Yazısında Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’unda yer alan “'Yemek yenirken; 'Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz!' dedim. Orada bulunan arkadaşlar, hemen düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. Hemen o dakikada nasıl davranılacağı üzerinde kısa bir program saptadım ve arkadaşları görevlendirdim. Baylar, görüyorsunuz ki cumhuriyetin ilanına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı çağırmaya ve onlarla görüşüp tartışmaya gerek görmedim. Çünkü, onların öteden beri ve doğal olarak bu konuda benim gibi düşündüklerinden kuşkum yoktu” sözlerine yer veren Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan, “Mustafa Kemâl, Cumhuriyetin kuruluş hikâyesini böyle anlatır. Meclisteki vekillerin çoğunluğu mecliste bile yokken, kanun maddesi kabul edilir ve cumhuriyet bir gece vakti 'ilan edilmiş' olur” dedi.
Hilal Kaplan yazısında “Kendisi de Cumhuriyetin ilanının ardından hem devlet hem de parti başkanı olur. Üç mebus hariç İkinci Meclis›e girecek vekillerin hepsini bizzat belirler ve böyle böyle tek parti rejimi diktatörlüğüne giden taşlar döşenmiş olur” ifadelerine yer verdi.
Hilal Kaplan’ın Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (29 Ekim 2014) nüshasında yayımlanan “Hangi Cumhuriyeti kutlamak?” başlıklı yazısının ilgili kısmı şöyle:
Hangi Cumhuriyeti kutlamak?
'Yemek yenirken; 'Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz!' dedim.
Orada bulunan arkadaşlar, hemen düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. Hemen o dakikada nasıl davranılacağı üzerinde kısa bir program saptadım ve arkadaşları görevlendirdim. (...)
Baylar, görüyorsunuz ki cumhuriyetin ilanına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı çağırmaya ve onlarla görüşüp tartışmaya gerek görmedim. Çünkü, onların öteden beri ve doğal olarak bu konuda benim gibi düşündüklerinden kuşkum yoktu.'
Mustafa Kemâl, Cumhuriyetin kuruluş hikâyesini böyle anlatır. Meclisteki vekillerin çoğunluğu mecliste bile yokken, kanun maddesi kabul edilir ve cumhuriyet bir gece vakti 'ilan edilmiş' olur.
Kendisi de Cumhuriyetin ilanının ardından hem devlet hem de parti başkanı olur. Üç mebus hariç İkinci Meclis›e girecek vekillerin hepsini bizzat belirler ve böyle böyle tek parti rejimi diktatörlüğüne giden taşlar döşenmiş olur.
Resmî anlatının aksine, mebusların ezici çoğunluğunun cumhuriyet rejimiyle bir sorunu yoktur. Ancak cumhuriyetin oldubittiye getirilerek kurulmasından ötürü ‹gelmekte olan›ı hissetmektedirler ve bu rahatsızlığın esas kaynağıdır.
Takriri Sükûn Kanunu'ndan İstiklâl Mahkemelerine, Şark Islahat Planı'ndan Dersim katliamına, Varlık Vergisi'nden başörtüsü yasaklarına kadar hâlâ yansımalarını telafi etmeye çalıştığımız uygulamaların bu dönem içerisinde gerçekleştirildiğini düşününce endişe etmekte ne kadar haklı olduklarını bir kez daha anlıyor insan...
***
İstiklâl Mahkemeleri mazlumlarından İskilipli Atıf Hoca'nın adı 2012'de Çorum'daki bir devlet hastanesine verildi.
Diyarbekir Dağkapı Meydanı'nın adı, geçtiğimiz aylarda hem Şark Islahat Planı hem İstiklâl Mahkemesi mağduru Şeyh Said'in adıyla şereflendi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlığı döneminde Dersim Katliamı için özür diledi.
Mevcut hükümet, eski devletin el koyduğu gayrimüslim vakıf mallarının önemli kısmını sahiplerine iade etti, iade süreci devam ediyor.
Başörtüsü yasakları büyük ölçüde kalktı, yer yerinden oynamadı ve hatta taşlar biraz daha yerine oturdu.
Bu gelişmelerin hiçbiri, tek parti döneminden bu yana gerçekleştirilen zulümlerin tamamen telafi edildiğini elbette göstermez. Lakin doğru istikamet üzere gidildiğine ilişkin güçlü emareler oldukları da bir gerçek. Şayet çözüm süreci de başarıyla nihayete ererse, cumhuriyet gerçekten kutlanmayı hak eden, halkın büyük çoğunluğunu kuşatmayı becermiş bir demokratik bir rejim niteliğine bürünecek gibi görünüyor.