Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Bu suça ortak olmuyoruz" bildirgesine imza atan akademisyenlerle ilgili olarak "Bunlar karanlık, zalim, alçak" sözlerini bugünkü köşesine taşıyan Zaman yazarı Mümtaz'er Türköne, "Birileri 'alçak' olmadan, siz nasıl yükselebilirsiniz. Her şey adaletsiz ve acımasız, lâyık olduğunuz yerde değilsiniz. Biri 'zâlim' olmalı ki, sizin mazlum olduğunuz ispatlansın" dedi. Türköne, yazısında "Ortalık hainlerle dolmalı ki, sizin bu ülke ve vatan için değeriniz anlaşılsın" ifadelerine yer verdi. Türköne, "Milletimiz kahraman, mazlûm ve yüksek seciyeli bir millet. İçinizde alçaklar, zalimler, hainler olmasa bu yüce hasletler nasıl ortaya çıkar? Ayrıca bu kadar hain ve alçağa sahip olmadan bir baskı ve dikta ortamı kime karşı, nasıl oluşturulur?" diye sordu.
Mümtaz'er Türköne'nin Zaman gazetesinin bugünkü (17 Ocak 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Hayata “gezden-arpacıktan” bakmak, olabilecek en dar bakış açısını verir.
Namluyu doğrulttuğunuz zaman, düz bir çizgi üzerinde dört farklı unsurun dizilmesi gerekiyor: Göz, gez, arpacık ve hedef. Namlunun ucunda hafif bir çıkıntı olarak yükselen arpacığı, geride gözünüzün hemen önündeki gezin yarım dairesi içine taşırmadan, hedefle birlikte dikkatle yerleştirdiğiniz zaman nişan tamamdır. Böyle bir durumda geriye yapacak tek şey kalıyor: Tetiğe basmak. Bombalar patladıkça, cenazeler geldikçe, gerilim arttıkça herkes elindeki hayali tüfeği omuzuna dayıyor ve bulduğu hedefe kilitleniyor. Sağına, soluna bakmadan nefesini tutuyor ve tetiğe basıyor. Tüfek hayalî olunca, hedefin vurulup vurulmadığına da siz karar veriyorsunuz. Gündelik hayatın stresinden kurtulmak için atış poligonuna gidip iki şarjör boşaltanlardan farklı, ilave bir unsur daha: Hayata gezden-arpacıktan bakanların gözleri hedefe kilitlenmiştir, elleri ve vücutları hedefi şaşırmamak için sabittir, sadece kulakları farklı sesleri algılayacak şekilde açıktır. Maksat ateş etmek, hedefi devirmek olunca, kaskatı kesildiğiniz bu pozisyona uygun ses, çok yüksek perdeden “alçaklar, zalimler ve hainler” sözleri ile mutlaka eko yapmalıdır.
Şu berbat hayatı batmadan yaşayabilmek için, yüksek bir yere tutunmanız lâzım. Birileri “alçak” olmadan, siz nasıl yükselebilirsiniz. Her şey adaletsiz ve acımasız, lâyık olduğunuz yerde değilsiniz. Biri “zâlim” olmalı ki, sizin mazlum olduğunuz ispatlansın. Ortalık hainlerle dolmalı ki, sizin bu ülke ve vatan için değeriniz anlaşılsın. Kısaca birilerini hedef tahtasına yerleştirip, “alçaklar, zalimler ve hainler” diye sıkıştırdığınız zaman, arkanızda duran idam mangasını “yüksek karakterli, mazlum, vatanseverler” kalıbına döküp, ateş emrine hazırlamış oluyorsunuz.
HDP'li danışmanın Çınar saldırısı için “bahar erken geldi” lafını, düz anlamıyla yorumlamayı deneyin. PKK, başlattığı Kent Savaşı'nı, bahar gelip, karlar eriyince rakımı yüksek şehirlere de yayacak. Türkiye, PKK'nın Kent Savaşı ile otoriter bir yönetimin ateşi arasında, baharı görmeden kavurucu bir yaza geçecek. Güneydoğu'daki ateş henüz İstanbul borsasını etkilemiyor, Sultanahmet bombası bile gündelik hayatı değiştirmiyor; ama yönetimi hızla daha otoriter hale getirmeye yetiyor. Hiç olmazsa ne bu bahar ne de yaz, Türkiye'ye demokrasinin ve hukuk devletinin geri gelmeyeceği ortaya çıkıyor. Hiç iyimser bir işaret yok. İfade özgürlüğü daha fazla sınırlanacak, basın daha fazla baskı altına alınacak, hak-hukuk ihlalleri çoğalacak. Çünkü herkes pusuya yatmış, hedefe kilitlenmiş vaziyette düz bir çizgi halinde hayata bakacak. “Alçaklar, zalimler ve hainler” nidasını ateş emri telakki edip tetiğe basacaklar.
Türkiye zaten bir ara rejimden geçiyordu, şiddet sarmalında hukuk ve özgürlükler alanı daha da daralacak. Askerî ara dönemlerde tankların gölgesinde üretilen şiddet ve baskı, bu sefer halk desteği, daha doğrusu çoğunluk desteği şeklinde üretiliyor. Çoğunluk desteği üretebilmek için ise, birilerinin nefret edilecek ölçüde hem alçak, hem zalim hem de hain olması gerekiyor. 1128 akademisyenin bildirisi, ateş hattında, elleri tetikte bekleyenler için havaya fırlatılan bir oyuncak hedef muamelesi görüyor. Çoğunluk için yüksek karakterli olma, mazlumiyeti gösterme ve vatanseverliğini kanıtlama fırsatı doğuyor. Hedef delik deşik ediliyor.
Otoriterleşmenin mantığını ve gücünü hafife almayın. Sanıldığı gibi otoriterleşmenin gündemi, “başkanlık sistemine geçmek” değil. “Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim” diyor, Şair Yılmaz Erdoğan. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, başkanlık sistemini değil, “başkanlık ihtimali”ni seviyor. Bu tartışmanın gündemde kalması, başkanlık sisteminden daha fazla güç ve iktidar üretme kapasitesi taşıyor. Bazen bir sürecin kendisi, elde edeceğiniz neticeden daha çok fayda sağlar. Başkanlık sistemi tartışması tam olarak bu imkânı veriyor.
Milletimiz kahraman, mazlûm ve yüksek seciyeli bir millet. İçinizde alçaklar, zalimler, hainler olmasa bu yüce hasletler nasıl ortaya çıkar? Ayrıca bu kadar hain ve alçağa sahip olmadan bir baskı ve dikta ortamı kime karşı, nasıl oluşturulur?