SP Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, TÜSİAD Genel Başkanı'na 'vatan haini' demesine ilişkin, "Birtakım yolsuzlukların üzerine örtebilmek için herkes en ağır biçimde suçlanıyor. Hatta vatan haini oldukları söyleniyor. TÜSİAD’ın suçlanmasını da bu bağlamda düşünmek lazım. Kavga olan bir eve kimse misafirliğe gelmek istemez. TÜSİAD da, “Gerilimli bir Türkiye’ye yabancı sermaye gelmez” diyor. Bu cümlenin vatan hainliği ile bir bağlantısını görmüyorum, uyarıyor" ifadelerini kullandı. Erdoğan'ın Milli Görüş çizgisinden ayrıldığını savunan Kamalak, "AK Parti Milli Görüş’ü istismar ediyor. Kullanmış oldukları dil Milli Görüş’ün dili değil. Bizim 4 sefer partimiz kapatıldı. Partimizi kapatan yargıçları vatan hainliği ile suçlamadık" diye konuştu.
Bugün'den Seda Şimşek'in SP Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak ile gerçekleştirdiği söyleşi şöyle:
Olup bitenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üzüntüyle değerlendiriyoruz. Son bir ay içerisinde TL yüzde 25’e varan bir değer kaybına uğradı, doların nerede duracağı bilinmiyor. Şu an cebinizde üç beş kuruş varsa sabun gibi eriyor. Bu kavgadan Türkiye’nin büyük zarar göreceği endişesi taşıyoruz.
‘Böylesi 82' Anayasası'nda bile görülmedi’
Bu yaşananların bir de hukuki boyutu var.
Hukuk tıkanmış durumda. Hukuk nefes alamıyor. Adeta hukukun gırtlağına yapışılmış gibi. Hükümetin, 17 Aralık operasyonundan sonra hemen 21 Aralık’ta Adli Kolluk Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklik, medya mensuplarının Emniyet’e girişlerinin yasaklanması, hepsi yargı bağımsızlığına müdahaleydi. İdari düzenlemeyle hukukun yolunun kesilemediğini görünce bu defa HSYK ile ilgili kanuni düzenlemeye gittiler. İçerideki feryâd-ı figanlar tesir etmedi , sanıyorum Avrupa’dan yapılan ikazlar şimdilik düzenlemenin askıya alınması için kâfi gelmiş gözüküyor.
Türkiye’de kuvvetler ayrılığı konusunda sıkıntı nerede yaşanıyor?
Devlet yetkisini kullanan birimler birbirinden ayrılmış, “yasama”, “yürütme”, “yargı” diye isimlendirilmiş. Kuvvetler ayrılığı ilkesi bir üstünlük sıralaması olmayıp medeni bir iş bölümü. Birbirinden ayrı ama aynı hedefe yönelmişler. Türkiye’de yasama ile yürütme fiilen birleşmiş durumda. Yürütmenin başı Başbakan, yasamanın başı Meclis Başkanı ama Başbakan’ın istemediği bir kişinin Meclis Başkanı olması mümkün değil. Bu, Meclis’in de fiili olarak yürütmenin başına bağlı olduğu anlamına geliyor. HSYK Adalet Bakanı’na bağlanmak suretiyle yargı da yürütmenin emrine verilecekti. Adalet Bakanı’nı tayin eden, görevden alan da Başbakan. Bu durumda bütün kuvvetler Başbakan’a bağlanmış olacaktı. Böyle bir düzen, bir darbe ürünü olan 82 Anayasası’nda dahi öngörülmemiş.
‘Yolsuzlukları örtmek için herkes ağır biçimde suçlanıyor’
Türkiye’de 60 darbesinden 28 Şubat sürecine kadar darbelerin hep bir yargı ayağı olmuş. Yine yargı eliyle hükümete yönelik bir girişim mi söz konusu?
Aslında Türkiye’de milli irade ile resmi ideoloji arasında bir çatışma var. Resmi ideoloji, ne pahasına olursa olsun bu milleti Batı’ya bağlamak istiyor. Milli irade ise “Ben rotamı kendim çizerim. Benim değerlerim Batı değerlerinden farklıdır” diyor. Çatışma asıl itibariyle burada. 28 Şubat sürecinde, postmodern denilen darbe, kendi hukukunu uyguluyordu. Temelinde, hukukun üstünlüğü değil gücün üstünlüğü vardı. Günümüzde ise böyle bir durum söz konusu değil. Hukuk yoluyla demokrasiye, mili iradeye darbe yapıldığı söylemi doğru değil. Hâkimleri ve savcıları bu iktidar görevlendirdi, özel yetkili mahkemelerin kuruluş kanunlarını bu iktidar çıkardı.
Bu yetkilerin suistimal edildiği yönündeki görüşlere katılıyor musunuz?
Birtakım yolsuzlukların üzerine örtebilmek için herkes en ağır biçimde suçlanıyor. Hatta vatan haini oldukları söyleniyor. Ben bu ülkenin havasını teneffüs edip, ekmeğini yiyen, suyunu içen hiçbir Türk vatandaşının vatan haini olduğu kanaatini taşımıyorum. Hele hele bu milletin okullarında okumuş, hukuk fakültelerini bitirmiş hâkimlik veya savcılık mertebesine yükselmiş yargı mensuplarının vatan haini olacaklarına katiyen ihtimal vermiyorum.
28 Şubat’ın brifinglerde talimat alan hâkimlerini, savcılarını da mı böyle değerlendiriyorsunuz?
Bir kimsenin bana karşı olması onun vatan haini olduğu anlamına gelmez. Bizim 4 sefer partimiz kapatıldı. Partimizi kapatan yargıçları vatan hainliği ile suçlamadık. Güncel olayda vatan hainliği ile suçlanan yalnız yargı mensupları da değil. Emniyet teşkilatında 5 binden fazla polis, amir ve memurunun yeri değiştirildi. Herhalde temel gerekçe vatan hainliğini önlemek. Devletin bu kadar emniyet mensubunun böyle bir düşünceyle suçlanması asla kabul edilemez.
'AK Parti Milli Görüş’ü istismar ediyor'
AK Parti’nin Milli Görüş çizgisine döndüğü iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hayır, AK Parti Milli Görüş çizgisine dönmüyor, Milli Görüş’ü istismar ediyor. Kullanmış oldukları dil Milli Görüş’ün dili değil. Tuttukları yol, ölçüleri, kriterleri Milli Görüş’ün yolu, ölçüleri, kriterleri değil. Durdukları yer Milli Görüş’ün durduğu yer değil. Tercih ettikleri üslup Milli Görüş’ün üslubu değil. Hakkında çeşitli iddialar ortaya çıkan bakanları, daha ilk gün biraz istirahat buyurun deyip görevden alırdık. Operasyonu yöneten cumhuriyet savcılarını, emniyet mensuplarını demokrasiye karşı komplo kuran birer hain olarak değil takdir edilmesi icap eden birer vatan evladı olarak değerlendirirdik. İktidar sahipleri “AB” diyor, Batı’ya yönelmiş, AB Bakanlığı’nı kurmuş, biz ise bu milletin yönünün Batı değil Doğu olması gerektiğini söylüyoruz.
'Oylarımız artacağı için 28 Şubat oldu'
SP’nin hedefi ne?
Milli Görüş erlerinin makam ve mevki gibi hedefleri olmaz. Geride kalan 44 yıllık süre içinde biz milletimize asla yalan söylemedik. Hiçbir bakanımız hakkında en küçük bir suçlama olmadı. Milli Görüşçü hiçbir belediye başkanı, meclis üyeleri en küçük bir rüşvetle, yolsuzlukla, iltimasla suçlanmadı. 2009 seçimlerinden bu yana, bin 521 belediye başkanı hakkında soruşturma açılmış, son olarak, Fatih Belediyesi’ni eklersek bin 522 oluyor. Bunlardan 600’ü AK Partili, 454’ü CHP’li, 232’si MHP‘li, 96’sı da BDP’li. Bir SP’li yok. Kendimizi anlatabildiğimiz takdirde milletimizin de bize sonuna kadar hem gönlünü hem de kollarını açacağını düşünüyoruz. Bunu 28 Şubat postmodern darbesinin sahipleri de gördüğü için yolumuzu kestiler.
Oylarınız yükseldiği için mi darbe oldu?
O tarihlerde yapılan anketlere göre 2005 yılında yapılacak olan seçimde RP’nin oylarının yüzde 66’ya ulaşacağı tespit edilmişti. Şu an kumpastan bahsedenler, işte o anketlerin sahipleri ile işbirliği yaparak Milli Görüş’e kumpas kurdular. İşte tam o zaman aziz milletimize karşı kumpas kurulmuştu. Şu an kumpastan yakınanlar Milli Görüş’e, dolayısıyla milletimize karşı kurulan kumpasın en etkin fakat en edilgen unsurlarıdır.
Milletvekilleri ile bir temasım olmadı
AK Parti’den istifa eden veya edecek olan bazı milletvekillerinin SP’ye ve BBP’ye geçeceği iddiaları var.
Milletvekilleri özgürdür, kendilerine yakın buldukları partilere geçip geçmeme kararını kendileri verecektir. Benim bu yönde bir teşebbüsüm ya da milletvekilleri ile bir temasım olmadı.
Parti yönetiminden arkadaşlarınızın oldu mu?
Hayır, öyle bir şey de olmadı. Arkadaş olarak görüşülür, konuşulur ama o anlamda bir görüşmemiz olmadı. Biz zaten çok yerde diyoruz, burası bir çoğunun babaocağı. Yusuf Has Hacip, yıllara seslenirken, “Ey yıllar, beraber yaşadığımız yıllar, benden ne gibi bir kemlik ne gibi bir kötülük gördünüz ki, bir bir bırakıp da gittiniz” diyor. Biz de kardeşlerimize böyle sesleniyoruz, “Milli Görüş’ten ne gibi bir kemlik ne gibi bir kötülük gördünüz ki başka taraflara yöneldiniz” diye soruyoruz, “Gelin bir olalım, İslam BM Teşkilatı’nı kuralım, İslam NATO’sunu kuralım. İslam Kültür İşbirliği Teşkilatı’nı oluşturalım. Ortak para birimine geçelim.Gelin, İslam birliğini beraberce kuralım. Mazlum milletlerin imdadına beraberce koşalım” diyoruz.
AKP'ye karşı ittifak tekliflerini reddettik
AK Parti’ye karşı bir ittifak yahut geniş tabanlı bir cephe oluşturulması yönünde size bir teklif geldi mi?
Bunlar her dönem olur, konuşulur. Geldi evet, bu seçimler için, 2011 seçimlerinden sonra talepler, teklifler geldi. Bu tekliflerden birisi dışarıda bir muhalefet bloğu oluşturulması şeklindeydi ama biz hepsini geri çevirdik. Milletimizle ittifak yapacağız inşallah.
İlerleyen dönemde böyle bir ittifak oluşabilir mi?
AK Parti’ye karşı bir cephe oluşturma işinde ve içinde olmayız. Çünkü biz bu milletin her bir ferdini kardeş olarak görürüz. AK Parti ile ilgili eleştirilerimiz de düşmanlığımızdan değil kardeşlik duygumuzun bir ifadesidir. Asıl merkezin Saadet Partisi olduğunu birçok kesim biliyor, tefrika tohumu saçmayalım. Milletin sandıkla işbaşına getirdiği hükümetlerin ancak millet tarafından sandıkla götürülmesi gerektiği düşüncesindeyiz.
Mesela Tayyip Erdoğan’a karşı ortak bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmak için dışarıdaki muhalefet partilerinin kendi aralarında girişimleri, görüşmeleri var mı?
Cumhurbaşkanlığı seçimine hayli zaman var, Türkiye’de gün 24 saatten çok daha uzun. Yarınların ne getireceğini bilemiyoruz. Dışarıdaki partilerin şu an için Cumhurbaşkanlığ’ına bir aday gösterme imkânları yok.
‘Kavga olan eve kimse misafirliğe gelmek istemez’
TÜSİAD’ın vatan hainliği ile suçlanması kabul edilebilir mi buluyorsunuz?
Hükümetle aynı paralelde düşünmeyen her kişi ve kurum hükümete göre vatan haini. TÜSİAD’ın suçlanmasını da bu bağlamda düşünmek lazım. İktidar mensupları, 10 sene önce şu an suçladıkları kişi ve kurumlarla aynı kulvarda yürüyorlardı hem de kolkola, aynı şarkıyı söyleyerek, aynı yağmurda beraber ıslanarak.
TÜSİAD’a haksızlık yapıldığını mı düşünüyorsunuz?
Kavga olan bir eve kimse misafirliğe gelmek istemez. TÜSİAD da, “Gerilimli bir Türkiye’ye yabancı sermaye gelmez” diyor. Bu cümlenin vatan hainliği ile bir bağlantısını görmüyorum, uyarıyor. Eleştirmek ayrı bir konu, vatan hainliği ile suçlamak ayrı bir konu. TÜSİAD hiç şüphesiz sütten çıkmış ak kaşık değil. 28 Şubat sürecinde 5’li çetede yer almışlardı. Bana karşı olmaları, hatta bana tekme tokat atmış olmaları onların vatan hainliği ile suçlanmalarını gerektirmez. Bir kimseyi öldürmek için birileri yoluna pusu kurmuş olabilir, öldürmek için pusuya yatan kişiye “düşman” deriz ama “vatan haini” diyemeyiz. Kaldı ki eğer vatan hainliği gibi bir fiil söz konusuysa hukuki sürecin vakit geçirilmeden başlatılması lazım. Cumhuriyet savcılarımızın bu açıklamaları suç duyurusu olarak kabul etmesi, derhal soruşturma başlatması gerekir.
Bugün olanlarda bir İsrail bağlantısı görüyor musunuz?
Hükümetin İsrail ile kavgasını ben suni bir kavga olarak görüyorum. Bir an için dışarıdan birtakım tahriklerin, Türkiye üzerine hesapların yapıldığını farz etsek bile, çobanın kurttan şikâyet etmeye hakkı yok. Hükümet yetkilileri Türkiye’yi germemeli. Karanlığa kurşun sıkmanın manası yok.