Gündem

'Zaman yazarı Başbakan'a çakar' mı?'

"Bu köşenin yazarı sadece kendi adına yazar-konuşur, değil cemaat adına, İslam ve Müslümanlar adına konuşma yetkisi ve hakkı da yoktur"

08 Mart 2012 12:29

 

 
Ali Bulaç
(Zaman, 8 Mart 2012)
 
Zor ve sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Zor zamanda yazmak zor iş. Bizim işimiz yazmak, konuşmak.
 
Ama yazmak-konuşmak sorumluluktur, her söz dönüp dolaşıp bu dünyada veya ahirette karşımıza çıkacaktır. Söz ok gibidir, bir kere yaydan fırladı mı bir daha geri dönmez.
 
Zaman Gazetesi'nde yazmak veya camianın medya grubunda konuşmak bir kat daha zor. Zira gözler üzerinizde. Bunda bir gariplik yok. Mademki söz sorumluluktur, nerede olursanız olun, hangi makamda sözü sarf ediyorsanız sarf edin dikkatli olmanız lazım.
 
Ortalıkta heyüla gibi dolaşan bir "cemaat-AK Parti çekişmesi"nin tozu dumana kattığı bir zaman diliminde yazmak ve konuşmak daha da zordur.
 
Okuyucular çeşit çeşittir: İyi niyet beslediği halde maksadınızı doğru anlamayanlar var; anlamak istediği gibi anlayanlar var; doğru anlayıp da görüşlerinizden dolayı size kızanlar var. Bunların hepsi olağan. Bir de, "mesleği fitne fesat çıkarmak olanlar" da var. Bunlar profesyonellerdir; habbeyi kubbe yaparlar. Kullandıkları yöntem, kadim zamanlardan beri sözün güzelini çirkinleştirmek, iffeti kirletmek, samimiyeti bulandırmak, hakikati tersyüz etmektir. Bunların varlığı da olağandır, her dönemde olmuşlardır; dikkat edilmesi gereken temiz ruhlu ve iyi niyetli insanların bunların tuzaklarına karşı uyanık olmalarıdır.
 

Neden bunları yazıyorum?

 
Ara sıra, bazı yazılarımın suiistimal edilip bazı internet sitelerinde "Zaman yazarı AK Parti'ye çaktı"; "Zaman yazarı Tayyip Erdoğan'ı uyardı" vb. ilgisiz başlıklar altında yakılmak istenen fitne ateşine odun gibi kullanılmak istenmeleridir.
 
Belirtmek gerekir ki, bu köşenin yazarı hiç kimsenin sözcüsü değildir. Tabii ki "Zaman yazarı"yım. Bundan gurur duyuyorum. Hocaefendi'nin şahsına, hizmet hareketine, bu hizmet içinde yer alan insanlara, cemaate büyük bir sevgi beslediğim de doğru. İslam'ın kutlu nehrine su taşıyan irili ufaklı her ırmak nazarımda sevgiye layıktır.
 
Lakin ben ne Zaman Gazetesi'nin, ne Hocaefendi veya cemaatin sözcüsüyüm. Kimse bana böyle bir görev yüklemiş değil, bu yönde en ufak bir telkinde bulunmuş da değil. Bana ayırdıkları bu köşe bir emanettir, her satırını dikkatle kullanmak zorundayım. Kimse bana herhangi bir müdahalede veya siparişte bulunmuyor. Zaman adına konuşmak gerekirse bunu zaten Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı yapıyor, her pazartesi günü de dikkatle okunan bir muhasebe ve bilgilendirme yazısı yayınlıyor. Defalarca açıklandığı üzere gerektiğinde Hocaefendi adına avukatları açıklamalar yapar. Hocaefendi'nin de konuşmaları yayınlanıyor, lüzum hissederse güncel konularda görüşlerini açıklıyor. Hocaefendi'nin bizim gibi sözcülere ihtiyacı yoktur.
 
AK Parti'ye ve Sayın Başbakan'a gelince. İşi, mesleği yazmak-konuşmak olan birileri tabii ki AK Parti ve iktidarla ilgili görüşlerini beyan edecek. Bu hem görevi, hem sorumluluğu. Şundan ki: a) Biz AK Parti'yle aynı fikrî ve politik gelenekten geliyoruz; b) Sayın Başbakan başta olmak üzere en tepedeki onlarca zatla kadim ve bugün de süren hukukumuz var; c) Karar ve icraatlarının faturası bize çıkmaktadır; d) Aldığı kararlar, yaptığı temel tercihler ülkenin geleceğini, İslam dünyasını etkilemektedir.
 
Medya üzerinden eleştirmek bir tür istişare, iyi niyetli ikaz, siyasetin esası olan kamusal müzakere ve karar süreçlerine katılma biçimidir. Bizim kişisel bir husumetimiz olamaz. Bu köşenin yazarının yegâne derdi İslam dünyasının ayağa kalkması, Türkiye'nin adam gibi bir hukuk devleti olması ve elbette bunun 1850'den bu yana süren İslamî siyaset, sosyal ve kültürel geleneğin içinden gelenler eliyle gerçekleşmesidir. "Ben/ene" demekten Allah'a sığınırım, bu yüzden "biz" diyorum. AK Parti'yi eleştiririz, ama ona zarar gelse yine biz savunuruz, bunu görev telakki ederiz.
 
Özetle bu köşenin yazarı sadece kendi adına yazar-konuşur, değil cemaat adına, İslam ve Müslümanlar adına konuşma yetkisi ve hakkı da yoktur ve bu aslında herkes için varid genel bir kaidedir. Herkes kişisel olarak anladığını, inandığını yazar, savunur; yazıp çizdiklerinden, yapıp ettiklerinden sadece kendisi sorumludur.