Sinemanın "Çirkin Kral"ı Yılmaz Güney ile 1982 yılında yapılan röportajın bugüne kadar yayımlanmamış bölümü yıllar sonra gün yüzüne çıktı. Belgesel yapımcısı Süleyman Özdemir’in arşivinden çıkan kayıtta, Güney’in "Yol" filmi ile Kürt ve kadın sorunu üzerine değerlendirmeleri bulunuyor.
Vefatının 35’inci yılında anılan Türkiye sinemasının usta ismi yönetmen, oyuncu ve senarist Yılmaz Güney’in bugüne kadar yayımlanmamış bir görüntüsü ortaya çıktı. Yıllar sonra gün yüzüne çıkan görüntü, senaryosunu yazdığı “Yol” filmi ile 1982 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülü kazanan “Çirkin Kral” lakaplı Yılmaz Güney ile Belçika devlet televizyonu için sinema, siyaset ve kadın üzerine röportaj yapan gazeteci Nazım Alfatlı’nın 30 dakikalık röportajına ait. Yapılan bu röportajın 20 dakikalık bölümü o dönem bir belgesele konu edilerek yayınlanmıştı.
Röportajın bu güne kadar yayımlanmayan diğer 10 dakikalık kısmı ise, Brüksel’de yaşayan belgesel yapımcısı Süleyman Özdemir’in kişisel arşivinden çıktı. Özdemir, arşivinde yer alan bu görüntüyü 37 yıl sonra sosyal medya hesabından paylaştı. Özdemir’in geçen mayıs ayında paylaştığı fark edilen görüntülerde Yılmaz Güney, Türkiye’de 19 yıl boyunca yasaklı kalan ‘Yol’ filmi, Kürt sorunu ve kadın sorunu üzerine değerlendirmelerde bulunuyor.
"Film yapmak mücadelenin, direnmenin, başkaldırmanın aracı"
Mezapotamya Haber Ajansı'nın
haberine göre Güney, yapılan bu röportajda film yapmanın kendisi için “mücadelenin, direnmenin, başkaldırmanın aracı” olduğundan bahsediyor.
Yol’un çekildiği zamanlarda Türkiye’de şartların çok kötü olduğunu, sinemaların bombalandığını, sinemacıların tehdit edildiğini söyleyen Güney, bütün bu kötü şartlara rağmen film yapılabileceğinin mesajını vermeye çalıştığını ifade ediyor. Güney, “sinemanın tek başına ne devrim yapacağını ne de demokrasi mücadelesini zafere ulaştıracağını” vurgulayarak, devamında şunları ekliyor:
“Fakat onun çok önemli bir parçası olarak bir tartışma ortamı yaratır. Biz Yol filmi aracılığıyla iki baskıyı gösterdik. Feodal ahlakın ve değer yargılarının hâlâ yaşadığı bir ülkede bizzat o anlayıştan gelen baskılar, ikincisi ise resmi devlet baskısı. Bu asıl anlatılmak istenen iki düşman, iki hedef. Yani kapitalizme dayanan burjuva devletin baskısı ile hâlâ halkın içinde bulunduğu ahlak anlayışının, değer yargılarının geleneklerin getirdiği ikili baskı. Bunlar bir elmanın iki yarısı gibi birbirini tamamlıyor. Bu nedenle biz Türkiye’de demokrasi kurmaya çalışırken, bir yanıyla devlet temelindeki baskı güçlerine karşı savaşmalıyız, bir yanıyla da halkı eğitmeli, halka gerçek doğruların neler olduğunu göstermeliyiz.”
"Kadınların daha zeki, dayanıklı olduklarına inanıyorum"
Türkiye’de kadın kurtuluşunun devrim sorunu olduğunu, kadınların da meseleyi sadece kadın-erkek eşitliği üzerinden ele almamaları gerektiğini belirten Güney, öbür türlü “kadınlara özgürlük” söyleminin daha çok “erkeklere özgürlük” anlamına geldiğini ve Avrupa’daki hastalıklara düşülebileceğini kaydediyor.
Güney, devamında “Ben kendi eşimi bile kurtaramıyorum. Şu anlamda söylüyorum. Biz o kadar devrimciyiz, ilericiyiz, normal olarak bazen öyle tavırlarımız oluyor ki, teraziye koyduğunuz zaman gericiliği ifade ediyor. Çünkü bu mesele kişisel bir mesele değil. Yani şunu söyleyemem; ‘Türkiye’de bu adamlar farklı, ben farklıyım.’ Bende de o toplumdan gelmiş olmaktan kaynaklı bir yığın aksaklık var. Şu var ki ben bunun bilincindeydim ve bunu düzeltmeye çalışıyorum. Adım adım değiştirmeye çalışıyorum. Biz ne kadar eleştiriye tahammüllüyüz desek de dışımızdan gelen bazı eleştiriler karşısında eski bir alışkanlıkla tepkisel davranıyoruz. Kadınların daha zeki olduklarına inanıyorum. Kadınların daha dayanıklı olduklarına inanıyorum. Kadınların daha fedakâr ve şefkatli olduklarına inanıyorum” ifadelerini kullanıyor.
"Türk solu bu meseleye hep pederşahi bir tarzda baktı; Kürt halkı kendi kaderini tayin edecektir"
Kürt sorununun ise, Türkiye ve Ortadoğu’da kilit bir role sahip olduğu tespitinde bulunan Güney, Türk solunun da bu konuya her zaman pederşahi, yani üstten baktığı eleştirisinde bulunuyor. Güney, “Kürt sorunu bugüne kadar Türk solu açısından kuyruk bir sorun olarak göründü. Yani esas olarak olaya bakarken işte; ‘Biz Türkiye’de devrim yapacağız. Yaptıktan sonra size bir siyasi hak bağışlayacağız’ anlayışı vardı. Hâlbuki Marksist literatürde olsun, devrimci demokratik literatüründe olsun ‘bağışlama’ diye bir şey söz konusu değildir. Kürt halkı kendi kaderini kendisi tayin edecektir. Eğer Türk solu daha önceleri Kürt halkına ve Kürt devrimcilerine gerçekten bir güven vermiş olsaydı, bugün Türkiye Kürdistan’ın da ayrı örgütlenme gereği ortaya çıkmazdı. Çünkü yıllar yılı Kürt devrimcileri birlikte örgütlenmeden yana tavır takındılar. Fakat Türk solu bu meseleye hep pederşahi bir tarzda yani tepeden baktı” diye konuştu.
Yine Türk solunu kast ederek, yaşanan yenilginin esas nedeninin devrimi gerçekleştirecek siyasi, ideolojik ve örgütsel olgunluktan yoksun olmaktan kaynaklandığı ifade eden Güney, yenilginin zafere dönüştürülmesinin temel koşulunun ise, yapılan hatalara cesaretle eğilebilmekten geçtiğini söylüyor.
"Kendiliğindenlik gerçekten devrimci bir tarzda örgütlenemezse yenilgi yine kaçınılmazdır"
Güney, konuşmasını şöyle noktalıyor:
“Benim inancım o ki önümüzdeki yıllar halkın umduğunu bulamamasının getirdiği kendiliğinden bunalımlara, kendiliğinden patlamalara ve kendiliğinden tepkilere yol açacaktır. Ancak bu kendiliğindenlik gerçekten devrimci bir tarzda örgütlenemezse yenilgi yine kaçınılmazdır.”