DW Türkçe Yayınlar Sorumlusu Erkan Arıkan Saksonya ve Brandenburg’daki seçim sonuçlarına ilişkin yorumunda yerleşik siyasi partilerin Doğu Almanlara kulak vermesi yabancıları ise gücendirmemesi gerektiğini söylüyor.Geçen Pazar yapılan eyalet seçimlerinin sonucu kimse için bir sürpriz olmadı. Hatta bazıları “Almanya için Alternatif”in (AfD), Brandenburg ve Saksonya'da "sadece” ikinci büyük parti olmasından daha iyi bir sonuç almasından endişe ediyordu. AfD belli ki, yabancı düşmanlığını merkeze alan kampanya ile seçmenlerin oyunu aldı. Sandık sonuçları, Almanya'da radikal sağcılarla ittifak yapan bir partinin seçimleri kazanma şansının yüksek olduğunu da ortaya koydu.
Başta şöyle düşünmüştüm: "Hükümet sorumluluğu üstlenmedikleri sürece hiçbir şey olmaz.” Ancak Türkiye kökenli biri olarak sonuçlardan endişelenmeli miyim sorusunu kendime yönelttiğimde verdiğim yanıt hep aynı oluyor: "Evet!” Bu bakımdan mesele, AfD'nin hükümet sorumluluğunu üstlenmiş olması ya da olmaması değil. Mesele AfD'nin Doğu Almanya'daki insanları manipüle ederek politik iklimi zehirlemesi. AfD yabancı düşmanı sloganlarla, toplumda yükselen "gelecek endişesini” yoğun biçimde körüklüyor.
"Almanya Almanlarındır - Yabancılar dışarı.” Radikal sağcı gösterilerdeki bu haykırışlar hâlâ kulaklarımda çınlıyor. Şimdilerde ise aynı mesajları, AfD'nin gelecekte her şeyi daha iyi yapacağına inananlardan duyuyoruz. Ancak AfD'den kimse çıkıp da Doğu Almanya'daki kötü durumun "yabancılarla” ne ilgisi olduğunu izah edemiyor. Bunun yanı sıra, biz "yabancıların” bu ülkeyi; Almanya'yı, Doğu Almanya'yı birlikte kurduğumuzun farkında bile değiller.
Doğu Almanlar: Birleşmenin klasik mağdurları
Eski Doğu Almanya'da yaşam koşullarının iyi olmadığına ilişkin şikayetleri sıklıkla duyuyorum. Çökmüş bir ekonomi, kötü bir altyapı, geleceğe dair bir perspektifin eksikliği… Sürekli mağdur rolüne bürünen ve düzenli olarak sızlanan insanlar. Açıkçası, Alman Federal Hükümeti'nin geçen yıllarda Doğu'ya yatırım konusunda birçok fırsatı kaçırdığını düşünüyorum. İhtiyaçlar tam olarak karşılanmadı, bölgede yaşanlarla diyalog arayışı eksik kaldı. AfD seçmenlerinin birçoğunun, "Parti, diğerlerinin görmediği konuları dile getiriyor” ya da "Bölgemizde önce kendimizi, sonra yabancıları düşünmeliyiz” demesi; aslında yerleşik partilerin duymadığı ya da duymak istemedikleri bir yardım çığlığı.
Doğu Almanya'da gerek ekonominin gerekse alım gücünün düşük olmasının, ne göçmenlerle ne de sığınmacılarla bir ilgisi var. Birçok Türkiye kökenli, bir şeyleri başarmak için Doğu'ya gitti. İstedikleri tek şey yeni bir hayat kurmaktı. Döner büfeleri, terzihaneler ya da süpermarketler açtılar. Gereksiz bir mağduriyet rolü ile şekillenen gizli bir yabancı düşmanlığı geçen yıllarda kendini daha fazla gösterse de; Türkiye kökenlilerin bu ticari girişimleri, her iki taraf için bir kazan-kazan fırsatına dönüşebilirdi. Yabancılarla temasları olmayan Doğu'dakiler için bir kültürel açılım ve yeni istihdam; Türkler için de ticari başarı öyküleri olabilirdi.
Gidişat nasıl olacak?
Sağ popülist siyasetin yükselişini durdurmak için partilerin ne yapması gerektiği belli: Yeni istihdam alanları yaratmak, Doğu'daki eyaletlerde yatırımlar yapmak, yapısal dönüşüm ve dijitalleşme projelerine imza atmak. Ama daha önemlisi, öncelikle olarak AfD'ye oy verenleri dinleyerek hassasiyetlerini anlamak gerekiyor. Kritik bir başka husus da şu: AfD seçmeninin endişelerini giderirken, Doğu Almanya'da hayat kurmuş yabancı kökenli insanları gücendirmemek gerekiyor. Bu insanlar da, vatandaşı oldukları Almanya'daki herkes gibi barışçıl ve uyumlu bir ortamda çocuklarını yetiştirmek istiyor. Bu nedenle Doğu Almanlar kadar onlara da kulak vermek şart. Radikal sağ anlayış, Almanya'yı yeniden esir almamalı. Almanya'da birçok kişi aynı endişeyi taşıyor. Ama harekete geçmek için de zaman kaybetmemek gerekiyor.
Erkan Arıkan
©Deutsche Welle Türkçe