Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın başkanlığında bir yılını dolduran YÖK’de sular durulmazken, 5 YÖK üyesi YÖK’ün son bir yılını değerlendirirken sert eleştirilerde bulundu.
YÖK Genel Kurulu’na Aralık 2007’den başlayarak siyasal iktidarın görüşlerini paylaşanlar kişilerin atandığını belirten YÖK üyeleri, “YÖK’e bugün egemen olan kadroların demokrasi anlayışının, yine siyaset tarafından yönlendirilmiş ‘türbana özgürlük’ ve benzeri amaçlarla sınırlı olduğunu göstermektedir” açıklamasında bulundular.
YÖK üyeleri Prof. Dr. Engin Ataç, Prof. Dr. Mustafa İlhan, Prof. Dr. Tunçalp Özgen, Bülent Serim ve Prof. Dr. Fikret Şenses imzası ile yarın yapılacak YÖK Genel Kurulu öncesinde yapılan yazılı açıklamada; YÖK’ün 2008 yılı değerlendirildi.
Muhalif olarak gösterilen 5 YÖK üyesi YÖK’e sert eleştirilerde bulundu. YÖK üyeleri, YÖK’deki son bir yıldaki gelişmelerin bazı hususların açıklanmasını gerekli kıldığını belirterek, “Anayasa’da, YÖK üyelerinin Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) olmak üzere üç farklı kontenjandan seçilmesi öngörülerek, konulara yaklaşımda bir denge kurulması amaçlanmıştır. Oysa, Aralık 2007’den başlayarak YÖK Başkanlığı ve üyeliklerine yapılan atamalar, YÖK Genel Kurulu’nda çoğunluğun, siyasal iktidarla aynı görüşü paylaşan kişilerden oluşmasına neden olmuştur” denildi.
Son dönemde çok sayıda devlet ve vakıf üniversitelerinin kurulmasının yakın gelecekte, ÜAK kontenjanından seçilecek üye bileşiminde de aynı doğrultuda değişikliğe yol açacağına işaret eden YÖK üyeleri, “Bu doğrultudaki değişim Genel Kurul bileşimiyle sınırlı kalmamış; yapılaşma, YÖK’ün idari ve denetim kademelerine başka kurumlardan atamalar yapılarak pekiştirilmiştir. YÖK Başkanı’nın TBMM Başkanı ve Maliye Bakanı’yla görüşmeleri sırasında daha ilk günlerde yaşananların medyaya da yansıyan görünümü, bu yeni dönemde YÖK-Hükümet ilişkilerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir” dediler.
'Kaygı verici gelişmeler'
YÖK Başkanı’nın, Genel Kurul’a danışma ve konunun hukuksal ve bilimsel boyutunu dikkate alma gereksinimi duymadan, üniversitelere bir tatil günü, “alelacele”, “türban serbestisi” genelgesi gönderdiğine işaret eden YÖK üyeleri, “Sağlık ve Milli Eğitim Bakanları’nın YÖK Genel Kurulu yetkisindeki konularda, YÖK kararından önce kamuoyuna demeçler vermesi bu ilişkinin ulaştığı boyutu göstermektedir. Bunun gibi, YÖK Başkanı da Genel Kurul yetkisinde olan konularda, kamuoyuna karar alınmışçasına önceden demeçler verebilmektedir. Son bir yılda atanan YÖK üyelerinin ve üniversite rektörlerinin çoğunlukla, son genel seçimlerde iktidar partisi milletvekili adayları, iktidar partisi yanlılıkları çeşitli ilişkileriyle kamuoyunca bilinen kişiler ya da ‘türbana özgürlük bildirisi’ne imza koyan akademikler arasından seçilmesi ve alınan kararların tümünün, hiçbir sapma göstermeden YÖK Genel Kurulu’na bu dönemde egemen olan görüş doğrultusundaki ‘blok oylar’ sonucunda alınmış olması, yalnızca yükseköğretim üst kuruluşu olan YÖK açısından değil, tüm yükseköğretim kurumları açısından kaygı verici bir durumdur” dediler.
Böyle bir ortamın kaçınılmaz olarak, öğrencisinden öğretim üyesine yükseköğretim kuruluşlarının tüm mensupları arasında kendilerini doğrudan ilgilendiren konularda bile yılgınlığa ve suskunluğa yol açtığına işaret eden YÖK üyeleri, yükseköğretim kuruluşlarının demokrasinin en yaygın biçimde işlerlik kazanması konusunda da toplumda öncü ve örnek olması gereken kuruluşlar olması gerektiğinin altını çizdiler.
'YÖK kararları seçimlerle bağlantılı'
YÖK üyeleri, YÖK Genel Kurul’unun değişen yapısı içinde son bir yılda aldığı kararların, Hükümet’le YÖK arasındaki etkileşim ve yaklaşan yerel seçimler bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini savunarak, “Son dönemde, öğretim elemanı başta olmak üzere yeterli kaynak ve alt yapı oluşturulmadan, hiçbir ülkede benzeri görülmemiş bir hızda çok sayıda yeni üniversite açılması, aynı özensiz tutumla üniversite kontenjanlarının önemli ölçüde artırılmış olması, çok sayıda vakıf üniversitesinin kurulmasına izin verilmesi ve buna ilişkin kararların gerekli danışma mekanizmaları işletilmeden alelacele alınması da, YÖK’teki siyasal iktidar yanlısı tutumun ulaştığı boyutu vurgulamaktadır” denildi.
'Karşıtlar sindirilmeye çalışıldı'
ÜAK tarafından seçilmesine karşın 10 aya yakın süredir YÖK üyeliğine ataması yapılmayan Prof. Dr. Celal Şengör’e de dikkat çeken YÖK üyeleri, “ÜAK tarafından YÖK üyeliğine seçilen ve uluslar arası üne sahip bir saygın öğretim üyesinin, aradan geçen uzun süreye karşın, önceleri sonucu hiçbir biçimde etkilemeyen oy sayım hatası, sonra da hakkında açılan ve sürüncemede bırakılan soruşturma gibi bahanelerle önünün kesilmesini, YÖK Genel Kurulu’nda ÜAK’ın temsilini eksik bırakmanın ötesinde, en hafifinden yakışıksız bir ‘karşıtları sindirme’ politikası olarak değerlendirmek gerekir” açıklamasında bulundular.
Yükseköğretim Strateji Raporu rafta
Bu yaklaşımın kimi üniversitelerdeki bu dönemde atanan rektörlerin, kendilerinden farklı düşünen akademik yöneticileri ve öğretim elemanlarını sindirme çabalarında da kendini gösterdiğine işaret eden YÖK üyeleri, şu açıklamada bulundular:
“Bir önceki dönemde hazırlanan ve 2007 yılında YÖK Genel Kurulu’nda kabul edilen Yükseköğretim Strateji Raporu, kamu görevinde süreklilik ilkesi hiçe sayılarak tümüyle rafa kaldırılmıştır. Bu raporla birlikte, raporda önemli bir yer tutan ve üniversite kavramının evrenselliğine işaret eden, fırsat eşitliğine vurgu yapan, akademik özgürlükleri egemen kılmayı ve akademik atama ve yükseltmelerin liyakat esasına dayanarak yapılmasını amaçlayan temel ilkeler de rafa kaldırılmıştır. Son bir yıl, kuruluşundan bu yana değişik toplum kesimlerinden, birçoğu haklı eleştiriler alan YÖK’e, özeleştirel bir yaklaşımla evrensel ve demokratik açılımlar sağlamayı amaçlayan bu raporun temel ilkelerinin tam tersi yönde yol izlendiği bir dönem olmuştur. Strateji Raporu’nda öngörüldüğü üzere yetkilerin üniversitelerimize devredilmesi yerine, üniversitelerimizin kendi akademik kadrolarını oluşturmalarına, çıkarılan yönetmeliklerle engel olunmuş, üniversite öğretim üyelerinin kendi akademik yöneticilerini seçme özgürlükleri, köklü demokrasi gelenekleri olan büyük üniversitelerdeki rektörlük seçim sonuçları bile dikkate alınmayarak kısıtlanmıştır.
'Demokrasi anlayışı türbanla sınırlı'
Üniversiteleri doğrudan ilgilendiren konularda bile üniversitelere danışma gereksinimi duymayan, bu danışma sürecini ısrarlı isteklerimiz sonucunda ancak kimi konularda, o da kısmen işleten bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu anlayış, geçtiğimiz ay içinde yapılan mesleki ve teknik yükseköğretimin yeniden düzenlenmesi sürecinde Üniversitelerarası Kurul ve kimi diğer ilgili kuruluşların görüşlerine başvurmamakta direnen, ardından akademiklerin kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin yönetim ve denetim görevlerinde izin almadan çalışamayacakları konusunda, hukuksal doğruluğu tartışmalı genelge yayımlayan bir anlayıştır. Bu durum, YÖK’e bugün egemen olan kadroların demokrasi anlayışının, yine siyaset tarafından yönlendirilmiş ‘türbana özgürlük’ ve benzeri amaçlarla sınırlı olduğunu göstermektedir. Önümüzdeki günlerde YÖK Genel Kurulu gündemine geleceği basından öğrenilen üniversiteye giriş sistemiyle ilgili düzenlemenin de, ülkenin geleceği için böyle bir sistem değişikliğine gerek olup olmadığının tartışılarak ortak akılla bulunması yerine, yine siyaset tarafından yönlendirilen öğeler içereceği kaygısını taşımaktayız. Bu tutum, YÖK’ü anayasal bir kurum olma çizgisinden hızla uzaklaştırmakta ve kabul edilemez sonuçlar doğurmaktadır. Hangi doğrultuda olursa olsun siyasetle bu denli iç içe bir yükseköğretim üst kuruluşu üniversite özerkliğinin güvencesi olmak bir yana onun en büyük engeli olacaktır.”
'Görevimizi sürdürmeye çalışıyoruz'
YÖK üyeleri yaptıkları açıklamada Anayasal kuruluşların yıpratıcı iç çekişmelerden arınmış olmasının kendilerinin de benimsediği temel bir yaklaşım olduğuna dikkat çekerken anlattıkları güçlüklere karşın Anayasa’da ve diğer yasalarda tanımlanan görevlerini sürdürme gayreti içinde olduklarının altını çizdiler. YÖK çalışmalarının en önemli öğesi olan uyumun ancak, insanlığın önemli bir mirası olan üniversite kavramının evrensel değerleri ve başta Anayasa olmak üzere yasalar çerçevesinde sağlanabileceğine inandıklarını kaydeden YÖK üyeleri, “Yükseköğretimin geleceği yönünden sorumluluk üstlenmiş YÖK üyeleri olarak yukarıda özetlemeye çalıştığımız gelişmelerden büyük kaygı duyduğumuzu, bu gelişmeler çerçevesindeki uygulamalara katılmadığımızı, bu uygulamalara dayanak olan kararlara toplantı aşamasında tepki gösterdiğimizi ve tutumumuzu karşı oy yazılarıyla belgelediğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız” açıklamasında bulundular.