Hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesinin yazarı Ali Bayramoğlu, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlere karşı bir “cadı avı operasyonu” yürütüldüğünü belirtirken “Bu durum demokrasiye inanılmaz ölçüde zarar verirken, Kandil'e ve sahte iddialarına ülke içinde ve dışında avantaj sağlıyor” dedi.
Bayramoğlu, 1128 akademisyenden sonra farklı bir grup akademisyen tarafından yayımlanan “İfade özgürlüğü” vurgulu bildiriyi desteklediğini söylerken, “Katılmamak mümkün mü? Esas olan bir düşüncenin yanlışlığı ve niyeti değil, önce ifade edilebilmesidir” ifadelerini kullandı.
Bayramoğlu'nun "İfade özgürlüğü…" başlığıyla Yeni Şafak'ta yayımlanan (20 Ocak 2016) yazısı şöyle:
Akademisyenler bildirisine yönelik tepkiler, bildiriye ilişkin içerik tartışmasını geride, eleştirisini ise gölgede bıraktı. Siyasi iradenin verdiği sert tepki, YÖK'e yönelik “gereğini yapın” talimatı, yargının harekete geçmesi, açılan soruşturmalar, kimi imzacıların evlerinin aranması, kimisinin göz altına alınması, bazılarının tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkedilmesi ortaya kendi başına sorunlu ve demokrasi açısından sindirilmesi zor bir resim çıkarmış durumda.
Çatışma ve şiddetin yükselmesi, siyasetin yerini asayişçi iklime ve mantığa bırakması, hemen her zaman, bu ülkede her alana olumsuz titreşimler göndermiş, siyasi alanı daraltmış ve demokrasiyi boğmuştur.
Terörle Mücadele Yasası, yıllarca farklı fikir, farklı görüş ve siyaset önerisine yönelik tehdit olmuş, tartışmanın önünü kesmiş, siyasi bir sorunu “devletleştirmiş”, ülkenin pek çok yazarı, gazetecisi, edebiyatçısı, siyasetçisi bu çerçevede adliyelerde sürünmüş, cezaya çarptırılmıştır.
KCK operasyonları döneminde Kürt siyasetini kendi başına götürmeye soyunan “cemaat”, siyasi iktidarı da kuşatarak yeni bir otoriter dalga estirmiş, Kürt meselesinde fikir beyan eden, sivil ve siyasi çalışmalara katılan, meşru ve yasal bir siyasi partide seminerler veren aydın ve akademisyenlerin bir kısmı tutuklanmış, bir kısmı tutuklanmaktan zor kurtulmuş, baskı, düşünce ve siyaset alanını soluksuz bırakmıştı.
Kandil'in başlattığı sokak savaşları sonrası geldiğimiz nokta malum.
Tedbirde asayiş galebe çalıyor, fikir alanında tek boyutluluk, disiplin ya da suskunluk bu tedbirlerin zorunlu devamı olarak görülüyor ve telkin ediliyor.
Daha bir süre önce HDP eşbaşkanları ve milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması, devletin en üst düzeyinde dile getirilmiş ve hala süren soruşturmalar açılmıştı.
Bugün ise, akademisyenlere yönelik cadı avı, yasak fikir ve düşünceler ilanı, doğru vatandaş, doğru fikir tanımları, eleştirel ve muhalif duruşu siyaset dışı ilan etme, ihanet kelimesiyle tanımlama hızla alan kazanıyor.
Bu durum demokrasiye inanılmaz ölçüde zarar verirken, Kandil'e ve sahte iddialarına ülke içinde ve dışında avantaj sağlıyor.
Tüm bunlar, akademisyen bildirisinin Güneydoğu'da yaşananları “devletin bilinçli, önceden planlanmış, sivil halkı hedefleyen bir katliam politikası” olarak tanımlamasının yarattığı sıkıntıyı elbette ortadan kaldırmıyor.. Yurtiçi ve yurdışından etkili isimlerin imzacı oldukları bu bildiri bir siyaset yapma, bir kampanya yürütme biçimi ise devletin, siyasi iktidarın, siyasi partilerin ve diğer aktörlerin bu siyasete tepki vermeleri de son derece doğaldır. Aynı husus halkı direnişe çağıran, hendek siyasetini doğal halk tepkisi olarak tanımlayan millitvekilleri için de geçerlidir.
Ancak, tekrar edelim, demokratik bir ülkede bunlara verilen tepki siyasi sınırları aşmamalıdır. Bu tepki, susturma ve cezalandırmaya dönüşünce ortaya çıkan tablo tümüyle değişir ve korkutucu olur.
Başka bir grup akademisyen farklı bir bildiri yayınladı, önceki gün, bir bölümünde şöyle diyorlar:
“İfade özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz. Üniversite ve akademisyenin görevi akıl yürütme ve vicdan muhakemesi sonunda vardığı fikirleri toplumuyla paylaşmaktır. Fikrin eleştirilmesi demokrasinin, fikri ifade edenin cezalandırılması ise otoriterliğin niteliğidir. Akademisyenlerin ülke sorunlarıyla ilgili dile getirdikleri görüşlerinin siyasi irade tarafından cezalandırılmaya çalışılması, akademik özgürlüklere darbedir. Böyle darbeler herşeyden önce toplumsal gelişmeyi durdurur. Ülke demokrasisine verilecek en büyük zarar, fikri söylemek değil, fikri ifade ettirmemektir.”
Katılmamak mümkün mü?
Esas olan bir düşüncenin yanlışlığı ve niyeti değil, önce ifade edilebilmesidir.