Gündem

Yeni Şafak yazarı: Davutoğlu'nu başbakanlıktan eden ekibi, siyaset yapma imkânından da mahrum bıraktı

"AK Parti üyesi bile olmayan Abdullah Gül'e söyleyecek hiçbir sözüm yok"

18 Nisan 2017 16:07

Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, partili cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin 16 Nisan'da yapılan halk oylamasına iki gün kala Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Konya'da düzenlediği "evet" mitingine katılan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu eleştirdi. Kılıçarslan, "Ahmet Davutoğlu'nu başbakanlıktan eden o tuhaf ekibi bu kez de kendisini siyaset yapma imkânından mahrum bırakmıştır" ifadesini kullandı.

"Abdullah Gül'e söyleyecek hiçbir sözüm yok" diyen Kılıçarslan, "AK Parti üyesi bile olmayan eski bir cumhurbaşkanının referandumda hangi oyu kullanacağına dair bir yorumda bulunmak istememesi bence önemi haiz değildir. Sadece, kalan son güven kırıntımızı da tüketmiştir, fazlası değil" diye yazdı. 

Daha önce düzenlenen etkinliklere katılmamasıyla gündeme gelen Davutoğlu, Konya'da yaptığı konuşmada "Kimse kaos beklentisi içine girmesin. Onlara dünyayı dar ederiz. Birliğimiz beraberliğimiz daim olsun. 17 Nisan ortak kimliğin ortak aklın günü olmalıdır. Büyük davaların günü olmalıdır" ifadesini kullanmıştı.

Referanduma iki gün kala Erdoğan'ın mitingine katılan Davutoğlu, 'ortak akıl' çağrısı yaptı

İsmail Kılıçarslan'ın "Bismillah" başlığıyla yayımlanan (18 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Müslümanların kurduğu en büyük medeniyet havzalarından biri olan Endülüs'ün duvarlarında hala görebileceğimiz bir ibare vardır. Son derece güzel bir hatla 've la galibe illallah' yazar o duvarlarda. Yani 'Allah'tan başka galip yoktur.'

Biliyorum, dini siyasete alet etmekle itham edecekler olacaktır beni, onlar için yekten söyleyeyim: Siyaseti belirlemeyen bir dine inanmakla işim olmaz. Biz ona muharref Hristiyanlık diyoruz çünkü. Gökte oturan ve dünyadaki hiçbir şeye karışmayan bir tanrı fikri tüylerimi diken diken ediyor.

Bosna'dan bir dostumuz, referandum sonuçları üzerine şunu yazdı: 'Bu olay, 1924'ten beri İslam dünyasında meydana gelen en önemli olaydır.'

Şimdi burada bir duralım.

Türkiye'de sistem, halkın verdiği oylarla değiştiğine ve teoride her türlü vesayeti halkın verdiği oylarla tarihin çöp kutusuna yolladığımıza göre bu seçim sonucundan bekleyeceğimiz, beklemeyi hak ettiğimiz ilk cümle şudur: 'Yeni vesayet biçimlerine hayır!'

Ne demek bu? Şu demek: Son vesayet bükücü Recep Tayyip Erdoğan, bir vesayetten kaçarken diğerine yakalanmak zorunda da kaldı 15 yıl boyunca. Ve bu, hepimizin gözleri önünde oldu. Fakat pazar günü millet, sandıkta kendisine 'artık otoban bütünüyle senin' dedi.

Şimdi burada da bir duralım.

Recep Tayyip Erdoğan'ın, Devlet Bahçeli'nin, Binali Yıldırım'ın ve elbette bu muazzez milletin başarısından rol çalmaya çalışanlar pazartesi günü kafalarını derhal uzattılar. Kendilerini akıllı, geriye kalan herkesi aptal zanneden bu şark kurnazları utanmasalar 'referandumu bizim gayretlerimizle kazandı Tayyip Erdoğan' diyecekler.

Teşkilat, yerel yönetim, ajans, dernek, vakıf, medya, trol falan ayırmadan söylüyorum. Başarısızlık paçalardan akmasına rağmen, hatta sizin varlığınıza rağmen kazandı bu referandumu Recep Tayyip Erdoğan ve ittifak arkadaşları.

Sözgelimi Üsküdar'da çıkan %54 hayırın, İstanbul'da çıkan %51 hayırın… Velhasıl, gözle görülür düşüşlerin, ciddi başarısızlıkların hesabı sorumlularından birer birer sorulmayacaksa 2019 için tehlike çanları kapıda demektir. Dolayısıyla 'ben olmasaydım' diyen herkesin Recep Tayyip Erdoğan'ın kuyusunu kazdığını düşünmemek için elimizde hiçbir somut gerekçe yoktur. Sen olmasaydın Recep Tayyip Erdoğan daha rahat ulaşacaktı sonuca. Anlıyor musun?

Şimdi burada da bir duralım.

Abdullah Gül'e söyleyecek hiçbir sözüm yok. AK Parti üyesi bile olmayan eski bir cumhurbaşkanının referandumda hangi oyu kullanacağına dair bir yorumda bulunmak istememesi bence önemi haiz değildir. Sadece, kalan son güven kırıntımızı da tüketmiştir, fazlası değil. Ancak, eski Başbakan, hala da AK Parti Konya Milletvekili olarak Meclis'te vazife gören Ahmet Davutoğlu'nun referanduma iki gün kala yaptığı konuşma benim açımdan referandum sürecinin en büyük hayal kırıklığıdır. Bir ağabeyimin dediğini tekrar edeyim: 'Ahmet Davutoğlu'nu başbakanlıktan eden o tuhaf ekibi bu kez de kendisini siyaset yapma imkânından mahrum bırakmıştır.'

Şimdi burada da bir duralım.

2019 seçimlerinden itibaren %50'nin az üzerinde seçim kazanmaya, az altında da seçim kaybetmeye alışmak zorunda siyaset işine gönül verenler. Bu da, uzun süredir hasretini çektiğimiz uzlaşma diline, toplumsal bir aradalık vurgusuna acil dönüş manasına geliyor. Bu hem AK Parti açısından böyle hem de AK Parti'den bile daha çok olmak üzere CHP açısından böyle. Önümüzdeki dönem siyasi sorumluluk alıp toplumu rahatlatacak güçlü liderlerin dönemi olacak zira.

Şimdi burada da bir duralım.

16 Nisan 2017, 150 yıllık parantezin kapandığı tarih olarak hatırlansın istiyorsak hepimize düşen vazife açıktır. Gündelik kavgaları, rant hesaplarını, basit kaygıları bir yana bırakıp adı Türkiye olan büyük şarkı için var gücümüzle çalışmak. Bunun başka yolu yoktur.

Şimdi burada da bir duralım.

'16 Nisan' diye yazılır, '16 Temmuz' diye okunur. Anlıyorsun değil mi 16 Nisan'da kimlerin kaybettiğini? Dolayısıyla, memleketin salahiyeti için samimiyetle sandığa gidip 'hayır' oyu veren insanla bir derdin olmamalıdır. Bak dikkat isterim. 'Bir mücadelen olmamalıdır' demiyorum, 'bir derdin olmamalıdır' diyorum. Ancak 16 Nisan günü gerçekten yendiklerinle savaşını bir an olsun askıya alırsan kaybettiğin gündür. Uyuma. Uyursan ölürsün.

Şimdi burada da bir duralım.

Bismillah.