Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, Türkiye’nin doğusunda süren operasyonların devam edeceğini söylerken, “Devlet operasyon yaptığı yerlerden çekilmeyecek. Şehir içlerine kale kollar kurulacak” dedi. Selvi, daha önceden karakolların yerine kale kollar kurulduğunu ve başarılı sonuç alındığını ileri sürdü ve bölge halkının, “Asker operasyon bitince çekilir. Devlet çekildikten sonra PKK tekrar buralara gelir. Biz 7-24 bu insanlarla beraberiz” diye bir tedirginlik yaşadığını iddia etti.
Selvi'nin Yeni Şafak'ta "Demirtaş’a dokunulsun mu?" başlığıyla yayımlanan (29 Aralık 2015) yazısı şöyle:
Haftaya Aile ve Sosyal Kalkınma Bakanı Sema Ramazanoğlu görüşmesi ile başladık.
Bakan hanımın gündemindeki konulardan bir tanesi de çatışmaların sürdüğü Cizre, Sur, Silopi başta olmak üzere bölgede çocuklara, kadınlara verilecek psikolojik destekti.
90'lı yıllarda PKK ile amansız bir mücadele yürütüldü. Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un, ”PKK'yı 6 kez yenilgiye uğrattık ama bitmedi” dediği dönemlerdi.
PKK ile OHAL zihniyetinde bir mücadelenin yürütüldüğü, PKK'nın faili meçhuller ve köy boşaltmalarla devletin eliyle büyütüldüğü yıllardı.
O zaman çatışma ortamında yetişen, köyleri boşaltılan, şehirlere göç etmek zorunda bırakılan Kürtlerin, psikolojisini tamir etmeyi düşünmedik.
90'lı yılların sendromunu yaşayanları topluma kazandırmak gibi bir projemiz olmadı.
ABD; Vietnam sendromunu yenmek için bir avuç askeri rehabilite etmeye çalışırken, köyleri boşaltılan, şehre göç etmek zorunda bırakılanları kazanmak için bir çalışmamız olmadı.
Tam aksine şehirlerin etrafına yerleşip, getto oluşturdular. Siyasi bilinçlerini büyük şehirlere tutunmaya çalıştıkları bu mahallelerde kazandılar. KCK operasyonları ile cezaevine girince, PKK akademisi olarak kullandıkları bu yerlerden iyi yetişmiş bir militan olarak çıktılar. Cem Ersever, ”PKK, Lice'nin Fis Köyünde kuruldu ama akademik kariyerini Diyarbakır cezaevinde yaptı” demişti.
90'lı yılların sendromunu yaşayanların çocukları bugün YDG-H oldu, Cizre'de, Sur'da, Silopi'de hendek savaşları veriyorlar.
Kandil, kırsal kökenli şehir savaşlarını derinleştirme kararı aldı. Şehir savaşlarının yürütüldüğü yerlerde, direndikleri kadar direnecekler. Yeni yerlerde hendek savaşı başlatacaklar.
Amaç, Suriye ve Irak şekillendirirken Türkiye'yi içeride bu sorunlarla meşgul etmek.
Devlet de bölgedeki operasyonlarını genişletiyor. Şehir yapılanmalarını tespit edildiği yerlerde operasyonlar yapılacak.
Celal Bayar'ın, ”Bu kış komünizm gelecek” sözü gerçek olmadı ama bu kış çok çetin geçecek.
Peki ya sonrası?
Sonrasına yönelik olarak halkı kazanmaya dönük bir çalışmamız var mı?
Sonrası şu; devlet operasyon yaptığı yerlerden çekilmeyecek. Şehir içlerine kale kollar kurulacak. Dağlardaki eski karakolların yerine kale kollar kurulmuş, başarılı bir sonuç alınmıştı. Bu kez şehir kale kolları geliyor. Bölge halkı, “Asker operasyon bitince çekilir. Devlet çekildikten sonra PKK tekrar buralara gelir. Biz 7-24 bu insanlarla beraberiz” diye bir tedirginlik yaşıyor. Cizre'nin, Sur'un, Silopi'nin tekrar PKK'nın kontrolüne girmemesi için, polis özel harekatın görev yapacağı, “mahalle karakolları” kurulacak. Bölgenin terörle mücadele boyutu dikkate alınarak, bu karakollar, klasik semt karakolları olmayacak. Cizre'de, Sur'da, bekçi amcaların görev yapabileceği karakol zemini kaldı mı? Ama devletin geçici olmadığının gösterilmesi gerekiyor. Bunun için kale kollar kurulacak.
Terörle mücadelenin yoğunluğu belli bir seviyeye çekildiği andan itibaren, bölgenin yaralarının sarılması gerekiyor. Bunun için, ”kardeş şehirler” projesi gibi sivil toplum ağırlıklı modeller üzerinde duruluyor. Örneğin; Konya'nın Cizre'ye, Bursa'nın Sur'a, Kayseri'nin Silopi'ye “kardeş şehir” olarak irtibatlandırılması…
Bölgenin yaralarının nasıl sarılacağını tartışırken, Kandil çatışma sürecini derinleştirmek ve diğer alanlara yaymakla meşgul.
Haftasonu, “Özerk Bölgeler Modeli” talebinin de yer aldığı bir dizi karar aldılar.
Şehir savaşlarının yaşandığı, her gün şehit haberlerinin geldiği bir dönemde bu kararı aldılar.
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesini Silvan baskını ile sabote ettikten sonra, Silvan şehitlerimizin yüreğimizi yaktığı bir günde özerlik kararını ilan etmişlerdi.
Şimdi de, “Halk meclislerinin ilan ettiği özyönetim ilanlarını halkımızın her alanda yürüttüğü haklı ve meşru direnişi destekliyoruz” diyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanlığına aday olan Selahattin Demirtaş ise, ”Hendek Savaşları”nın en büyük destekçisi. Öyle ki, ”Bu direniş zaferle sonuçlanacak” diyor. “Barikattaki insanların elinde hafif silahlar var!” özdeyişi de Demirtaş'a ait.
Hafif silah olması onları meşrulaştırır mı?
Bir dönemler, ”Türkiyelileşme” açılımı ile yüzde 14 oy olan Demirtaş'ın tükenişine, hendeklerin içinde kaybolmasına tanıklık ediyoruz.
Kendisi HDP'nin Eş Genel Başkanı değil, sanki Kandil'in sözcüsü. Murat Karayılan'ı geçeli çok oldu da şimdiler de Cemil Bayık'la yarışıyor.
Türkiyelileşme tabutuna son çiviyi çakıyor.
Hendeklerle Kürtlerin savaşı verilmiyor tam aksine PKK, Kürtlere karşı savaşıyor. Evlerini, yurtlarını terk eden 200 bin insan Kürt değil mi?
PKK, şehir savaşlarında halkı yanına çekemedi tam aksine halkı kaybediyor.
İşte tam bu aşamada Selahattin Demirtaş'a soruşturma haberi geldi.
Demirtaş'ın, halkı sokağa çağırdığı 6-8 Ekim olaylarında 53 kişi ölmüştü.
Selahattin Demirtaş'ın arkasında durduğu hendek savaşlarında ise ölenlerin sayısı yüzlerle ifade edilir oldu.
Demirtaş bu sözleri demokrasinin beşiği olan Paris'te, Brüksel'de söyleyebilir miydi?
Bu durumda en kolay iş; Demirtaş'ın dokunulmazlığını kaldırmak, HDP'yi kapatmaktır.
Demirtaş ve özerklik açıklaması yapan heyet bunu çoktan hak etti.
Peki bu çare olur mu?
Zaten Demirtaş bizim bu tuzağa düşmemizi istiyor.
Onun için kışkırtıyorlar.
Savaşı siyasi alana taşımak istiyorlar.
90'lı yıllarda PKK'ya karşı mücadele verilirken, en büyük yanlış 2 Mart 1994 tarihinde DEP'lilerin dokunulmazlıklarını kaldırarak, Leyla Zana ve arkadaşlarını Meclis'ten alıp, Ulucanlar Cezaevi'ne koymak olmuştu.
O yıllarda Öcalan'ın karargahında görev yapan PKK'lı kadın teröristle konuşmuştum.
DEP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı gün Öcalan'ın ne yaptığını sordum.
Cevap: “Bir televizyondan diğerine geçiyor, DEP'lilerle ilgili haberleri takip ediyordu. Çok sevinçliydi. 'TC'yi tuşa getirdim, davayı dünyaya mal ettim' diyordu”.
Kürtlerin bir kısmında duygusal kopuş o zaman başladı.
PKK, ikinci büyük sıçramasını o zaman yaptı.
Demirtaş her açıklamasıyla dokunulmazlığının kaldırılmasını, HDP her eylemiyle kapatılmayı çoktan hak ediyor.
Ama ABD ve Rusya, Irak ve Suriye'de sınır komşumuz olmuşken, Suriye ve Irak yeniden şekillendirilirken bizim duygularımızla değil, ilm-i siyasetle hareket etmemiz gerekiyor.
PKK'ya bu imkanı yeniden vermeyelim.
Demirtaş'ın mağduriyet edebiyatı yapmasına fırsat vermeyelim.