T24 - Alınan ‘sıkılaştırıcı’ tedbirlerin yılın ikinci çeyreğinden itibaren etkisini göstereceğini belirten Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, bu tedbirlerin ‘henüz yetersiz’ olduğunu savundu.
Hazinenin, hükümetin yapabileceği işler bulunduğuna dikkat çeken Yılmaz, destek beklediklerini açıkladı. Hürriyet gazetesinde yer alan haber şöyle:
Bı hafta Türk Lirası zorunlu karşılık oranlarını bir kez daha artıran Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, ‘sıkılaştırıcı’ tedbirlerin sonuçlarının yılın ikinci yarısında alınacağını söylemekle birlikte yeterli olmadığını da dile getirdi. Hazine ve hükümetin de yapabileceği işler olduğunu belirten Yılmaz, son tedbirlerin etkisi için biraz bekleyip destek bekleneceğini dile getirdi.
'Etki ikinci çeyrekte'
Ankara Sanayi Odasında (ASO) düzenlenen “ASO Gündem Toplantısı”nda konuşan Durmuş Yılmaz, dünya ve Türkiye ekonomisi konusunda değerlendirmelerde bulundu. Bankanın ekonominin orta ve uzun vadede sağlığını koruması için kredi genişlemesinin sürdürülebilir bir çerçevede gelişmesi gerektiği görüşünü vurgulayan Yılmaz, şöyle konuştu: “Sıkılaştırıcı politika tedbirlerinin yılın ikinci çeyreğinden itibaren kredi kullanımı ve yurtiçi talebin artış hızını sınırlayacağını tahmin ediyoruz. Gözlenen yavaşlama eğilimi bu öngörüyü doğrular nitelikte. Ancak ‘yeterli midir’ diye sorarsanız, henüz yeterli değil.”
Gelirin yüzde 12’si kredi
Gelinen noktada, milli gelirin yüzde 12’sine yakın bir kredi hacmi bulunduğuna, bunun da ekonominin büyüklüğüne kıyasla kriz öncesi seviyesinin üzerinde olduğuna dikkat çeken Yılmaz, Merkez Bankası’nın bu konuda ‘dikkatli olmamız gerekir’ düşüncesinde olduğunu vurguladı. Önceki tedbirlerin yeterli gelmemesi üzerine yeni kararların alındığı şeklindeki yorumu değerlendirirken de Yılmaz, reel olarak baktıklarında kredilerde bir yavaşlama olduğunu ama nominal olarak yeterli olmadığını ifade etti.
Dur-kalk olmamalı
Orta ve uzun vadede ülke çıkarları gerektirdiği için söz konusu kararları aldıklarını anlatan Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: “Artık dur-kalk olmaması lazım. Finansal istikrarla ilgili Hazinenin, hükümetin yapabileceği şeyler var. Eğer bu tedbirler de yeterli olmazsa ki biz yeterli olacağını düşünüyoruz biraz bekleyelim, oralardan da destek gelmesi, tedbirler alınması gerektiğini düşünüyoruz.”
Kredi maliyetleri
Son karar öncesine bakıldığında kredi kredi faizlerinde önemli değişiklik gözlemlenmediğine dikkat çeken Yılmaz, “Önümüzdeki günlerde bunun farklılaştığını göreceğiz” dedi. Yılmaz, “Üzerinde durduğumuz asıl etki kredi verilebilir miktarı etkilemesi. Ama demek değil ki fiyatlar etkilenmeyecek” dedi.
'Sürem doluyor görev talepkârı değilim'
Yılmaz, bir gazetecinin “Mahkeme kararıyla düzeltilen yaşınız yeniden atanmanız noktasında sorun teşkil etmeyen bir seviyede mi” sorusu üzerine “Görevler istenmez görevler verilir. Eğer buysa ben görev talepkârı değilim. Bu yaş olayı 51 yıl önce olan bir olay” dedi. Emeklilikle ilgili bir soru üzerine de Yılmaz, “Bu dakika itibariyle benim bildiğim 18 Nisanda benim sürem doluyor ve ben o gün arkadaşlarımın elini sıkıp bankadan ayrılacağım. Bende yeni bir bilgi yok” diye konuştu.
'Yüzde 25 hedef değil egzersiz'
Cari açığın sürdürülebilir olması gerektiğini vurgulayan Durmuş Yılmaz, şu değerlendirmeyi yaptı: “Cari açığın sürdürülebilir olması için yüzde 25’ler civarında kredi büyümesinin ülkemiz ekonomisi için uygun olacağını söyledik. Ama bu kontrol edilmesi gereken bir hedef değil, bir sınır değildi. Bu bir egzersizdi.”
Sürpriz kutlamada 4 yaş birden nasıl büyüdüğünü anlattı
Ankaralı sanayiciler Para Politikası Kurulu’nun toplandığı 23 Mart doğumgünü olan Durmuş Yılmaz’a bir sürpriz yaptı. ASO Başkanı Nurettin Özdebir, “Son aylarda bize çokça sürpriz yaptınız. Biz de size bir sürpriz yapmak istiyoruz” dedi. Alkışlar arasında mumu üfleyerek, doğumgünü pastasını kesen Yılmaz, yaşına ilişkin gerçeği de anlatarak, bu konudaki tartışmalara son noktayı koydu. Yılmaz, 23 Mart 1951 olan doğum tarihinin 23 Mart 1947 olarak nasıl değiştirildiğini şöyle anlattı:
Toprak almak için
Nüfustaki kaydım 23 Mart 1951. İlkokulu 1959’da bitirdim. O sırada köyümüze bir haber gelmiş. Köyün önünde mera var. Bu mera topraksız köylüye dağıtılacak. Köyün muhtarı anneme demiş ki, “Sen dulsun, kocan yok, aileden sayılmazsın. Dolayısıyla toprak alamazsın.” Ne yapacağız? “Oğlanın yaşını büyüt, onu evlendir.” Annem mahkemeye müracaat ediyor. Hakimin karşısına çıktık. Annem iki şahit bulmuş. Biri amcamın oğlu, diğeri komşu köyden, kasabada yaşayan biri.
'İlkbaharda palamut olur mu?'
Hakim, kasabada oturan hemşehrime, ‘sen ne biliyorsun, söyle’ dedi. O da anlattı. Bu çocuk doğduğunda, babası bizim köydeydi, palamut alıp satardı. Biri köyden koştu geldi, ‘Mahmut ağa, müjde müjde oğlun oldu’ dedi. Hakim de ‘Palamut ne zaman alınır, satılır’ dedi. ‘Sonbaharda’ dedi. Hakim de ‘Oğlum burada 23 Mart, ilkbahar yazılı. Dolayısıyla sen yalan söyledin’ dedi. Mahkemenin reddine...
'5 liraya şahit bulduk'
Annem pes etmedi, birkaç ay sonra tekrar dava açtı. Osmanlıca nüfus kütüklerini Latin harflerine çeviren, nüfus idaresinde çalışan birine 5 lira vererek, onu şahit yazdırdı. Yaşımız düzeltildi ve kayıtlarda 23 Mart 1951 olan doğum tarihi 23 Mart 1947 olarak değiştirildi. O dönem, kadastrocuya, alanlar urganla ölçüldüğü için “urgancı” denilirdi. Urgancının köye gelip toprağı ölçeceği, 1 yıl geçeceği, 14-15 yaşındaki çocuklar anne-baba muvafakatiyle evlenebildiği için benim de 8 yaş büyük bir kızla evlendirilerek, toprak sahibi olacağım düşünüldü. 27 Mayıs 1960 devrimi geldi. Urgancı gitti, toprak da gitti. Evlenmedim. 2 sene sonra ortaokula başladım.
‘Haşhaş çapası’ zamanı'
23 Mart gününün de doğru olup olmadığını bilmiyorum. Anneme göre “haşhaş çapasında”, kayınvalideme göre, sonbaharda doğmuşum. Babamın ilk hanımından, annemden 5-6 yaş küçük bir ablam var. O, ben doğmadan önce evlenmiş. 15-20 gün sonra kocası, Ezine’ye askere gitmiş. Bir fotoğraf göndermiş. Fotoğrafın arkasında bana selam var. O askere gittikten sonra doğmuşum. Tarihi 1947 sonları. Dolayısıyla bu tarih üç aşağı beş yukarı doğru.