Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, İslami oluşumların önde gelen isimlerinin, yazarlarının, fikir adamlarının hedef tahtasına yatırılmak istendiğini savunarak "Öncelikle, önümüzdeki bu çakıl taşlarını temizlemeliyiz: Ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen fitne-fesat şebekelerini, tetikçi tipleri kaale almamalı, gerekli uyarıları yapmalı, önlemleri almalıyız" dedi.
Gazeteci Cem Küçük’ün, 16 Nisan’da yapılan referandum sonrası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AKP başına geri döndükten sonra “Radikal İslamcılarla ve Mavi Marmara’daki manyak tiplerle” yollarının ayrılması gerektiğini söylemesi büyük tepki görmüştü.
Yusuf Kaplan'ın "Asıl iş şimdi başlıyor... Taze bir heyecan dalgası şart!" başlığıyla yayımlanan (21 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Bu referandum sürecinde şu anlaşıldı, nihayet: Türkiye, prangalar ülkesi.
İki asırdır belimizi büküyor, önümüzü tıkıyor bu prangalar: Hem bürokratik vesayet hem de kültürel vesayet sistemi şeklinde kurgulanan bu prangalar, ülkenin enerjisini, birikimini, iddialarını, dinamizmini su gibi harcıyor...
Oysa kaybedecek vaktimiz yok bizim...
Türkiye'nin önü açıldı
Bu referandumla birlikte, Türkiye'nin önü açıldı...
Hep birlikte, kenetlenerek, geleceğe yürümeliyiz...
Bunun için de, Türkiye'yi, dün -tam bin yıl- olduğu gibi, yarın da yeniden insanlığın güven adası, umut kıtası hâline getirmek için gece gündüz çalışmakla mükellefiz...
Ve insanlığı savaşların, işgallerin eşiğine sürükleyen varoluşsal felaketten çıkaracak, herkese hayat hakkı tanıyacak, bütün farklı kesimleri, inançları, düşünceleri kucaklayacak uzun ve zorlu hakikat medeniyetinin inşası yolculuğuna odaklanmak bizim yegâne vazifemiz...
Bu medeniyet yolculuğunu bizden başka başlatacak, omuzlayacak ülke kalmadı neredeyse şu çorak dünyada...
Evet, bu referandumla birlikte Türkiye'nin, kendi kaderini kendi çizebileceği kapılar açıldı ilke kez...
Türkiye'nin temel varoluşsal sorunlarını masaya yatırma, kısa, orta ve uzun vadeli kalıcı çözümler ortaya koyma ve bunları adım adım uygulamaya koyma zamanı şimdi...
ASIL İŞ ŞİMDİ BAŞLIYOR...
Evet, asıl iş, asıl zorlu ve umut dolu yolculuk şimdi başlıyor...
Referandum sürecinde bütün emperyalist ülkeler, inanılmaz bir Türkiye aleyhtarı propaganda yürüttüler; maşa olarak kullandıkları FETÖ'den PKK'ya kadar bütün terör örgütlerini Avrupa ülkelerinin göbeğinde Türkiye aleyhine örgütlediler!
Bu millet, bu iğrenç ve barbar karalama kampanyasını yutmadı, 16 Nisan'da Avrupa'ya gerekli cevabı vermiş oldu. Referandumdan 3 ay önce sistem değişikliğine destek, % 28 civarındaydı; karşı çıkanların oranı da bir hayli yüksekti: % 72!
Ama üç ay gibi kısa bir sürede, millet, meseleyi kavramakta gecikmedi ve referandumu destekledi. Bir kaç ay daha süre olsaydı, muhtemelen destek daha büyük oranda gerçekleşecekti, % 60'ları geçecekti...
Hayırlısı artık...
Vardır bundan da bir hayır, diyeceğiz...
Büyük varta atlatıldı...
Tünelin ucu gözüktü...
Şimdi önümüze bakma vakti...
Devâsâ, köklü meselelerimiz var bizi bekleyen, üzerine kalıcı şekillerde gitmemiz gereken...
İki tehlikeli süreç
Referandumun kabul edilmesinden sonra, iki tehlikeli süreci devreye girdirecekler şer güçler ve şebek-e-leri: Bir yandan ülkeyi genel bir kaos ve terör ortamına sürüklemeye; öte yandan da İslâmî kesimleri birbirine düşürmeye çalışacaklar...
Türkiye'nin prangalarından kurtulma mücadelesini, bu tür tezgâhlarla akamete uğratma savaşı verecekler...
Ülkede İslâmî kesimler arasında, cemaatler arasında, cemaatler ve bazı STK'larla hükümet arasında fitne fesat tohumları eken kişilere, çağrılara izin verilmemeli.
Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki süreçte, Türkiye'nin ruhunu oluşturan, omurgasını kuran İslâmî oluşumlar, bu oluşumların önde gelen kişileri, ülkenin önünü açmak için gecesini gündüz yapan yazarlar, fikir adamları hedef tahtasına yatırılmak, iğrenç bir fitne-fesat ortamı oluşturulmak isteniyor.
Buna izin veremeyiz. Sağduyumuzu, basiretimizi ve ferasetimizi kuşanarak, bu tezgâhları püskürtmek zorundayız...
Öncelikle, önümüzdeki bu çakıl taşlarını temizlemeliyiz: Ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen fitne-fesat şebekelerini, tetikçi tipleri kaale almamalı, gerekli uyarıları yapmalı, önlemleri almalıyız...
Ülkede genel bir kaos ve terör ortamı oluşturmaya çalışan şebekelere de asla göz yummamalıyız. Toplumu bu konuda sürekli teyakkuz hâlinde olmaya, barış, huzur ve kardeşlik ortamını bozmaya çalışan her tür kişi ve girişimlere karşı uyanık olmaya çağırmalı, devlet olarak bunlara karşı da her tür önlemi almalıyız...
Bu iki yakıcı sorunun, fitne-fesadın önlenebilmesinin öncelikli yolu, toplumun kenetlenmesinden geçiyor...
Aynı hedeflere kilitlenmesinden...
Burada iktidara önemli görevler düşüyor: Toplumun önüne hedefler konulmalı... Toplumda her alanda hem güven ortamı tesis edilmeli hem de toplum işine gücüne bakmalı, geleceğe odaklanmalı...
Gerilimler, gerginlikler, fitne-fesat, ülkenin gündemini belirlememeli.
Bizim ülkenin önünü açacak köklü projelerimiz, hedeflerimiz toplumun bütününde bir heyecan dalgası oluşturacak, kenetlenmeyi sağlayacak şekilde topluma aktarılmalı, ülkenin gündemini bunlar belirlemeli...
Toplum, bir seferberlik duygusuyla bu hedeflerin gerçekleştirilmesine yoğunlaşmalı...
Eğitimde, kültürde, fikirde, medyada, sanatta, gençlik alanında atmamız gereken devrim niteliğinde adımlar var: Toplumda bu alanlarda seferberlik duygusu oluşturulmalı...
Bu seferlik duygusunu kazandıracak şey, eğitim, kültür, düşünce, sanat, medya ve gençlik alanlarında ülkemizin, bölgemizin ve zamanla insanlığın önünü açacak bir medeniyet fikri topluma dalga dalga yayılmalı, bunun için gerekli adımlar geciktirilmeden atılmalı, gerekli kurumlar daha fazla geç kalınmadan atılmalı...
Evet, asıl iş, asıl zorlu ve umut dolu yolculuk şimdi başlıyor...
Hepimiz, bu yolculuğu gerçekleştirmenin heyecanını hissedebilmeliyiz iliklerimize kadar... Vesselâm.