Aniden Wolfgang Schaeuble (Almanya Maliye Bakanı) ortaya çıkıp, yılın konusu olan Almanya'daki mültecilerle ilgili konuştu. Örneklerle zenginleştirdiği konuşmasında iltica amacıyla gelenleri çığa benzetti. Söz konusu sığınmacı akınının sürekli büyüdüğünü ve artık kontrol altına alınamayacak bir hale dönüştüğünü anlattı.
Suriyeli, Afgan ve diğerlerinin kitleler halinde göç etmeleri karşısında, kuşkuya neden olacak kadar uzun süre susan Schaeuble nihayet ağzını açtı. Söyledikleri ise alarm sinyalinden halliceydi.
Sonuçta Schaeuble, Hristiyan Demokrat Birlik'in (CDU) ağır topları arasında. Sadakat da onun öncelikli faziletleri arasında yer alır. Uzun yıllardır Angela Merkel'den pek ilgi görmese de Berlin'de kendisinin sadık bir yardımcı pilotudur.
Çığ benzetmesi ise Merkel'in "Biz bunu başarırız" sloganıyla sürdürdüğü iyimser mülteci politikasında sonun başlangıcı olabilir.
Schaeuble güçlü bir isim. Eğer isterse Merkel'i eleştirenlerin başını çekebilir. Başbakan'a şu ana kadar rakip çıkmaması dikkate alındığında gözler ve kulaklar ona çevriliyor. Çünkü siyaset dünyasında kartlar şu sıralarda yeniden karılıyor.
Merkel kendi kurduğu tuzağa düştü
Koalisyon da karışık. Angela Merkel sürekli kendi partisi içinden eleştirilere maruz kalıyor. Peki (Alman gazetesi) Tageszeitung'nda yer alan habere göre, şu sıralarda "Merkel'e karşı bir isyan" mı yaşanıyor? Aslında söz konusu olan açık kapı siyasetine yönelik revizyon. Bu revizyon özünde Merkel'in siyasal açıklık sözüyle bağdaşan bir uygulama. Ama başbakanlık koltuğunu riske atmadan çıkıp, "Madem öyle, şu andan itibaren bir üst sınır uygulanacak" da diyemez.
İçişleri Bakanı Thomas de Maizière şimdiye kadar Merkel'in "iltica üst sınır tanımaz politikasını" uygulayan eldi. Üstelik bu politika, uygulamada başarısızlıklar gösteriyor ve dışarıya koalisyonun devamını tehlikeye düşürecek görüntüler veriyordu.
Aslında Merkel'e sadakatıyla bilinen de Maizière, Başbakan'ın izlediği siyaseti onun bilgisi dışında değiştirmeyi başardı.
Suriyelilere aile birleşimi zorlaştırılacak, Dublin kriterleri yeniden uygulanacaktı. Merkel kandırılmış, Sosyal Demokrat Parti de öfkeliydi.
Ama en feci olanı dışarıya verilen sinyaldi. Gönülsüzce dile getirilen mesaj; "Biz yapamayacağız."
İçişleri Bakanı aslında haklı. Şayet Almanya'da kaç mültecinin ilk sığınma merkezlerinde bulunduğu ilgili kurum tarafından bile bilinmiyorsa, iş çığırından çıkmış demektir.
De Maizière'in Almanya'yı yeniden soruna hakim hale getirmeye çalıştığı ortada. Bunun için de gizli bir direnç sergiliyor. Doğru da yapıyor.
İç barışa tehdit
Meselenin özü şu; hoşgeldin diyerek karşılamalar işin başındaki jestlerdendi. Devam eden göç akını, halihazırdaki bunca sığınmacının uyumu ve gereksinimlerinin karşılanması sürekli olarak mümkün olamaz. Yerel yönetimler şimdilik lojistik ve bürokratik sorunların altından kalkabiliyorlar. Ama halk deneme yanılma yönteminden yana değil. Hükümet yabancı düşmanlığının artmaması ve toplumsal barışın zarar görmemesini de güvence altına almalı. En iyisi, şu ana kadar gelenlere iyi bir ortam hazırlanması, durumun daha da kötüye gitmesinin engellenmesi.
Çünkü kesin olan bir şey var; mülteci politikasını Merkel'in Başbakanlık makamı belirliyor. Başbakan ise Nobel Barış Ödülü ile izlediği politikalardan vazgeçme arasında bir yerlerde duruyor. Kutsanma ile rezil olma arasında da denilebilir. Rezil olma konusu Başbakan'ın sadece kendi kariyerine değil, Almanya'nın dışarıdaki imajına da zarar verecektir.
Ama diğer yandan aşırı merhametli olup mantığı bir yana bırakırsak toplum açısından orta dereceli bir felakete de sürüklenebiliriz.
Ortak değerimiz uzlaşı kültürüdür. Onu germemeliyiz. Angela Merkel izlediği siyaseti düzeltecek bir yol bulmalı. Yoksa bunu başkaları yapar. Wolfgang Schaeuble de onlardan biri olabilir.