünün' başlıklı makalesinde şu sözlerle açıklıyor:
'Bilgi sahibi olamadan fikir sahibi olmak'"Harika bir slogan, yerinde bir gönderme, haklı bir vurgu. Zira bu ülkede 'bilgi sahibi olamadan fikir sahibi olmak' adeta görenek haline gelmiş. Okumadan, araştırmadan, hatta anlama gayretine bile girmeden katı bir önyargı oluşturuluyor ve o kemikleşmiş peşin hükmü tashih etmek mümkün olmuyor. Oysa ki kolayca yaftalamak, düşünceden kaçmaktır; fikrin cazibesinden, gücünden kaçmak.
Cesur adam(lar), farklı fikirlere kulak verirken demokratik tahammül sınırlarını sonuna kadar kullanır ve bu erdemle kendini yenileme fırsatları yakalar. Daha ötesi, insana saygısı olan(lar), kendisi gibi düşünmeyene saygı duyandır. Kim, karşısındakini alelacele yaftalıyorsa o aslında kendi inancına güvenmiyor demektir. Daha açıkçası, yaftalamak bir korkaklık emaresidir; her ne kadar cesaretmiş gibi sunulsa da..."
Ertoğrul Özkök de yazdıHürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök de geçtiğimiz cumartesi günü Zaman'ın reklam kampanyasını köşesine taşıdı: "Etiketlemeyi, lakap takmayı ben de hiç sevmiyorum. Ayrıca kendimi, 'etiketlenme mağdurlarından' biri olarak görüyorum. Gazetecilik mesleğim boyunca, sırtımda etiket yapıştırılmadık bir santimetrekare yer kalmadı. 'Özköşk' dendi, 'Dönek' dendi, 'Yalaka' dendi, 'Liboş' dendi, 'Askerci' dendi... O nedenle, bana yapılan haksızlıkları, başkalarına yapmamak için elimden gelen çabayı gösteriyorum. Kaçmıyor mu? Kaçıyor elbette. Geçen gün CNN Türk'te konuşurken, bazı gazeteler için 'Dinci' tabirini kullanmışım. Oysa, en azından bazıları için, muhafazakâr demek daha doğru olur. Evet, 'Yandaş medya' lafı da kötü, 'Dinci medya' lafı da..."
'Yaftalı' isimler konuştuZaman'ın yeni reklam kampanyasının ışığında ve bu iki yazının doğrultusunda Türk basınının 'yaftalı' isimlerine iki soru sorduk: "Bugüne kadar size hangi yaftalamalarda bulundular? Bu yaftalamalardan rahatsızlık duyuyor musunuz?"
'Bana dönek, özenti hatta yavşak dediler'
Ahmet Hakan Coşkun: "Dönek" dediler... Herhangi bir satış işlemi yapmadığım halde "Davayı sattı" dediler... "Nişantaşı'nda kafelere gitmeye bayılırım" falan diye, sınıfsal çelişkilerle kafa yapan matrak yazılar yazdım diye "özenti" dediler... İmam-hatip bitirdik diye "imam gazeteci" dediler... Alevilerin haklarını savunduk diye "babandan utan" dediler... "Dinden çıktı" dediler...
Ne yaftalaması yahu! Hakaret edip "yavşak" bile dediler...
Bazılarının iz bırakan, son derece başarılı yaftalama çalışmaları olduğunu fark ettim... Bu durum, önceleri beni ürkütüyordu... Sonra ben de işi pişkinliğe vurdum... Artık takmıyorum... Çünkü kendime bir saçak altı buldum... Şöyle diyorum: Nasıl olsa, kendimi ifade ettikçe, yaftayı boynuma asanın haksızlığını gösterme imkânım var... Bu imkânı kullanıyorum... Sonuna kadar... Ben kimseyi yaftalamam... Yani birinin boynuna "Sen şusun" yaftasını asıp, ilelebet o yaftanın adamın boynunda kalması için çaba göstermem... Böyle bir zalimlik yapmam... Benim başkaları için kullandığım nitelemelerin ömrü çok kısadır... Ömrü kısa nitelemelere de yafta denmez...
'Adamı ensesinden vurdular'
Leyla İpekçi: İnsanın kendine yapılan yaftalamaları sayması, bu yaftalamaları daha da meşrulaştırıyor. Yazılarımda bu ince mevzulara çoğunlukla değiniyorum. Benim böyle bir araştırma konusunda söyleyebileceğim ve vicdana ve hakikate hizmet edeceğine inandığım hiçbir söz yok. Yaftalamalardan ne kadar rahatsızlık duyuyorsam, bilin ki bunları dillendirmekten de o kadar rahatsızlık duyuyorum. Çok gerektiğinde ancak bunu yapıyorum.
Şu da var: Yaftalamalar bir bütündür. Bana ne dendiğinin ne önemi olabilir ki? Adamı kastetmediği bir cümle yüzünden kaldırım ortasında ensesinden vurdular, bir yaftalama yüzünden. Birçok insanı ordudan, memuriyetten attılar yaftalamalar yüzünden. Böyle bir ülkede insan kendisine hangi yaftalamaların yapıldığını söyleyerek vicdana hizmet edemez. Etmemeli. Ben kendi adıma olduğu kadar, hatta daha da fazla, başkalarına yapılan yaftalamalar için rahatsızlık duyuyorum. Zaman Gazetesi'nin reklamını son derece önemli ve anlamlı buluyorum. Reklamın asıl vurgusu kişilere değil, kavramlara ve yakıştırmalara dikkatimizi çekmesi. Yani kişiler içimizden birileridir o reklamda. Adları yoktur.
'Ermeni piçi, Rum dölü'
Mehmet Ali Birand: Mesleğime başlangıcımdan bugüne kadar yaftalama konusunda en deneyimlilerden biri oldum. Moskova'da Milliyet'in bürosunu açtığım zaman 'komünist ajan', 'Moskova'nın beslediği gazeteci' dendi. Avrupa Birliği konusunda sık sık yazı yazdığım için 'AB ajanı' adı takıldı. Öcalan ile ilk söyleşiyi yaptığım ve Kürt konusunda çok yazı yazdığım için adımı 'Kürtçü'ye çıkardılar. Sonra bir ara 'Amerikan ajanı' oldum. Tabii bu arada 'Ermeni dölü' ve 'Rum piçi' yaftalarını da saymadan edemem. İki yıl önce de 'Gizli AKP'li' idim.
Bugünlerde neden yeni bir yaftalama yok? Ben bu tip sloganlardan ve yaftalamalardan emin olun hiç rahatsız olmuyorum. İnsan ne yaptığını biliyorsa yaftalama doğruysa üzerine alınır ve rahatsız olur. Benim umurumda bile değil. Kendileri yazıp kendileri dinliyor.
'Yandaş ve dönek dediler' Nazlı Ilıcak: Yandaş ve dönek dediler. Gerçeği yansıtmıyor bu yaftalamalar, ama herkese teker teker açıklamaya da imkânınız elvermiyor. Çaresizlik, öfke, isyan gibi hisler duyuyorsunuz. Bir de bu yaftalamaları kullananları küçümsüyorsunuz.
'Halk gerçeği görüyor'
Yılmaz Özdil: Yaftaları vallahi saymadım. Ama çok olduğunu söyleyebilirim. Bana takılan yaftaların bazıları sıvama durduğu gibi, bazıları da terzi işi gömlek gibi... Yaftalamalardan rahatsızlık duymuyorum. Benim ağzımın olmadığı gibi, elin ağzı da torba değil ki büzesin... Bu yaftalar hakkında nihai kararı, büyük jüri, yani halk verir. O nedenle müsterihim...
Hangi gazetecinin hangi gazeteciye ne dediğinden çok, halkın ne düşündüğü önemli. Bu arada, Zaman gazetesinin reklamını çok çok başarılı buluyorum. Kim düşündüyse aklına sağlık. Çünkü, yaftalamak gibi olmasın ama, bizim meslekte kafası çalışan adam sayısı hayli az.
'En son Fethullahçı oldum'
Alper Görmüş: Genel "liboş, ikinci cumhuriyetçi, Sorosçu" yaftalamalarından ben de nasibimi aldım, halen de almaktayım. İki de sistemli yaftalama faaliyetine maruz kaldım. 2007'de Nokta Dergisi'nin genel yayın yönetmeniyken de "Fethullahçı" ve "ordu düşmanı" oldum. Orada suçum, Darbe Günlükleri'ni yayımlamaktı. Canım sıkıldı tabii... Çünkü normal bir ülkede "iyi gazetecilik" diye övülecek şeyler, burada karşıma mesnetsiz ithamlar şeklinde çıkıyordu.
Benim bakış açımdan, yaftalama faaliyeti her şeyden önce faaliyetin sahibinin fikirlerine ve karakterine ilişkin zaaflara işaret eder. Buna samimiyetle inanıyorum. Aleyhimdeki bu türden faaliyetlerin beni çok da fazla etkilememesinin nedeni de işte bu inancımdır.
'Yobaz, bir hakaret' Abdurrahman Dilipak: Yaftalar sizin inancınızla, düşüncenizle ilgili bir şey ise bu sizi rahatsız etmez. Mesela bana Müslüman denmesi beni rahatsız etmez; ama bu kelime, vurgu yapılarak aşağılamak için kullanılırsa rahatsız olurum. 'Yobaz', yaftalamanın ötesinde bir hakarettir. Küfredenlere ne diyeceksin ki! Öylesine tipler işte, çok da önemsemiyorum onları. Bu anlamda toplumun önündeki insanların daha tahammüllü olmaları gerekir. Toplumun genişletilmiş eleştiri özgürlüğü, toplumsal aktörlerin de genişletilmiş tahammül yükümlülüğü vardır. Ben kendim çok fazla sıfatlama yapmam.
(Zaman)