Fundanur Öztürk
Danıştay, 16 Nisan anayasa değişikliği referandumunda mühürsüz oy pusulalarının geçerli kabul edilmesine ilişkin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararının iptal edilmesi talebiyle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından yapılan başvuruyu oy çokluğuyla reddetti.
CHP Grup Başkanvekili Bülent Tezcan referandumda açık sayım kuralının çiğnendiğini söylemiş, HDP yetkililerinden de benzer açıklamalar gelmişti.
CHP, HDP ve Vatan Partisi'nin referandumun iptali için yaptıkları başvuruları reddeden YSK gerekçeli kararını ise henüz açıklamadı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "YSK'nın kararı kesin, bu iş bitti" demiş, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da benzer bir açıklama yapmıştı.
Türkiye'de referandum sonrasında yaşananlar akıllara 2014 yerel seçimlerinde başkent Ankara'da yaşananları getirdi. O dönem CHP Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan MHP kökenli Mansur Yavaş, AKP adayı Belediye Başkanı Melih Gökçek'e 32 bin 187 oy farkla yenilmişti.
Mansur Yavaş seçimde çeşitli usulsüzlükler yapıldığı gerekçesiyle hem YSK'ya, hem Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurmuş ancak tüm başvuruları reddedilmişti.
Geçen yıl CHP'den istifa eden Mansur Yavaş, referandumdaki meşruiyet tartışmalarını, 2014'te yaşadıklarını ve MHP'nin gidişatını BBC Türkçe'ye yorumladı:
Referandumda 'ihlal ve usulsüzlük' tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasamıza göre seçimlerin serbest, adil ve eşit bir şekilde yapılması gerekiyor ancak bu ortam sağlanamadı. Çünkü son birkaç yıldır yargı ne kadar yıpranmışsa bugün YSK da o oranda yıpranmıştır.
Örneğin, 2011 seçiminde, topyekûn bir partinin (MHP) baraj altında kalması için videolar yayınlandı, MHP'nin bütün üyeleri 24 saat izleyip dinlendi. Buna ilişkin hukuka başvuruldu fakat işlem dahi yapılmadı. Halbuki YSK tam da bu zamanlar için var.
7 Haziran seçimlerinde Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan meydanlarda, televizyonlarda propaganda yaptı. Ve YSK bu ihlale yönelik başvuruları da reddetti. Sonuç olarak YSK o günden bu güne hep iktidarla ters düşmek istemeyen kararlar almaya başladı. Fakat özellikle 2014 yerel seçimlerinde Ankara'da ve bu referandumda halkın seçimlerdeki meşruiyet duygusu zedelendi.
16.00'dan sonra Doğu'da açılmaya başlanan sandıklardan çıkan oylara ve hızlıca yapılan anketlere göre, mühürsüz oyların sayılma kararının verildiğini düşünüyorum. Çünkü milyonlarca seçmeni etkileyecek oranda mühürleme işlemi hatalı yapılmış olamaz. Dolayısıyla bu seçimin meşruiyetine biz nasıl inanacağız? Bunun doğal sonucu olarak, insanlar bu kırgınlıkla bir daha oy kullanmayı düşünmeyebilir. Yazık bu ülkeye.
Asıl sorun şu ki, fazla basılan filigranlı oy pusulalarının nerede olduğu belli değil. Çünkü usul gereği her sandığa bir miktar yedek filigranlı oy pusulası verilir, fakat bunların nerede olduğu belirsiz. YSK da bu soruya sağlıklı bir cevap veremedi. İddiaya göre, filigranlı fazla pusulalara dışarıda birileri "Evet" bastı, "Git bunu içeride at, sandıktan aldıklarını da bize getir" dedi. Ve bunu önlemenin tek yolu da sandık kurulu mührünün basılmasıdır.
2014'teki yerel seçimlerde nelere itiraz etmiştiniz?
YSK'ya 11 başlıkta itirazımız oldu. En önemlilerinden biri, içinden muhtarlık seçim kağıdı çıkan pusulaların geçerli olup olmayacağı konusundaydı. Ankara'da AKP'liler tarafından içinden muhtar kağıdı çıkanlardan Mansur Yavaş'ın önde olduğu sandıklara itiraz edildi ve itirazlar kabul edildi. Fakat Melih Gökçek'in önde çıktıklarında aynı karar uygulanmadı. Tam da bu durumun yaşandığı 206 sandık bulunuyor. Ama YSK belgeleriyle sunduğumuz bu itirazımıza cevap dahi vermedi.
Ayrıca Ankara'da 2 bin 900 tane tutanak mühürsüz çıktı. Ki bunlar taklit edilemeyen şeyler değildi.
Bunun yanı sıra, seçimden haftalar sonra "Ankara'nın Oyları" grubu, bizim elimizdeki tutanaklarla YSK'ya ulaşan tutanakları karşılaştırarak, 550 tutanağın tam iki aydır hala YSK'ya ulaşmadığını fark etti. Ki bu 150 binden fazla oya tekabül ediyor.
YSK'ya başvurumuzdan bir saat sonra bize döndüler ve "Evet, bahsettiğiniz 550 tutanak gerçekten gelmemiş" dediler. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bundan daha vahim bir şey düşünemiyorum.
O zaman bu itirazlarımızı belgeleyen yaklaşık 40 bin sayfa evrak verdik YSK'ya. Onlar ise dört saat içinde tüm itirazlarımıza ret kararı verdi. O gün bizim itirazlarımızı dört saatte reddeden hakimlerden bir tanesi, şu anda Ankara Halk Ekmek Fabrikası'nda çalışıyor.
Bu şuna benziyor: Siz hakimsiniz, bir gün önünüze bir dosya geliyor ve davasına bakıyorsunuz. Daha sonra lehine karar verdiğiniz adamın gidip yanında işe başlıyorsunuz. Bunu kamuoyunun takdirine bırakmak lazım. Ancak bu itirazlar kayda giriyor ve Türkiye'nin demokrasi tarihine işleniyor.
YSK tarafından adil yargılama yapılmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gittik. Ancak AYM itirazımızı incelemedi.
AİHM ise çelişkiye düşerek, 'Eğer mahkeme bunu ele alırsa yerel seçimi incelemiş olacak, ki bu içtihatlara aykırı. Fakat öte yandan incelemezse de adil yargılanma hakkını göz ardı etmiş olacak' dedi. Fakat nihayetinde oradan da red kararı verildi.
Referandumla ilgili itirazlardan da benzer bir sonuç çıkacağını söyleyebilir miyiz?
AİHM referandumları incelemeyeceğini söylüyor ama öte yandan "Kanun yapma yetkisi verilen genel seçimleri inceleriz" diyor.
Bu referandumda biz Sayın Cumhurbaşkanına kararname çıkararak ülkeyi yönetme, yani bir nevi kanun yapma yetkisi vermiş olduk.
Dolayısıyla bir hukukçu olarak AİHM'nin bu referandumu incelemesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer böyle bir yetki söz konusu olmasaydı ne AYM ne de AİHM bu referandum itirazlarına bakmayabilirdi.
MHP'nin gidişatı ve referandumdaki tutumuna ilişkin ne düşünüyorsunuz?
Bahçeli 2002'den beri her grup toplantısında bir AKP'yi, bir de PKK'yı hainlikle suçladı. Sonra kalkıp 15 yıldır hainlikle suçladıklarının yanında oldu.
Dolayısıyla ben referandumda MHP'de "Hayır" oyu verenlerin yüzde 90'a yakın olduğuna inanıyorum. Fakat bu şaşırtıcı değil çünkü MHP yönetimi zaten yıllardır oy almak için değil, adeta oy almamak için uğraşıyor.
Ben 2011 yılında, görüntüde AKP'ye hakaret edip arka planda MHP'deki vekil sayısını azaltmaya çalışarak, AKP'nin tek başına iktidar olmasının önünü açan bir politika izlendiğini gördüm. Fakat insanlar kaset olaylarıyla MHP'nin baraj altında kalmasından korktuğu için 53 tane milletvekili çıkardı. Yani vekil sayısı yine de MHP genel başkanının umduğundan çok çıktı.
Siyasetteki gelecek planınız nedir?
Benim şu anda siyasette bir gelecek planım yok.
Ankara seçiminde özellikle gördük, ben ülkücü olduğumu açıkça söylememe rağmen CHP tabanı yüzde 98 oy verdi. Ülkücüler, CHP'den aday olmama rağmen 5'te 3,5 oranında oy verdi. Ki aramızda eskiden kan davası vardı.
Demek ki insanlar, ortaya güzel bir hedef koyarsanız ideolojilere saplanmıyor. Yani eskisi gibi keskin sağ-sol ayrımı yok.
Terörden, yaşam pahalılığından herkes muzdarip. Dolayısıyla sorunlarımız ortaksa çözümlerimizi de ortak yapmalıyız. Bu nedenle herkes kendi dünya görüşü ve değerlerini kalbine gömmeli. Ortak problemlerimizi bir araya gelip nasıl çözeriz konusuna odaklanan bütüncül bir siyasi harekete ihtiyaç var. Eğer böyle bir şey olursa ben içinde yer alırım.
2019'da yarışacak cumhurbaşkanı adaylarının da bütünleştirici mi olması gerekiyor?
Başka bir yol yok. AKP başkanlık sisteminde tam da bu nedenden umduğunu bulamayabilir. İnsanlar artık kendi adayını seçemiyorsa, seçilmesini istemediğinin aleyhine oy veriyor. Erdoğan, karşısına çıkacak makul bir adayla ilk seçimleri kaybedebilir.
Bunun yapılabilmesi için, Türkiye'deki bireysel hırslarıyla hareket eden bazı siyasetçilerden kurtulmak gerekiyor.