Sözcü yazarı Yılmaz Özdil istifa eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı şekersiz aşureye benzetti. Özdil, "Muhallebiciydi Kadir Topbaş… Profiterolü fena değildi ama, belediye başkanlığı hakikaten berbattı, güzelim İstanbul şekersiz aşureye döndü" dedi.
Özdil'in Sözcü'de "İstanbul belediye başkanı…" başlığıyla (28 Eylül 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Kadir Topbaş'ın son kullanma tarihi doldu, bir haftadır tartışılıyor, İstanbul büyükşehir belediye başkanı kim olacak?
*
Benim adayım…
Frederik Novvicki.
*
Malum, Kadir Topbaş Artvinliydi. Onun yerine Başakşehir belediye başkanı Mevlüt Uysal'ın veya Fatih belediye başkanı Mustafa Demir'in getirileceği söyleniyor, Mevlüt Uysal Antalyalı, Mustafa Demir Diyarbakırlı… CHP, Beylikdüzü belediye başkanı Ekrem İmamoğlu'nu aday gösterdi, Ekrem İmamoğlu Trabzonlu.
*
Beykoz belediye başkanı Karslı, Bağcılar belediye başkanı Giresunlu, Pendik Erzurumlu, Güngören Erzincanlı, Üsküdar Trabzonlu, Ümraniye Balıkesirli, Bahçelievler Kayserili, Çekmeköy Rizeli, Esenyurt Gümüşhaneli, Sultanbeyli Erzincanlı, Zeytinburnu Giresunlu, Şile Almanyalı… Kadıköy belediye başkanı Trabzonlu, Beşiktaş Ordulu, Bakırköy Ardahanlı, Avcılar Sivaslı, Sarıyer Giresunlu, Ataşehir Malatyalı, Maltepe Tuncelili, Kartal Nevşehirli.
*
Frederik Novvicci.
Polonezköy muhtarı.
1841'den beri, beşinci kuşak, İstanbul doğumlu!
*
Hiç kuşkusuz, İstanbul'da yaşayan herkes bu şehrin asli hemşehrisidir, başkan illa İstanbul doğumlu olacak diye bir kaide yok. İstanbul'da yaşayan bir İzmirli olarak, başkan neden Artvinli filan diye sormuyorum. Dikkat çekmek istediğim konu, İstanbulluluk.
*
İstanbullu mudur şu anki İstanbul?
*
Hani nerde o şarkılardaki İstanbul mesela?
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan…
Huzur duyabileceğimiz bir semt kaldı mı İstanbul'da?
*
Duruşun andırır asil soyunu, Hisar, Kuruçeşme, sahil boylu mu / Arnavutköylü mü, Ortaköylü mü, kız sen İstanbul'un neresindensin?
İçinden deniz geçen İstanbul'da, ömründe deniz görmemiş 300 binden fazla çocuk yaşıyor, bizzat belediye başkanı açıkladı, Esenler'deki çocukların yüzde 40'ı hiç deniz görmedi.
Bilmem sözlü müsün, nişanlı mı, sevgilin yaşlı mı, delikanlı mı / Emirgan, Bebek, Aşiyanlı mı, kız sen İstanbul'un neresindensin?
İstanbul Üniversitesi sosyoloji bölümü İkitelli'de araştırma yaptı, ilkokul çağında 510 çocukla görüştüler, 300'ü Dolmabahçe Sarayı'nı Ankara'da biliyordu, Maltepe belediyesi 20 sene önce Anadolu'dan göçederek Maltepe'ye yerleşen, 20 senedir yaşadıkları mahalleden dışarı çıkmayan 200 kadına otobüsle şehir turu attırdı.
Başında esen kavak yeli mi, gözünden akan aşkın seli mi / Sarıyer, Tarabya, İstinyeli mi, kız sen İstanbul'un neresindensin?
28 senedir olimpiyata talibiz, anket yapıldı, İstanbul halkının yüzde 38'i İstanbul'un olimpiyata aday olduğunu hiç duymadığını söyledi.
Bu insanlarımız İstanbul'un neresindendir?
*
Sazlar çalınır Çamlıca'nın bahçelerinde, bülbül sesi var nağmelerinde… Böyle mi artık?
*
Köprüymüş, kavşakmış, hikaye… Mimar Sinan'la Balyan Kardeşleri çıkar, ne kalır İstanbul'dan geriye?
Milyarca dolar bütçe harcadın, dünyanın binasını diktin, tırnağı olabilir misin Kız Kulesi estetiğinin?
*
Belediye başkanı her kim olacaksa, İstanbul aidiyetini yüceltecek biri olmalı… Bu şehirde yaşayanlara “insan” olduklarını hissettirecek biri olmalı… Sırtı sıvazlanan cahiller sürüsü tarafından “kuralsızlık cumhuriyeti” haline getirilen bu şehirde, insan gibi yaşanabiliyor mu?
*
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul / görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer / ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul / sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer… Yahya Kemal Beyatlı'nın bir tepeden baktığı aziz İstanbul mudur, bu İstanbul?
*
Ağlar çekiliyor dalyanlarda, bir kadının suya değiyor ayakları… Orhan Veli'nin gözleri kapalı dinlediği şehir midir burası? Kadınlar, korkmadan çekinmeden, çıplak ayaklarını denize uzatabilecek kadar özgür müdür İstanbul'da? Eleni'yi Yüksekkaldırım'da güpegündüz öpüp, Mualla'yı sandala atıp, Melahat'ı Alemdar'a götürebilir misin yobaz saldırısına uğramadan?
*
Bedri Rahmi Eyüboğlu “İstanbul deyince aklıma martı gelir” derdi… Martılar gene aynı martılar ama, yüzen ütü gibi bi şey yaptılar, vapurlar aynı vapurlar mı?
*
Sevgisi içimde yaşayıp duran, nazlı güzellerin şirin İstanbul / hayali kafamda hükümler süren, görmez gözlerime görün İstanbul… Kurban olduğum Aşık Veysel gibi görecek birisi lazım İstanbul'a.
*
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz… Nazım Hikmet gibi hissedecek birisi lazım.
*
Ediz Hun'la Filiz Akın'ın boğazı seyrettiği, Tarık Akan'la Emel Sayın'ın ağaçlar arasında saklambaç oynadığı, Fatma Girik'in Türkan Şoray'ın İzzet Günay'ın İstanbul'u lazım… Hulusi Kentmen'in ropdöşambırla dolaştığı, tonton aşçı Necdet Tosun'la azgın hizmetçi Mürüvvet Sim'in tombul yanaklarını birbirine yasladığı, şoför Vahi Öz'le saftirik uşak Cevat Kurtuluş'un her film sonunda mutluluktan ağladığı bir İstanbul… Nubar Terziyan'ıyla Kenan Pars'ıyla Sami Hazinses'iyle siyah beyaz ama, rengarenk İstanbul.
*
(Olimpiyatı yok, olimpiyat stadı var. Üç kilometreyi üç saatte zor gidersin, Formula pisti var. Baraja ev yapıyorlar, belediye otobüsünden yüzerek iniyorsun, ikinci katta mahsur kalanları dalgıç kurtarıyor, mahallede zodyak kullanılıyor. Mısır Çarşısı'nda mısır bulamazsın, Manifaturacılar Çarşısı'nda plak satılıyor, sahaflarda taksitle halı var. Şehirlerarası yolcu otobüslerinin yüzde 99.9'u Anadolu'ya gidiyor, otogarı Avrupa'da! “Ahır”kapı'ya gemi bağlanıyor, Bayrampaşa'nın adı bayram, kendi cezaevi, Yedikule Zindanları'nda konser veriliyor, Sultanahmet Cezaevi desen, beş yıldız otel iyi mi… Bostancı'da bostan yok, Tarlabaşı'nda tarla yok. Beşiktaş'tan Üsküdar'a geç, iki kilometre, parayla… Beşiktaş'tan Florya'ya git, 22 kilometre, bedava! Sevap diye ramazan şenliği yaptıkları yer, aslında, antik Bizans hipodromu, günah diye Veliefendi hipodromuna gitmiyorlar, aslında, Veliefendi şeyhülislam… AKOM diye bi yer yaptılar, Afet Koordinasyon Merkezi, devasa salon, duvarlarda yüzlerce plazma ekran, 24 saat canlı yayın, dijital saatler, uydudan haritalar, 70 kişilik oval masa, herkesin önünde bilgisayar, devamlı elektronik verilere bakıyorlar, sinyaller, telsizler, ellerinde kağıtlarla oradan oraya koşuşturuyorlar, bir telaş atmosferi, bir hummalı faaliyet, sanırsın NASA'dır, uzay mekiği gönderiyorlar… Ve, neticede bu müthiş AKOM'dan hep aynı koordinat çıkıyor: Çıkmayın! Yağmur yağar, evden çıkmayın, deprem olur, eve girmeyin, kar düşer, okula gitmeyin, buzlanır, trafiğe çıkmayın, poyraz eser, vapur iptal, sis olur, deniz otobüsü iptal, lodos var, sobaları söndürün, denize lağım akar, yüzmeyin, deniz suyu çeşmeye karışır, içmeyin… Nasıl olsa kimse sormuyor, hangi mevsime göre inşa ettiniz bu şehri birader?)
*
(Muhallebiciydi Kadir Topbaş… Profiterolü fena değildi ama, belediye başkanlığı hakikaten berbattı, güzelim İstanbul şekersiz aşureye döndü.)
*
(1994'ten beri badem zihniyeti tarafından yönetilen tarihimizin gözbebeği İstanbul, yanlış yatırımları, şatafatlı harcamalarıyla, Ayasofya'da dilenip, Sultanahmet'te sadaka verir hale geldi. Türkiye gibi İstanbul'u da imamlaştırma çabaları, sosyolojik fay hatlarını iyiden iyiye gerdi, gettolar oluştu, bir yönüyle Londra'ya bir yönüyle Rakka'ya benzedi, kimisinin Prada kimisinin takunya giydiği, İngilizce markalarla Arapça tabelaların yarıştığı, sanata kültüre ağaca saldırılan, bağnaz, kaba, sakil, vandal bir şehir haline geldi.)
*
Benim adayım…
Frederik Novvicki.
*
Geçenlerde bir röportajda anlatıyordu: “Beş kuşaktır burada doğuyoruz, oğlum altıncı nesil burada doğdu, bazen insanlar merak ediyor, kendinizi Türkiyeli mi yoksa Polonyalı mı hissediyorsunuz diye soruyorlar, ‘Beşiktaş'ın olduğu yerliyim' diyorum, Çarşılıyım.”
*
Kastettiğim “şehre aidiyet” işte tam olarak bu.
Ne din, ne mezhep, ne etnik köken…
Ortak paydası “insan” olan başkan lazım İstanbul'a.