Yeni Yüzyıl gazetesi, 'Selam Tevhid'de kumpas' iddianamesinde "Hakim ve savcıların hedefi çözüm sürecini bitirmekti" ifadelerinin yer aldığını öne sürdü. "Hedefleri çözümdü" başlığıyla yayımlanan haberde, "54 hakim ve savcıya açılan davanın iddianamesinde paralel yapının amacı sıralandı: Çözüm Süreci’ni baltalamak, MİT’i PKK ile irtibatlı gibi göstermek ve ABD-İsrail’e rağmen Brezilya-Türkiye-İran arasında imzalanan Tahran Mutabakatı’nı bozmak" ifadeleri kullandı.
Haberde ayrıca, Yeni Yüzyıl gazetesi yazarı Levent Korkut'un görüşlerine de yer verildi. Korkut, konuyla ilgili şunları söyledi:
"Geçtiğimiz dönemde Akil İnsanların görüşmelerinin dinlendiğine ilişkin iddialar gündeme gelmişti. Öyle anlaşılıyor ki bu iddialar gerçek bir temele sahip"
Esra Alus'un imzasıyla yayımlanan haber şöyle:
"Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Ömer Faruk Aydıner tarafından hazırlanan ve Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen 54 hakim ve savcı ile ilgili olarak hazırlanan 'Selam Tevhid'de Kumpas' iddianamesinde "kumpas içinde kumpas" ortaya çıktı.
3 bin 149 sayfalık iddianamenin 61 sayfalık sonuç bölümünde 2010-2014 yılları arasında Selam Tevhid (Kudüs Ordusu Terör Örgütü) adı altında yürütülen soruşturmada yüzlerce kişi, kurum ve kuruluşun terörle ilişkisinin kurgulandığı iddia edilerek amacın Çözüm Süreci’nin ortadan kaldırılması olduğu belirtildi. Soruşturmanın aralarında Yeni Yüzyıl yazarı Levent Korkut'un da bulunduğu Akil Adamlar Heyeti üyelerini PKK'lı teröristlerle irtibatlı gibi göstermek, MİT Müsteşarlığı'na Hakan Fidan'ın atanmasını önlemek, MİT ile PKK'yı işbirliği içinde göstermek ve Türkiye, Brezilya ve İran arasında 17 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan Tahran Deklerasyonu'nun ortadan kaldırılması olduğu iddia edildi.
17 ayrı soruşturma tek dosyada
Selam Tevhid soruşturma dosyaları aralarında, PKK’nın üst yapılanması olan KCK soruşturmasının da bulunduğu 17 ayrı soruşturmaya ait evrağın çıkmasının da birbiriyle ilgisi olmayan bir çok kişi ve olayı birbirine bağlantılı hale getirmek amacını taşıdığı belirtildi. İddianamede, Kudüs Ordusu Terör Örgütü soruşturma dosyasının KCK soruşturma dosyasıyla irtibatlandırılması amacıyla eş zamanlı hareket edildiği, belgelerin birer örneğinin Selam Tevhid dosyasına konulduğunu ifade edildi. Bu yolla tıpkı 7 Şubat'ta olduğu gibi Çözüm Süreci üzerinden MİT ve PKK/KCK Terör Örgütü arasında irtibat kurulmaya çalışıldığı belirtilen iddianamede, 7 Şubat 2012'deki kumpas girişiminın akamete uğratılmasından sonra bu kez Selam Tevhid soruşturması üzerinden MİT'e ve Çözüm Süreci'nin sabote edilmesine yönelik bir girişimde bulunulduğu ifade edildi. Paralel polislerin Çözüm Süreci kapsamında kurulan akil heyetindeki bazı akademisyenlerin yer aldığı 11 kişinin dinlendiği, bu dinlemelerin soruşturmayla eş zamanlı olarak 17 Aralık 2013’te sonlandırıldığı da iddianamede yer aldı.
Kudüs Ordusu ve PKK irtibatı...
Savcılık iddianamede, paralel polislerin PKK/KCK’ya üye olma suçlamaları kapsamında aralarında akil adamların da bulunduğu kişileri dinleyerek PKK/KCK ve Kudüs Ordusu dosyaları arasında kişiler üzerinden kurgu yoluyla irtibat kurma, bu soruşturma dosyalarını birleştirmenin amaçlandığına yer verdi. Akil İnsanlar Heyeti’ndeki mağdurlar hakkında, başka soruşturma dosyalarına ait evrakların Selam Tevhid soruşturması arasına koyularak dosyalar arasında irtibat olduğu algısı oluşturarak delil üretilmesinin ve çözüm sürecinin sonlandırılmasını amaçlandığı ifade edildi.
Tahran’daki anlaşmaya savaş açtılar
17 Mayıs 2010 yılında Türkiye, Brezilya ve İran arasında imzalanan anlaşma. Buna göre, İran, düşük oranda zenginleştirilmiş uranyumu, araştırma reaktörlerinde kullanılabilecek nükleer yakıt karşılığında Türkiye’ye gönderecek. Bu şekilde İran nükleer silah yapma kapasitesine sahip olmadan nükleer enerji kullanabilecekti. Anlaşma dönemin İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Brezilya Devlet Başkanın Lula Da Silva arasında imzalandı.
Zenginleştirilmiş uranyum takası
17 Mayıs 2010 yılında Türkiye, Brezilya ve İran arasında imzalanan anlaşma. Buna göre, İran, düşük oranda zenginleştirilmiş uranyumu, araştırma reaktörlerinde kullanılabilecek nükleer yakıt karşılığında Türkiye’ye gönderecek. Bu şekilde İran nükleer silah yapma kapasitesine sahip olmadan nükleer enerji kullanabilecekti. Anlaşma dönemin İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Brezilya Devlet Başkanın Lula Da Silva arasında imzalandı.
Nükleer kumpas!
Kudüs Ordusu Terör Örgütü soruşturmasının 17 Aralık soruşturmasıyla beraber üst düzey devlet görevlilerini hedef alan kurgusal bir çalışmaya dönüştüğü belirtilen iddianamede, "Gezi olayları ile eşzamanlı olarak Brezilya'da da aynı büyüklükte kitlesel protesto eylemleri organize edildiği, Türkiye'de eşzamanlı olarak yürütülen Brezilya'daki soruşturmanın da Türkiye'deki 17/25 Aralık olarak bilinen girişimden 3 ay sonra 17 Mart 2014 tarihinde operasyona dönüştürüldüğü ve aynen Türkiye'de olduğu gibi işadamlarından başlanarak devlet yetkililerine doğru yönelen bir seyir izlediği anlaşılmaktadır.
Girişimin Türkiye'de amacına ulaşamadığı, her iki soruşturmanın başlatılma gerekçelerinin aslında Türkiye, İran ve Brezilya arasında yürütülen ve Tahran Deklerasyonu' adıyla anılan 17 Mayıs 2010 tarihli anlaşma olduğu, anlaşmanın tarafları olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin de dahil olduğu ülkelerin, İsrail ve küresel güç odakları tarafından hedef alındığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü lideri, yöneticileri ve üyelerinin de bu girişimin taşeronluğunu/işbirlikçiliğini yaptığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politikaya ilişkin tercihleri nedeniyle intikam aracı olarak kullanıldığı" iddia edildi.
"Benim gizlim saklım yok"
Yeni Yüzyıl yazarı Levent Korkut, iddianameyle ilgili şunları söyledi: “Geçtiğimiz dönemde Akil İnsanların görüşmelerinin dinlendiğine ilişkin iddialar gündeme gelmişti. Öyle anlaşılıyor ki bu iddialar gerçek bir temele sahip. Bu dinlemelerde amacın Akil İnsanlardan hareketle Çözüm Sürecini akamete uğratmak olduğu düşünülebilir. Gizlisi saklısı olmayan bir kişi olarak hakkımdaki dinlemeler beni endişelendirmiyor. Ancak insanların gelişigüzel ve kişisel özgürlükleri ihlal edilecek şekilde dinlendiği, bu dinlemelerin meşru olmayan belli amaçlar için yapıldığı sonuçlarına ulaşılır ise söz konusu hukuka aykırılıkların tespit edilmesi ve sorumlularının bulunması gerekir.”