1 Eylül sadece II. Dünya Savaşı’nın başlangıcı değil, Almanya’da AfD’nin aldığı en büyük seçim başarısının da tarihi oldu. DW Genel Yayın Yönetmeni Ines Pohl yorumunda Almanya’nın kendi kendisiyle boğuştuğunu söylüyor.1 Eylül 1939 günü sabahın erken saatlerinde Almanlar Polonya'ya saldırarak İkinci Dünya Savaşı'nı başlattı. Geriye milyonlarca ölü, yaralı, tecavüz edilmiş kadınlar, sürülenler ve Nazilerin yıkıcı hiddetinden bugüne kadar acı çeken bir dünya kaldı.
Bundan tam tamına 80 yıl sonra Almanya'da ulusal bir zihniyet ve ırkçı bir dışlamayla oy toplayan bir parti seçimlerde aldığı iki basamaklı oyla başarılarını kutluyor. Saksonya ve Brandenburg'da Almanya için Alternatif (AfD) en iyi sonuçlarını aldı. Böylece sadece birkaç yılda her iki Doğu Alman eyaletinde de, küçük bir partiden eyalet parlamentolarındaki ikinci büyük siyasi güç olmaya yükseldi. Ciddiye alınan tahminlere rağmen sağ popülistlerin sonunda Saksonya eyaletinde en güçlü parti olmayı başaramamış olması kimseyi rahatlatmamalı.
Ekonomik başarı var ama kitle partileri seçmeni toplayamıyor
Ekonomik açıdan bir hayli başarılı bir döneme ve hâlâ görece istikrarlı politik genel duruma rağmen böyle bir partinin başarılı olması Almanya hakkında bize ne söylüyor? Eğer dönem değişecek olur da Almanya dünya çapındaki resesyona velev ki düşerse neden korkmak gerekiyor? Güvenlik duvarları ne kadar güvenli, bir daha üyelerinin çoğu ırkçı olan bir partinin hükümet sorumluluğu almaması için Almanya'da bilinç ne kadar güçlü?
Seçimin kaybedenleri her şeyden önce iki yerleşik parti; Başbakan Angela Merkel'in Hrıstiyan Demokratik Birlik'i (CDU) ve Sosyal Demokratlar ilgili eyaletlerde iki Almanya'nın birleşmesinden bu yana en kötü sonuçlarını aldılar. Bu eğilim özünde, şimdiye kadar istikrarlı olan Almanya'da hükümet koalisyonlarını kurmanın gittikçe daha zor olacağı anlamına geliyor. Ve büyük kitle partilerinin ortanın sağında ve solundaki uçları toplayan bir havuz olma prensibinin artık işlemediğini ifade ediyor. Tüm bunlar Almanya'nın nasıl bir ülke olmak istediğine dair bir mücadelenin içinde olduğunu gösteriyor. Ülke mülteci politikasında ama aynı zamanda büyük ekonomik ve sosyal politik sorunlarda nasıl bir rotaya girmek istiyor. Ne ölçüde ulus devlet ne ölçüde Avrupa etkin olacak.
Kibir doğru olmaz
Tarihsel bir anda neyin olup bittiğini ve gelecekteki olaylara nasıl bir etkisi olacağını olay olup bittikten sonra öğrenmek ve değerlendirmek, tarih yazımının doğasında yatar. 1 Eylül 2019 tarihinde ne olup bittiği konusunda tarih kitaplarında ne yazacağı konusunda ancak spekülasyon yapılabilir.
Hiç kuşkusuz seçim sonuçları AfD'yi ülke genelinde kanatlandıracak, zaten güçlü olan parti o kadar kolay da ortadan yok olmayacak. Diğer partiler bununla nasıl baş edileceğini bulmak zorunda. Başarıyı gurur ve kibirle karşılamak ölümcül bir hata olur. Sonuçlar ülkede bir şeylerin muazzam bir biçimde yanlış gittiğini ve seçmenleri popülistlerin kollarına iten neyse onu görmek ve işitmek zorunda olduklarını siyasi sorumluluk makamında olanların gözüne sokuyor.
Almanya'nın tarihsel sorumluluğuna müzakere edilemez prensipler de dâhil. Bunlar arasında dini ibadetlerin özgürce yerine getirilmesi gibi iltica hakkı da var. Ayrıca hükümeti kurmak ne kadar zor olursa olsun temel prensiplerin hiçbir zaman feda edilemeyeceği de bunlar arasında yer alıyor.
Ines Pohl
©Deutsche Welle Türkçe