Yeni Şafak yazarı Hasan Öztürk, darbe girişiminin ardından Gülen cemaati üyelerine yönelik olarak açılan davalarda görevli hâkim ve savcılar hakkında “FETÖ, hala kapalı operasyonlar yapıyor. Bir takım davaları maniple ediyor. Toplumsal duyarlılıklarla oynuyor. Böylece zafiyet var algısı oluşturuyor. Bu operasyonları da o her devrin adamları üzerinden yapıyor. Çünkü o adamların tek bir kaygısı var menfaatleri” iddiasını ileri sürdü.
Hasan Öztürk'ün "FETÖ davalarında bir başka tuzak daha" başlığıyla yayımlanan (23 Haziran 2017) yazısı şöyle:
ETÖ davalarında kurulan tuzaklara bu köşede defalarca değindim.
“Poker suratlı” itirafçıların itiraf adı altında yaptıkları yönlendirme ve meseleyi başka bir yöne evirme eylemlerini de…
FETÖ davalarında bir başka tuzak daha
FETÖ davalarındaki “suçun tarihi” konusundaki muğlaklık üzerinden yarın bir gün ek iddianamelerle “herkesi” yargılayabilecek bir mekanizmanın geliştirildiğini de…
Bir tuzak daha var! Ya da iddia diyeyim.
Bu tuzak, FETÖ davalarında görevli hakim ve savcıların bir kısmının “öncelikleri”dir!
Size içeriden bir iddia aktarayım.
Adam yargı mensubu. FETÖ’cü değil. Muhafazakar ya da milliyetçi de değil. Merak etmeyin ulusalcı ya da Kemalist de değil.
Yani her devrin adamı. Liyakat mı? Yok onu aramıyoruz. Oluşan boşluktan faydalanıp bir koltuk kapmış. Nasıl olsa FETÖ’cü değil diye de ses çıkarılmamış.
“Güce tapıyor”. Güç neredeyse o yöne dönüyor. Rüzgar gülü sanki. Manipülasyona açık.
Yarın bir gün, devran dönse o da dönecek…
O derece!
Bu özelliklere sahip birçok yargı mensubundan söz ediliyor. Ve deniyor ki, “FETÖ, hala kapalı operasyonlar yapıyor. Bir takım davaları maniple ediyor. Toplumsal duyarlılıklarla oynuyor. Böylece zafiyet var algısı oluşturuyor. Bu operasyonları da o her devrin adamları üzerinden yapıyor. Çünkü o adamların tek bir kaygısı var menfaatleri!”
Bunları ben söylemiyorum “içeriden” söylüyorlar.
Bana düşen, bu iddiaların muhataplarına duyurmaktır.
FETÖ davalarındaki tuzakları hatırlatmak ve üzerine gitmek boynumuzun borcudur.
Zombi çocukların faillerinden biri…
Henüz Gezi provokasyonu yaşanmamıştı. Tam da o günlerdeydi. İstanbul’un orta yerinde “zombi çocuklar”ın sayısı artmasa da el altında büyük bir faaliyet yürüyordu. Uyuşturucu ilkokulların kapısına dayanmıştı. Çocukları zombileştiren nesnenin ne olduğu konusunda kulaktan kulağa yayılanın aksine polisin bizzat bilgi paylaştığı günlerdi… Polis dedimse siz onu FETÖ’nün alçak operasyon elemanları olarak kabul edin.
Kendime vazife edindim. Bir semtteki bonzai kullanıcıları üzerinden “tüccarları”na doğru yürüyen bir araştırmaya başladım. Epeyce malzeme topladım. Kim, nerede, kimlere, nasıl bu illeti veriyor röntgenini çektim.
Tuttum tanıdığımı sandığım bir polis şefinden yardım istedim. O da bana bir komiser yardımcısı gönderdi. Bir kafeteryada akşamın geç bir saatinde buluştuk.
Elimdeki dosyayı açtım. “Şu, şu adamlar, şu, şu gençleri kullanarak bu illeti pazarlıyorlar” dedim. Çocuklara sahip çıkmak hepimizin görevi, bunlar bu illeti ilkokullara kadar soktular diye ilave ettim. Ardından polisten bu konuda bir çalışma yapması gerektiğini anlattım.
Komiser yardımcısı yüzüme baktı ve şöyle dedi, “İyi de anaları, babaları ilgilensin bu çocuklarla, başıboş bırakıyorlar sonra da kıvranıyorlar!”
Beynimden vurulmuşa döndüm. Ayağa kalktım. İyi geceler bile demeden oradan uzaklaştım.