Gündem

'Yıkanmak istemeyen çocuklarız hocam!'

İletişim fakültesi öğrencileri Gezi Parkı direnişini görmeyen medyaya sesleniyorlar: 'Direniyoruz, Kaiser'lere inat yıkanmayacağız!'

10 Haziran 2013 17:54

Aziz Barkın Kadıoğlu
[email protected]

 

Rivayet odur ki, Kaiser geziye çıkmadan önce, "Bütün kuşbeyinli uyruklarını yıkanmış paklanmış olarak" görsün diye nazırları, gözcüleri, teşrifatçıları Almanya'nın dört yanına haber saldığında, Kaiser'in buyruklarına göre düzenlenmiş uydurma bir hayatı yaşamaktansa kendi oyunlarını sürdürmek isteyen çocuklar direnir, yıkanmak istemezlermiş.

Ünsal Oskay’ın hayatımıza kazandırdığı bu ufak hikaye, zaman ne kadar geçmiş olursa olsun o kadar uyuyor ki şu gidişatın garip hallerine. Kaiser yine geziyor, yine dolaşıyor bizleri yıkanmış paklanmış olarak görmek için ama hala yıkanmıyor bazılarımız, uydurma hayata direniyor.

Böyle düşünüyorum Gezi Parkı’na yürürken. Duvar yazılarına, pankartlara baka baka ilerliyorum. Mizah dolu yazılar, hükümete öfkesini kusanlar, yaratıcı çalışmalar… Gezi Parkının metro çıkışına doğru beyaz bir pankart gözüme çarpıyor. Hayal görüyor olabilir miyim? Daha dikkatli bakıyorum o güzel, beyaz pankarta.


‘Yıkanmak istemeyen çocuklarız hocam!’


Pankartın yanına gidiyorum, iletişim fakültesi öğrencileri toplanmış sohbet ediyorlar. Çöküyorum yanlarına, Gezi Parkı’nın o güzel, artık biber gazı kokmayan çimlerine.

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümü 1. Sınıf öğrencisi. Adı Kaan Cansever. Gezi Parkı’nın yıkımına başlandığından beri burada. Dertleşiyoruz, o anlatıyor ben dinliyorum.


Gezi Parkı odaklı bu hassasiyet, bu mücadele nasıl doğdu, bu doğuşa neler sebep oldu?

“Başta bu hassasiyetin doğma sebebi Emek Sineması’nın yıkılışıyla başladı bence. Ardından Taksim Dayanışması’nın Gezi Parkı için yaptığı eylemlerle devam etti. Orada sorulan çok önemli bir soru vardı “Arkadaşlar dozerler burayı yıkmak için geldiğinde yine burada olacak mıyız?” Aradan bir süre geçtikten sonra burayı yıkmak için dozerler geldi, milletvekili Sırrı Süreyya Önder yıkımı önlemek için bu araçların önüne geçti, insanların üzerine sanki bir bilgisayar oyunundaymış gibi gaz bombaları atıldı, çadırlar yakıldı. Böyle kamusal bir alanda bu şekilde insanlara saldırılması tepki yarattı. Burayı yıkmak isteyen firmalar, bağlantılı oldukları kurumlar o kadar güçlüydü ki insanların ölmesine sebep oldular.  Bu nedenle insanlar artık böyle saldırıları kaldıramaz oldular. Bütün bunların sırf özel sermaye için yapılması ise hassasiyeti iyice artırdı.“

İstanbul İletişim Radyo Televizyon ve Sinema  bölümü 3. Sınıf öğrencisi olan Onur Erdem ise AKP’nin geçmiş politikalarına değiniyor:

“Tamamen siyasi bir operasyonla, AKP iktidarının kendi temsiliyetini arttırmak için kendi meydanını yaratma çabasıyla başladı. Taksim Meydanı’nın bir anlamı vardı. AKP Gezi Parkı’nı ve AKM’yi yıkmaya çalışarak kendi alanını yaratmak istedi fakat bu yıkıma karşı kimsenin öngöremediği bir halk hareketi başladı. AKP, bu hareketin çok kısa bir sürede sönümleneceğini düşündü fakat bu hareket bir zafer kazandı.”


‘Sansür zinciri kırılmak zorunda’
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi 2. Sınıf Gazetecilik bölünü öğrencisi Cihat Parıltı da günlerdir Gezi Parkı’nda. Merak ediyorum, geleceğin gazetecisi olarak ne diyor basının şu durumu hakkında?


Bu olaylardan sonra basının aldığı konum nedir sence? Bir İletişim Fakültesi öğrencisi olarak neler düşünüyorsun?

“Sonuçta bu medya burjuva medyası, sürekli iktidarla temas halinde. AKP muhalif gazetecileri basın-yayın alanından da çekince, meydan iktidar yanlısı gazetecilere kaldı. Fakat bir halk tepkisiyle karşılaşınca, penguen belgeseli yayınlayan kanallar halkın direnişini göstermeye başladı. Bu halk tepkisiyle beraber medya, sansür zincirini kırmak zorunda. “


Peki, ana akım medyaya alternatif olabilecek bir medya hattı örülebilir mi?

“Örülebilir tabii. Özellikle internet bu konuda çok önemli. Çünkü herkes bir yerde internet kullanıcısı. Eylemlerin, tepkilerin patlama sebebi de bir yerde internet, sosyal medya. Bence internet üzerinden yayınlar yapılabilir, insanlara ulaşılabilir. Çok da ilgi göreceğini düşünüyorum.”

Böyle düşünüyor iletişim fakültesi öğrencileri. Düşünüyorlar, nasıl yapmalı, ne yapmalı diye. Günlerdir izliyor, takip ediyor ve neler yapılıyor çok iyi biliyor iletişimciler. Ünsal Oskay’a selam gönderiyorlar, medyaya, basına, tüm gazetecilere tek tek sesleniyorlar.

Yıkanmak istemiyorlar.