Kimi zevkten ellerini ovuşturuyor, kiminin ise hayretten ağzı açık kalmış. İran'a uygulanan yaptırımlar kaldırılır kaldırılmaz pastadan pay kapma yarışı başladı. On yıllardır süren izolasyondan sonra İran'ın eksiklerini telafi etmesi gerekiyor. İran hem pazar olarak büyük imkânlar sunuyor, hem de zengin bir ülke. Muazzam petrol rezervine sahip olan İran aynı zamanda varlıklı bir zümreye de sahip. Bütün dünyadan Tahran'a akın eden şirket temsilcileri, bakanlar ve devlet başkanları karşılıklı yararlardan ve geleneksel ilişkilerden söz ediyorlar. İran Cumhurbaşkanı da dünyayı dolaşıyor ve gittiği her yerde büyük saygı görüyor.
Aceleci itaatkârlık
Hasan Ruhani'nin önüne, gittiği her ülkede kırmızı halı seriliyor. Ruhani, İtalya'da dostça karşılandı. Kimse kârlı iş bağlantılarını tehlikeye atmak istemezdi. Misafirperverlik o kadar ileriye gitti ki, Tahran'dan gelen konuk çıplak mermer heykelleri görmesin diye tarihi eserlerin üzeri örtüldü.
Mürailiğe varan bu misafirperverlik hem lüzumsuz hem de bazı çevreleri rahatsız ediciydi. Tabii ki ev sahibi konuğunu layığıyla ağırlamak ve onu rahat ettirmek ister. Nasıl bir Hindu'ya sığır eti ya da bir etyemeze et sunulmaz ise Müslüman bir lidere de domuz eti ya da şarap ikram edilmez. Ancak misafirperverliğin de sınırı olmalıdır. Bu sınır, sırf para uğruna konuğun önünde iki büklüm hale gelindiğinde aşılmış olur. Ev sahibi canı istediği ya da yasak olmadığı için şarap içiyorsa, konuğu bunu saygıyla karşılar. İtalya gibi kültüre beşiklik etmiş bir ülkenin sırf devlet misafirinin dini hislerini rencide etmemek için heykellerini örtmesine gerek yoktur. Konuk devlet başkanı görmek istemiyorsa başını çevirebilir ya da çıplak heykellerin sergilendiği yere gitmez.
Ortaklığın bedeli
Mesele aslında şarap, çıplak heykeller ya da İslam ülkelerinde büyük önem verilen ev sahibi misafir ilişkileri değil. Konu, ekonomik işbirliğinin bedelidir. Kıran kırana pazarlık kadar, kendine ne kadar değer verildiği de önemlidir. Bilhassa, değerleri uğruna ve devlet işleriyle dini birbirinden ayırmak için büyük uğraşlar vermiş olan laik demokrasiler açısından.
Çin, Rusya, İran ve Suudi Arabistan gibi demokratik olmayan ülkelerle tabii ki ticaret yapılabilir. Ama kendi kimliğinden ve değerlerinden taviz vermemek şartıyla. Ortaklık arayan, kural ve teamülleri dikkate almalıdır. Her iki ortak da bu bedeli göze alabilmelidir.
Ortaklık aynı zamanda ticaret dışındaki tartışmalı konuların da dile getirilebilmesini gerektirir. Bu noktada İran'ın şimdiye kadar bir ortak değil, sadece pazar olduğu görülüyor. İran kendini dışa açmadı, sadece kârlı işlere kapılarını açtı. İran nükleer programını idrakten değil, yaptırımlar yüzünden dize geldiği için durdurdu. Mollaların gücü ise hiç azalmadı.
Ticaret üzerinden değişim
İran'ın ruhani lideri Hamaney ile kıyaslandığında Cumhurbaşkanı Ruhani'nin daha uyumlu olduğu söylenebilir. Ama ona yanaşma çabalarının tahammül sınırlarını zorladığı da ortada. Son yıllarda İran'da hiçbir şeyin düzeldiği söylenemez. Aksine muhalefet üzerindeki baskı daha da arttı. Aynı zamanda İran, bölgesindeki üstünlük arayışında Suudi Arabistan ile vekâlet savaşları sürdürmekten de vazgeçmiyor.
Kârlı işbirliği ne kadar göz kırpsa da özgürlük ve hukuk devleti gibi değerlerimiz çok daha önemlidir. İşbirliğinden sadece mollalarla ‘elâstiki' şirket ve şahıslar kârlı çıkmamalıdır. Devletler topluluğu ve İran halkı da kazanca ortak olmalıdır. İranlılar sadece ekonomik durumlarının düzelmesini değil, aynı zamanda değişim ve ülkelerinin dışa açılmasını da istiyorlar.