Gündem

Karar yazarı Oğur: Gezi Davası'nda AİHM kararlarına karşı olmalarının nedeni; güçlerini siyasetteki yüksek tansiyona ve kavgaya borçlu olmaları

21 Ağustos 2024 11:22

Karar yazarı Yıldıray Oğur,  2015'te MHP lideri Bahçeli'nin ve Cumhurbaşkanı başdanışmanı Mehmet Uçum'un gezi olaylarına karşı şu anki tutumundan çok daha farklı bir tutum sergilediğini hatırlatarak, "Eğer hükümet Gezi Davası’nda AİHM ve AYM kararlarını uygularsa hukuk alanı normalleşmeye başlayacak, muhalefet ile iktidar arasındaki tansiyon düşecek. Böylece siyaset alanı da normalleşecek. Kavganın harareti azalacak. Şahinler için en korkutucu senaryo bu. Çünkü onlar güçlerini ve itibarlarını olağanüstü şartlara, kavgaya borçlular." dedi.

Bahçeli'nin gezi olaylarına 2015'te verdiği desteği ve iktidar eleştirilerini "Herkes bilmelidir ki, Türk milletinin rahatını ve huzurunu bozacak her karışıklığın, her bunalımın ve her kaybın sorumlusu Başbakan Erdoğan ve hükümetinden başkası olmayacaktır." sözlerini örnek göstererek hatırlatan Oğur'un "Gezi Parkı’ndaki çamlar nasıl bardak oldu?" başlıklı köşe yazısı şöyle:

"Gezi meselesinde iktidar cephesindeki en tavizsiz olan, AYM ve AİHM kararlarının bile ezilip geçilmesini savunacak kadar ileri giden şahin kanat içinde özellikle MHP ve Cumhurbaşkanı’nın Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum dikkat çekiyor.

Bu konuda birbirleriyle paralel açıklamalar yapıyorlar, AYM’ye karşı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin direnişini Halk Devrimi gibi Sovyetimsi tezlerle teorize edip savunuyorlar.

AK Partili siyasetçiler, grup başkanvekilleri, Adalet Bakanı, Meclis Başkanı bu meselede o kadar da radikal görünmüyor.

Tuhaftır bugün Gezi konusunda en şahin kanatta yer alanlar 2013’de Gezi Parkı olayları sırasında hiç de şahin değillerdi. O günlerde Başbakan’ın Gezi Parkı eylemleri için suçladığı partilerden biri kimdi ?

Tabii ki MHP

Bahçeli, ilk günden itibaren Gezi Parkı’ndaki eylemlere destek veren ve hükümeti sert biçimde eleştiren konuşmalar yapmıştı.

Bir kaçını hatırlayalım:

"Başbakan Erdoğan’ın küçümseyici dili, sırtını dayadığı faiz lobisine birden bire saldırması; tencere, tava çalan vatandaşlarımızı aşağılaması ve Taksim’deki projelerden vazgeçmeyeceğini diklenerek duyurması Türkiye’yi ucu açık ve tahmini mümkün olmayan boğuşmalara götürme riski taşımaktadır. Herkes bilmelidir ki, Türk milletinin rahatını ve huzurunu bozacak her karışıklığın, her bunalımın ve her kaybın sorumlusu Başbakan Erdoğan ve hükümetinden başkası olmayacaktır. Unutulmamalıdır ki, sokakların sakin bir şekilde tahliyesi, tatmini ve teskini yerine Esadlaşmak, Hüsnü Mübarekleşmek ve Kaddafileşmek dirliğin imhasına, birlikte yaşamanın mahvına neden olacaktır."

Bu kadar sert konuşmaları muhtemelen o günlerde Osman Kavala ya da hapiste tutulması bir vatan meselesine çevrilen Can Atalay bile yapmamıştı.

Gezi davasında 7 yıldır hapiste olan Kavala’yı AİHM ve milletvekili seçilmesine ve AYM kararına rağmen Can Atalay’ı hapiste tutmak için milli ve yerli hukuk teorileri geliştiren Cumhurbaşkanı’nın hukuk danışmanı da Gezi Olayları sırasında AK Partili olmayan, sol ve liberal çevrelere çok yakın bir aktivist avukat ve Çözüm Süreci’nde bir akil insandı.

Gezi olaylarına destek vermemişti ama Gezi büyük uluslararası komplo teorisine de, polisimizin eline sağlık pozisyonuna da fersah fersah uzakta bir profildi.

Peki neden bugün Türkiye’yi geren, AİHM kararlarını uygulamayan ülke statüsüne düşüren, AYM-Yargıtay-Meclis arasındaki hiyerarşileri alt üst eden, insanları belirsiz suçlar ve olmayan delillerle yıllardır hapislerde çürüten bir davanın en güçlü müdafiyi oldular?

AK Parti iktidarı, Erdoğan bu konuda bir adım atacak diye beklenen her durumda en şahin pozisyonu alıp buna taş koydular?

Eğer hükümet Gezi Davası’nda AİHM ve AYM kararlarını uygularsa hukuk alanı normalleşmeye başlayacak, muhalefet ile iktidar arasındaki tansiyon düşecek.

Böylece siyaset alanı da normalleşecek. Kavganın harareti azalacak. Aktörler çoğalacak, güç ilişkilerinin demokratik, siyasi, hukuki normallere doğru kayacak. Şahinler için en korkutucu senaryo bu. Çünkü onlar güçlerini ve itibarlarını olağanüstü şartlara, kavgaya borçlular. Normal bir siyasi ve hukuk düzeninde oynayabilecekleri rolleri küçük. Ama olağanüstü şartlarda, şartsız ve koşulsuz liderin yanında olarak, en olmayacakları savunarak adam eksiltiyor ve başrolleri kapıyorlar.

Bu şahinlik iktidar cephesinde sürekli sadakat gösterilerinde kazanmalarını sağlıyor, onlara daha ılımlıları, müteredditleri, hukuk, demokrasi, ilkeler gibi ahlaki 'zaafları' olanları tasfiye etmek, güçten düşürmek gibi büyük bir güç veriyor.

O yüzden dün 17-25 Aralık Yolsuzluklar Haftası ilan eden parti, bugün 17-25 Aralık kumpası diyebiliyor.

Çünkü haftasını kutlayarak artık sadece kriminalize olabilir ama 'kumpası' dediği denklemde güçlü ve önemli.

Yani mesele Gezi Davası, kimin ne suç işlediğiyle çok da ilgili değil. Mesele ağaç da Gezi Parkı da değil, sen daha anlamadın mı?"