Dünya
Deutsche Welle

Yorum: Küresel otoritenin vedası

DW’den Ines Pohl, çiçeği burnunda ABD Başkanı Trump’ın ABD’nin çıkarlarını yılların ittifak yükümlülüklerinin üzerinde gördüğü ve ülkesini tehlikeli bir nasyonalizme doğru çağırdığı uyarısını yapıyor.

21 Ocak 2017 19:50

Donald Trump yine Donald Trump'lığını yaptı. New Yorklu işadamının başkanlık yeminini eder etmez şimdiye kadar kullandığı agresif tondan vazgeçeceğine inananlarsa ağır bir hayal kırıklığına uğradı. ABD'nin 45. Başkanının ilk konuşması spekülasyonlara yer bırakmayacak kadar açıktı: Trump dünyanın en önemli siyasi makamını mecazi anlamda 'silahsızlandırmayı' aklının ucundan bile geçirmiyor. Aksine sürdürdüğü seçim kampanyası boyunca kullandığı dili yineledi. Ayırımcı ekonomi ve savunma politikalarıyla ABD’yi yeniden eski büyüklüğüne kavuşturma sözü verdi. Multimilyoner işadamı, multimilyonerlerle dolu kabinesiyle ülkeyi daha adil yapacağını söyledi. Yabancı güçlerin etkisine son vererek iyi bir eğitim ve her şeyden önce güçlü bir istihdam yaratma sözü verdi. Ve görev süreci boyunca ABD'nin tek kaygısının ülkenin refahıyla ilgilenmek olacağını kaydetti.

Bu şekilde ABD'nin küresel otorite rolünden vazgeçeceği açıkça hesaplanmış bir durum ve kendi ülkesi için olası avantajları her şeyin üzerinde tutan bir kişi için bu kesinlikle sorun teşkil etmiyor.

Kelimelerin artık farklı bir ağırlığı var

Velhasıl görevi teslim alma töreni sırasında 70 yaşındaki Trump yeni bir mesaj vermedi. Ancak tüm sözlerinin artık farklı bir ağırlığı var. ABD başkanının yetkileri sınırlı olsa da ülkesindeki siyasi atmosferi belirgin bir şekilde etkileme gücü var. Zira ülkenin dört bir yanından tören için gelen yaklaşık 500 bin Trump hayranı, seçim kampanyaları sırasında verdiği sözlerden dönmediği için, tören sırasında sevinç çığlıkları atıyordu. Aynı şekilde Trump karşıtları da yeni siyasi çizgiyi protesto için hazır ve nazırdı.

ABD'deki uzun süren önseçimler, yeni başkanın karşısında yaralı, bölünmüş bir ülke bulmasına neden oluyor. Bu hep böyle olagelmişse de, bu kez Başkan Trump'ın ayırımcı retoriği sayesinde bu şimdiye kadar erişilmedik bir seviyesizliğe ulaştı. Şimdiye dek Beyaz Saray'a adım atan çiçeği burnunda başkanların ilk jesti uzlaşmadan yana olurdu. Donald Trump'ın tutumu bu konuda da bir istisna oldu.

Sertliğin gücüne inanıyor

Trump uzlaşmanın değil sertliğin gücüne inanıyor. Her sözü ve jestiyle görevdeki bu ilk gününde etkili adımlar planladığının sinyalini verdi. Bunun için de "yabancıları" tehdit unsuru olarak tanımlayan ve korkuları tetikleyen demagojiye dayalı oyunun kurallarını izlemeye devam edecek ve bu sayede destekçi toplamayı sürdürecek.

Bu şekilde çok daha farklı bir dünya arzulayan, kendilerini uğruna savaşılması ve uğraşılması gereken özgür dünyanın bir parçası olarak gören liberaller, açık bir dünya görüşüne sahip Amerikalılar için birçok tuzak kuruyor.

Refahtan aciz bırakılmak

Her ne kadar sonuçta Amerikalıların yüzde 54'ü başka bir başkan istiyorduysa ve sadece yürürlükteki seçim sistemi sayesinde 3 milyon oy daha az alan aday başkan olduysa da destekçilerinin endişe ve kaygıları gayet gerçek. Hayatın bu gerçeklerini görmezden gelmek ise kötü ve kibirli bir davranış. Dünyanın en zengin ülkelerinden birinde bu kadar çok kişinin çaresiz bir fakirlik içinde yaşaması, bunca çocuğun “yanlış ailelerin çocukları oldukları” ve imtiyazlı kesimi destekleyen eğitim sistemi nedeniyle, şanssız doğması ve tüm bu nedenlerle birçok kişinin yalnız ve ortada bırakılmış hissetmesi utanç verici.

Trump destekçilerinin siyasi elitten ümidi kesmelerinin birçok anlaşılır nedeni var.

Donald Trump gibi bir örnek ancak ABD'de yaşanabilir. Ancak kibir ve cehaletin gücünün tehlikeli nasyonalistlere kapıları açması elbette ki sadece ABD ile sınırlı olabilecek bir durum değil.

© Deutsche Welle Türkçe

Ines Pohl

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle