Yusuf Kaplan
(Yeni Şafak, 1 Haziran 2012)
Yeni dünya dini: 'Bizantinizm' ve Türkiye'nin zor 'rol'ü
Zor zamanlardan geçiyoruz? Küresel sistem, bilkuvve çöktü ama bilfiil -zorla-yaş/atıl/ıyor. Tarihte hiçbir uygarlık, bütün insanlığı bu kadar kuşatmamış,
kendisi dışındaki medeniyet tecrübelerini -saldırarak veya fosilleştirerek- yok etmeyi başaramamıştı!
Küresel sistemin bilkuvve çökmesi, sistemin omurgasını oluşturan -bidayeti seküler, nihayeti kapitalist- Batı uygarlığının iddialarının kısa devre yapması anlamına geliyor: Batı uygarlığı, modernliğin başlangıcından itibaren vadettiklerinin tersini üretti?
***
Bidayette, "humanizm" dedi, insanı her şeyin ölçüsü ve ölçütü katına yükseltti; nihayette, insanı "yok etti".
Bidayette, "akıl" dedi, akılla her şeyi açıklayabileceğini ve yapabileceğini düşündü; nihayette, akıldışılıkların ürettiği büyük savaş felâketlerine ve ruhsuzlaşma, izafileşme ve anlamsızlık kriziyle yol açan metafizik helâketin eşiğine fırlattı bütün dünyayı.
Bidayette, "birey" dedi, bireyi, özgür iradesiyle, bilinciyle buluşturacağını vadetti; ama nihayette, insanı -egosunun, hazlarının, fetişlerinin kaynağı- bilinçaltının ayartıcı dehlizlerine atarak, müzik, medya, spor ve eğlence endüstrisinin seküler kutsallarına tapınan, düşünme, başkaldırma ve hatta algılama yetilerini yitiren "sürüler"in içine gömdü.
İşte küresel sistem, Nietzsche'nin, Husserl'in, Heidegger'in haykırırcasına dillendirdikleri bu felsefî çöküşü iliklerine kadar yaşadığı için, egemenliğini yalnızca kaba güce dayalı olarak sürdürebileceğini çok iyi biliyor. O yüzden, insanlığı yok edecek sürgit yeni smart teknolojik silahlar geliştirmekten geri durmuyor!
***
Peki, bu ne demektir? İki ürpertici "şey" demektir: Birincisi, "homo economicus" ruhsuzluğu üzerine kurulan sistemin, büyük ölçekli, hatta orta ölçekli küresel ekonomik kriz yaşadığı zaman, dünyayı kan gölü'ne çevirmekten çekinmeyeceği bir felâket hâli'dir. Bu, Braudel'in "askerî zorbalık düzeni" diye tarif ettiği eski Roma'nın yenisi'nin zorbalığının gereğini yapmasıyla sonuçlanabilir.
İkincisi de, -ki bu, kavranması zor ve birincisinden daha tehlikeli bir helâket hâli'dir-; tıpkı, Konstantin'in Hıristiyanlığı Bizanslaştırması gibi, küresel sistemin, başaktörü Amerika'nın, bütün dinleri, özellikle de, küresel sisteme tek başına direnme gücüne hem teorik, hem de pratik olarak sahip yegâne kaynağı, yani İslâm'ı Bizanslaştırması'dır.
***
Yakıcı soru şu burada: İslâm'ın Bizanslaştırılması ne demek ve küresel sistem, bunu nasıl gerçekleştirecek?
İslâm'ın Bizanslaştırılması, İslâm'ın protestanlaştırılarak / sekülerleştirilerek fosilleştirilmesi; böylelikle küresel sistemin önündeki engelin etkisiz hâle getirilmesi, demektir.
İslâm'ın Bizanslaştırılması süreci, iki düzlemde eşzamanlı olarak çoktan başlatıldı; ikisinden de, hızlı sonuçlar alındığını gözlemliyor, zavallı entelijansiyamızın bu yakıcı gerçekleri görememesinden ötürü kahroluyorum.
***
Birinci düzlem, Amerika'nın -sözümona- "İslâm'ın hâmisi" olmasıyla ve bizzat Obama döneminde Beyaz Saray'da iftarlar verilmesiyle başlatıldı; şimdi bu süreç, derinlemesine köksaldırılmaya çalışılıyor?
Şöyle ki: Amerika, İslâm'ı "himayesine alarak" "bitirmeyi" amaçlıyor: Tıpkı Hıristiyanlığın Bizanslaştırılması sürecinde olduğu gibi, kendi egemenliğine itiraz etmeyecek hatta ona eklemlenecek bir "İslâm türü" icat ediyor.
Bu süreç, Soğuk Savaş'tan sonra başlatıldı ve ilk aşaması fenâ hâlde başarılı oldu: İslâm, önce, terörle özdeşleştirildi; sonra, Bizanslaştırılmış, Amerika'nın ayartıcı yollarla "hâmiliğini" üstlendiği seküler / ılımlı bir Müslümanlık biçimi, dünyaya ve İslâm dünyasına dayatıldı ve kabul ettirildi.
***
İkinci düzlem, İslâm dünyasında başlatıldı ve hâlihazırda Müslüman toplumlara şöyle denilerek bütün hızıyla derinlemesine köksaldırılmaya çalışılıyor: Müslüman toplumlar, Bizanslaştırılan / sekülerleştirilen / ruhu çalınan "ılımlılaştırılmış" "Amerikan İslâmı"nı benimsedikleri zaman, bu dünyada yaşayabilecekler. Aksi takdirde, bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaklar!
İslâm'ın Bizanslaştırılması projesinin merkez üssü Türkiye'dir ve Türkiye'de, ikisi yaşayan, üç "aktör" üzerinden bu proje hayata geçirilmeye çalışılıyor.
Ancak "yaşayan iki aktör ve üçüncüsünün taraftarları bu zokayı yutar mı; Amerika, bu iki aktörün, zokayı yutamayabileceği zokasını yutar mı; yoksa asıl zokayı biz mi yutarız?" sorusunun cevabını zamanla öğrenebileceğiz. Üç "aktör"ün kim olduğunu açıkça yazabilmem çok zor. Yazdıklarımı diken üstünde yazıyorum zaten!