Gündem

Yıldırım Türker: Altan Tan'ın nefret jeneratörü olarak, eril dille pirincin taşlarını ayıklaması...

"Ayrımcılıkta Burhan Kuzu’yu aratmayan bir söylem karşısında bir kez daha müştereklerimizi hatırlamakta fayda yok mudur?"

20 Nisan 2016 16:59

Özgür Gündem yazarı Yıldırım Türker, Karaman'da Ensar Vakfı'na bağlı yurtlarda 10 çocuğun tecavüze uğramasıyla ilgili olarak, ‘bütün bir camiayı töhmet altında bırakma’nın yanlış olduğunu söyleyen Altan Tan için, "Sol düşmanlığını hiç saklamadı. Solcular ve dindarlar parametresine bağlı kaldı. HDP hakkında demeçler verirken, kendi özerkliğini, mesafeli duruşunu açıkça belli eden bir dil kullandı" dedi. "HDP, bileşenlerinin müşterekleri etrafında örgütlenmiş bir siyasi yapı olarak elbette diğer partilerden daha esnek, daha hoşgörülü bir yapıya sahip olacaktı. Altan Tan, bu durumu kendi temsiliyeti açısından sonuna kadar kullandı. HDP’ye yönelik eleştirileri çoğu zaman AKP’ninkilerden farklı değildi" ifadelerini kullanan Türker, "Altan Tan'ın bir nefret jeneratörü olarak, fevkalade eril bir dille yine pirincin taşlarını ayıklamaya koyulmasını hazmetmek zorunda değiliz. Böylesine nefret yüklü, ayrımcılıkta Burhan Kuzu’yu aratmayan bir söylem karşısında bir kez daha müştereklerimizi hatırlamakta, hatırlatmakta fayda yok mudur?" diye yazdı.

Yıldırım Türker'in, "Altan Tan meselesi" başlığıyla yayımlanan (20 Nisan 2016) yazısı şöyle: 

 

 

“Ama mesela şöyle bir cümlede kullanılmış ben yokken. HDP’nin lokomotifi sol ve sosyalistler olacak. Vallahi sol ve sosyalistler lokomotif olursa bizim gibi dindar demokratlar ne olacak, bizde yük katarı mı olacağız, yoksa bu trenin yemekli vagonu mu, yolcu vagonu mu olacağız bilmiyorum. Ben şunu öneriyorum. Bizde eşbaşkanlık var.

İki lokomotif kullanalım diyeceğim. Hem sol, hem de dindar demokratlardan bir lokomotif olsun. Hiçbir trende iki lokomotif yok derlerse, bazı trenlerin bir başında, bir de arkasında lokomotif var. Serde bizde gericilik var, bari arkadaki lokomotif biz olalım, bazen geriye doğruda götürebiliriz diye düşünüyorum. Bu son söylediklerim biraz polemiğe giren şeyler. Aynen yazarsanız memnun olurum. İki lokomotif talebim var yani. Bir önde bir arkada. Fazla ileri giderse biraz geriye çekeriz.”

Bundan tam iki yıl önce HDP oluşumu sırasında Altan Tan böyle bir demeçle ufkumuza gerilmişti. O günden beri çeşitli fırsatlarda, kendini memur etmiş olduğu partinin geri lokomotifi görevini üstlendi.

----

"Altan Tan, sol düşmanlığını hiç saklamadı. Solcular ve dindarlar parametresine bağlı kaldı. HDP hakkında demeçler verirken, kendi özerkliğini, mesafeli duruşunu açıkça belli eden bir dil kullandı" dedi. "HDP, bileşenlerinin müşterekleri etrafında örgütlenmiş bir siyasi yapı olarak elbette diğer partilerden daha esnek, daha hoşgörülü bir yapıya sahip olacaktı. Altan Tan, bu durumu kendi temsiliyeti açısından sonuna kadar kullandı. HDP’ye yönelik eleştirileri çoğu zaman AKP’ninkilerden farklı değildi. Zaten her müslüman gibi şeriatçı olduğunu belirtiyor, böylece dindar demokratlığın kendince tanımını yapmış oluyordu" ifadelerini kullanan Türker, "Altan Tan'ın bir nefret jeneratörü olarak, fevkalade eril bir dille yine pirincin taşlarını ayıklamaya koyulmasını hazmetmek zorunda değiliz. Böylesine nefret yüklü, ayrımcılıkta Burhan Kuzu’yu aratmayan bir söylem karşısında bir kez daha müştereklerimizi hatırlamakta, hatırlatmakta fayda yok mudur?" diye yazdı.

 

Sol düşmanlığını hiç saklamadı. Solcular ve dindarlar parametresine bağlı kaldı. HDP hakkında demeçler verirken, kendi özerkliğini, mesafeli duruşunu açıkça belli eden bir dil kullandı.  

HDP, bileşenlerinin müşterekleri etrafında örgütlenmiş bir siyasi yapı olarak elbette diğer partilerden daha esnek, daha hoşgörülü bir yapıya sahip olacaktı. Altan Tan, bu durumu kendi temsiliyeti açısından sonuna kadar kullandı. HDP’ye yönelik eleştirileri çoğu zaman AKP’ninkilerden farklı değildi. Zaten her müslüman gibi şeriatçı olduğunu belirtiyor, böylece dindar demokratlığın kendince tanımını yapmış oluyordu.

Nitekim son olarak dindarlığı bir kez daha galebe çalarak göğsünü Ensar Vakfı’na siper etti. Çocuk tacizlerinin ardı ardına ifşa edildiği günlerde çıkıp bir kez daha ‘biz ve onlar’ dedi. İslami vakıf ve kurumların bir tek olayla karalanamayacağını belirtmekle kalmadı, ‘bale okulundaki seks skandalı’ örneğiyle insanları çileden çıkarmayı da başardı.

Bir kere, çocuk tacizini bir seks skandalı olarak tanımladığını gösteren bu sözler tüyler ürperticiydi. Tan, bir kez daha  Kuran eğitimi-Bale eğitimi ikilemiyle malul bir dünya tanımının sözcülüğünü yapıyordu. Söyledikleri Bakan Hanım’ın başta olmak üzere AKP’lilerin dediklerinden farklı değildi. Bale okulu vurgusundaki nefret de açıkça okunuyordu. Geri adım atmadı. Yiğit bir mücahit olarak alanını genişletti. Kendisini eleştirenlere vurdu. Üstelik yine tarihimizin muktedirlerinden çok iyi bildiğimiz bir üslupla kendisine yönelik bir darbe hazırlığını ilan etmekten geri durmayarak.

“Bir kısmı dinlemeden, anlamadan yapıyor. Ama esas bu işi başlatanlar bilerek, tasarlayarak ve düşünerek bu işleri yapıyorlar. Yanlış düşünüyorlar, baltayı taşa vurdular bu sefer. 3 tane çakma Nişantaşlı, Bebekli, çakma sosyalist, ‘çakma’ tabirini kullanıyorum; gerçek Nişantaşlı, Bebek ve sosyalistlerde saygı duyuyorum. Benim çocukluğum da Bebek’te geçti. Çakmalara söylüyorum, bu çakmalar için ‘bütün İslami tarikat ve cemaatler, Kuran kursları, yurtlar, tecavüzcüdür, sapıktır’ demeyeceğim, demeyeceğim, demeyeceğim. Bunu diyenlerle de sonuna kadar mücadele edeceğim.”

Çocukluğu Bebek’te geçmiş oduğu için herhalde çakma Bebeklileri iyi tanıyor. Bir ihtimal sonradan görmelerden söz ediyor. ‘Saygı duyduğu’ Nişantaşlılar da İstanbul’un köklü aileleri, anlaşıldığı kadarıyla.

Kendisini kimin müslüman kimin sosyalist kimin gerçek kimin çakma mahalleli olduğunu şıpınişi çözüveren bir islam alimi olarak görüyor besbelli. Uzatmayalım, sonuç olarak böylesine zırva demeçlerin karşısında kalakalmışlığımız çoktur şanlı Türk siyaset sahnesinde.  

Kimsenin BÜTÜN kuran kursları, yurtlar tecavüzcüdür, sapıktır dediği yok zaten. O da demesin.

Fakat bir nefret jeneratörü olarak, fevkalade eril bir dille yine pirincin taşlarını ayıklamaya koyulmasını hazmetmek zorunda değiliz. Böylesine nefret yüklü, ayrımcılıkta Burhan Kuzu’yu aratmayan bir söylem karşısında bir kez daha müştereklerimizi hatırlamakta, hatırlatmakta fayda yok mudur? Bana kalırsa Twitter’da Munequita adlı kullanıcının tek cümlesiydi durumu en kısa yoldan açıklayan: “Ensar tecavüzlerden, HDP Altan Tan’dan sorumludur. Bitti.”

 

----------- ------ ----- --- ------- - - - ---- ------ - -- -  ---- -------- -- - --

“Ama mesela şöyle bir cümlede kullanılmış ben yokken. HDP’nin lokomotifi sol ve sosyalistler olacak. Vallahi sol ve sosyalistler lokomotif olursa bizim gibi dindar demokratlar ne olacak, bizde yük katarı mı olacağız, yoksa bu trenin yemekli vagonu mu, yolcu vagonu mu olacağız bilmiyorum. Ben şunu öneriyorum. Bizde eşbaşkanlık var.

İki lokomotif kullanalım diyeceğim. Hem sol, hem de dindar demokratlardan bir lokomotif olsun. Hiçbir trende iki lokomotif yok derlerse, bazı trenlerin bir başında, bir de arkasında lokomotif var. Serde bizde gericilik var, bari arkadaki lokomotif biz olalım, bazen geriye doğruda götürebiliriz diye düşünüyorum. Bu son söylediklerim biraz polemiğe giren şeyler. Aynen yazarsanız memnun olurum. İki lokomotif talebim var yani. Bir önde bir arkada. Fazla ileri giderse biraz geriye çekeriz.”

Bundan tam iki yıl önce HDP oluşumu sırasında Altan Tan böyle bir demeçle ufkumuza gerilmişti. O günden beri çeşitli fırsatlarda, kendini memur etmiş olduğu partinin geri lokomotifi görevini üstlendi.

Sol düşmanlığını hiç saklamadı. Solcular ve dindarlar parametresine bağlı kaldı. HDP hakkında demeçler verirken, kendi özerkliğini, mesafeli duruşunu açıkça belli eden bir dil kullandı.  

HDP, bileşenlerinin müşterekleri etrafında örgütlenmiş bir siyasi yapı olarak elbette diğer partilerden daha esnek, daha hoşgörülü bir yapıya sahip olacaktı. Altan Tan, bu durumu kendi temsiliyeti açısından sonuna kadar kullandı. HDP’ye yönelik eleştirileri çoğu zaman AKP’ninkilerden farklı değildi. Zaten her müslüman gibi şeriatçı olduğunu belirtiyor, böylece dindar demokratlığın kendince tanımını yapmış oluyordu.

Nitekim son olarak dindarlığı bir kez daha galebe çalarak göğsünü Ensar Vakfı’na siper etti. Çocuk tacizlerinin ardı ardına ifşa edildiği günlerde çıkıp bir kez daha ‘biz ve onlar’ dedi. İslami vakıf ve kurumların bir tek olayla karalanamayacağını belirtmekle kalmadı, ‘bale okulundaki seks skandalı’ örneğiyle insanları çileden çıkarmayı da başardı.

Bir kere, çocuk tacizini bir seks skandalı olarak tanımladığını gösteren bu sözler tüyler ürperticiydi. Tan, bir kez daha  Kuran eğitimi-Bale eğitimi ikilemiyle malul bir dünya tanımının sözcülüğünü yapıyordu. Söyledikleri Bakan Hanım’ın başta olmak üzere AKP’lilerin dediklerinden farklı değildi. Bale okulu vurgusundaki nefret de açıkça okunuyordu. Geri adım atmadı. Yiğit bir mücahit olarak alanını genişletti. Kendisini eleştirenlere vurdu. Üstelik yine tarihimizin muktedirlerinden çok iyi bildiğimiz bir üslupla kendisine yönelik bir darbe hazırlığını ilan etmekten geri durmayarak.

“Bir kısmı dinlemeden, anlamadan yapıyor. Ama esas bu işi başlatanlar bilerek, tasarlayarak ve düşünerek bu işleri yapıyorlar. Yanlış düşünüyorlar, baltayı taşa vurdular bu sefer. 3 tane çakma Nişantaşlı, Bebekli, çakma sosyalist, ‘çakma’ tabirini kullanıyorum; gerçek Nişantaşlı, Bebek ve sosyalistlerde saygı duyuyorum. Benim çocukluğum da Bebek’te geçti. Çakmalara söylüyorum, bu çakmalar için ‘bütün İslami tarikat ve cemaatler, Kuran kursları, yurtlar, tecavüzcüdür, sapıktır’ demeyeceğim, demeyeceğim, demeyeceğim. Bunu diyenlerle de sonuna kadar mücadele edeceğim.”

Çocukluğu Bebek’te geçmiş oduğu için herhalde çakma Bebeklileri iyi tanıyor. Bir ihtimal sonradan görmelerden söz ediyor. ‘Saygı duyduğu’ Nişantaşlılar da İstanbul’un köklü aileleri, anlaşıldığı kadarıyla.

Kendisini kimin müslüman kimin sosyalist kimin gerçek kimin çakma mahalleli olduğunu şıpınişi çözüveren bir islam alimi olarak görüyor besbelli. Uzatmayalım, sonuç olarak böylesine zırva demeçlerin karşısında kalakalmışlığımız çoktur şanlı Türk siyaset sahnesinde.  

Kimsenin BÜTÜN kuran kursları, yurtlar tecavüzcüdür, sapıktır dediği yok zaten. O da demesin.

Fakat bir nefret jeneratörü olarak, fevkalade eril bir dille yine pirincin taşlarını ayıklamaya koyulmasını hazmetmek zorunda değiliz. Böylesine nefret yüklü, ayrımcılıkta Burhan Kuzu’yu aratmayan bir söylem karşısında bir kez daha müştereklerimizi hatırlamakta, hatırlatmakta fayda yok mudur? Bana kalırsa Twitter’da Munequita adlı kullanıcının tek cümlesiydi durumu en kısa yoldan açıklayan: “Ensar tecavüzlerden, HDP Altan Tan’dan sorumludur. Bitti.”