Devlet ve hükümet başkanları, ancak büyük baskı ve tehditler altında, aynı zamanda da birbirlerine karşılıklı sövgüler yağdırarak sığınmacıların yığıldığı Balkan güzergâhında acil tedbirler alınması konusunda uzlaşmaya varmayı başardı. Hiç değilse uzlaşabildiler. Sığınmacıların geçtiği güzergâhtaki utanç verici kaosu kontrol altına almaya yönelik planın kabulü, daha çok AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in zorlaması ile sağlandı. Juncker, muhtemelen gecenin kahramanıydı.
Saatler süren tartışmalar
Balkan ülkeleri devlet ve hükümet başkanlarının, karşılıklı suçlamalarla başlayan tartışmayı istemeyerek de olsa durumun ciddiyetine yönelik rotaya çevirmeleri saatler sürdü. Zira zirvede sadece evinden yurdundan kaçan on binlerce insanın korkunç koşullarını düzeltmek değil, aynı zamanda AB’nin neredeyse kırılma eşiğine gelen birlikteliğinin de kurtarılması söz konusuydu. Eğer Juncker’in planında kabul edilen tedbirler en kısa zamanda hayata geçirilmezse, hükümetlerin ve hatta AB Komisyonu’nun inandırıcılığı tehlikeye düşer.
Son haftalarda birkaç kez yapılan olağanüstü zirvelerde çeşitli kararlar alınmış ancak bu kararların hayata geçirilmesi kolay olmamıştı. Bu son zirvede uzlaşılan plan, Balkan güzergâhındaki korkunç durumun kontrol altına alınması için son şans. Eğer gerçekten de 100 bin sığınmacı için geçici barınak ve ilk kabul merkezleri oluşturulabilirse bu büyük bir başarı olur. Sığınmacıların bir sonraki ülkeye gönderilip, suçun güzergâh üzerindeki bir ülkeye atılması artık son bulmalı.
Yunanistan kilit role sahip
Balkan güzergâhının başında bulunan ve şimdiye dek yükümlülüklerini yerine getirmek adına pek az çaba göstermiş olan Yunanistan, kilit role sahip. Artık iç burkan özürler dilemenin, ekonomik krizi bahane göstermenin ya da suçu Türkiye’ye atmanın anlamı kalmadı. Başbakan Aleksis Tsipras üzerine düşeni yapmak zorunda. Nihayetinde Tsipras AB’nin mali kaynaklarına tamamen bağımlı durumda. Macaristan’ın tutumunun ise anlaşılır hiçbir yanı yok. Macaristan Başbakanı Viktor Orban saygısız tutumunu sürdürüyor, ona göre kendisi aslında korkunç durum karşısında sadece bir gözlemci. Zira ülkesi aslında artık kaçış güzergâhı üzerinde bulunmuyor ve atılan dayaklar da meşru idi. İşte ona da ülkesinin aslında AB bütçesindeki paraların aktığı ana ülkelerden biri olduğunu unutmaması, net bir biçimde izah edildi.
Bir yerlerde ahlaki sınırı çizmek gerekiyor. İnsanları sınır dışı etmek, kendi kabuğuna çekilmek ya da duvarlar örmek, Avrupa’nın çözüm reçeteleri olamaz. Brüksel’deki zirve bunu bir kez daha ortaya koydu. Peki, bu zar zor canlandırılan dayanışma ne kadar kalıcı olacak?
AB’nin dış sınırları sorunu
Balkan güzergahında alınacak tedbirlerle sığınmacı krizi çözülmeyecek, sığınmacı akını azalmayacak aksine umarız ki durum daha insani biçimde yönetilecek. Yine aynı şekilde sığınmacıların Yunanistan’dan Almanya’ya gelişinin daha düzenli hale getirilmesini umuyoruz. İşte bu noktada Angela Merkel için büyük bir sorun ortaya çıkıyor. Zira AB’nin dış sınırları yeniden kontrol edilene kadar, sığınmacılar daha Yunanistan ve İtalya’da kayıt altına alınabilir ve bakımı sağlanabilir hale gelene kadar ve oradan ülkelerine gönderilmeye başlanana kadar, haftalar değil aylar geçecektir. Ayrıca Türkiye’nin de arzu edildiği gibi katkı vermesi gerçekleşene kadar yine aylar geçecek. Almanya ve Merkel bu kadar süre dayanabilecek mi?
Nitekim Balkanlar üzerindeki tüm kaçış güzergâhı, ancak Almanya ve diğer birkaç ülke halkanın sonunda mülteci kabul ettiği sürece işleyebilir. Eğer Almanya ve Avusturya sınırlarını kapatırsa Balkan güzergahındaki asıl kaos o zaman patlak verir. O nedenle bazı ülkeler Başbakan Angela Merkel’i öyle bir durumda kendilerinin de sınırları tamamen kapatacağına dair açık açık uyardı. Söz konusu ülkeler, sığınmacı akının artmasından Merkel’i sorumlu tutuyor. Böyle bir durumda ise bizim bildiğimiz biçimdeki bir AB’nin sonu önlenemez hale gelir.
Hafta sonu yapılan zirvede alınan kararlar işe yararsa en azından kısa vadede bir rahatlamaya yol açacak. O nedenle hiçbir şekilde hız kesmeden uzun vadeli bir çözüm üzerinde çalışılmaya devam edilmelidir. Hem sığınmacılar hem de Avrupa için.