“Müslümanlar olarak birbirimize karşı hangi hataları yaptığımızı veya genel duruş itibariyle ne tür hatalarımız olduğunu düşünüyorum” diyen Yeni Akit yazarı Faruk Köse, “daha kapsamlı bir çalışma için not aldığını” söylediği ‘hataları’ paylaştı. Faruk Köse, bu ‘hatalardan’ birinin “Kâfir’e ve ‘İslam düşmanı’na karşı ‘müşfik/merhametli’, Müslüman kardeşine karşı ‘şedit/acımasız’ olmak. ‘Kavga etme ihtiyacı’nı Müslüman kardeşinde gidermek” olduğunu öne sürdü.
Faruk Köse’nin Yeni Akit gazetesinin bugünkü (25 Şubat 2015) nüshasında yayımlanan, “Hatalarımız” başlıklı yazısı şöyle:
‘Hatalarımız’
“Kelime-i Tevhid”in manasında ve yorumunda bile neredeyse birbirine zıt görüşler ileri sürüp, “iman”ı puslandırmak. “İslami değerler”i, İslam’a aykırı kavramlarla tanımlayıp algıları “İslami esaslar”dan saptırmak. Söylemde “vahye göre bir hayat” istediği halde, “vahiyle terbiye edilmemiş” fert, aile, cemaat ve toplum modelleriyle yetinmek. “İslam davası”ndan söz edip de İslami hükümlere uygun yaşamayarak, “pratik”teki hataların “esaslar”da olduğu algısına yol açmak.
Bir ve bütün olmak yerine parça parça bölünüp, gruplar arasına kaynaşmayı önleyen aşılmaz duvarlar çekmek. “Ümmet birliği”ni emreden bir dine inanıp da grup grup, fert fert parçalanmak; birliğe çağırıp da ayrı bir grup oluşturmak. Kur’an “İslam kardeşliği”ni emrettiği halde, “dünyevi hırslar”, “politik tarafgirlik” vb. sebeplerle İslam kardeşliğine ihanet etmek. Müslüman olduğunu söyleyip de İslam’a göre yaşamaktan ve konuşmaktan, müslümanlarla beraber olmaktan uzak durmak. “İttifak edilen hususlar”da ortak çalışıp birliği güçlendirmek yerine, “ihtilaf edilen hususlar”ı öne sürüp ayrılığı pekiştirmek. “Müslümanların duyguları”nı istismar ederek, İslam davasını “kişisel kazanç ve servet elde etme vasıtası”na dönüştürmek. “Birlik”i sağlayacak bir model üretmek için “müzakere” etmek yerine, “ayrılık”ı getirecek basit sorunlar için “münakaşa” etmek. “Organizasyonel işbölümü”, “kollektif hareket” ve “müştereklerde ortak çalışma” yerine “bireysel” durmak ve “sorumluluk”u üstlenmemek. Aramızda tek bir sorun olsa da çözmek için bir araya gelsek, bırakın çözmeyi, onu birkaç sorun haline getirip ayrılmak. “Duyuş”ta, “düşünüş”te, “hal”de, “gidiş”te “ben” merkezli olup, “biz” olmayı becerememek; “biz”i “ben” için heba etmek.
“Kâfir”e ve “İslam düşmanı”na karşı “müşfik/merhametli”, müslüman kardeşine karşı “şedit/acımasız” olmak. “Kavga etme ihtiyacı”nı müslüman kardeşinde gidermek. Kendisi için, haksızlıklarına dahi “adalet” beklediği halde, başkalarının haklarına riayette bile adaletten ayrılmak. “Rakip”lerinin eleştirdiği davranışlarını “yakınlık duydukları” yaptığında tevil edip fazilet aramak. “Sosyal gerçeklikler”i “mekanik durumlar”a ve “kişisel kurgular”a göre “anlama”ya, “anlamlandırma”ya, “tanıma”ya ve “tanımlama”ya kalkışmak.
“Hak”kı gizlemek, “hakkı ihya” etmeye çalışanı engellemek; doğrulara, işimize gelmiyor veya “düşüncemize uymuyor” diye “sansür” koymak. Bizim gruptansa hataları doğru, karşı gruptansa doğruları hata saymak. Başka mü’minlere “haram” kıldıklarını, “yanlış” gördüklerini kendisi sözkonusu olduğunda “mübah” saymak, “doğru” kabul etmek. Kendisine istediği adaleti başkasına lâyık görmemek, başkasına yaparken “adalet” saydığı şey kendisine yapılınca “zulüm” saymak. “Yalakalık”ı “yandaşlık ve dostluk”, yanlışlarından “uyarma”yı “muhalefet ve düşmanlık” sanmak. Hatalarından vazgeçip doğruya dönecek yerde, hatalarını doğru göstermek için doğruları iptal ve imha etmeyi göze almak. Başkalarına haram kıldıklarını kendisi için helal saymak, kendisine lâyık gördüğü şeyleri başkalarına yakıştıramamak.
“Allah’ın hükümleri” varken, hayatın insan kafasının ürünü hükümlere, yasalara göre yaşanmasından rahatsızlık duymamak. Lafzen reddettiği “tağut”u fiilen sahiplenmek; tağuta küfrettiği halde “tağutlaşanlar”ı destekleyip “ortamına sığınmak.” İslami olmayan, “İslam’a aykırı bir devlet sistemi”ni, sırf “yönetim koltuğunda müslümanlar oturuyor” diye sahiplenmek. Devlet sistemi ve “hayat programı” olarak İslam yetersizmiş gibi, hayatın “demokratik mekanizma”ya göre düzenlenmesine razı olmak.
“İslam davası”nı sürdürdüğünü söyleyip de, “İslami bir yönetim” sistemi içinde yaşamaya hazırlanmamak. “İslam Devleti”ni istediği halde, “İslami Devlet sistemi”nin “kurumsal yapı”sını ve “hukuk metinleri”ni hazırlamamak. İslam davası için gerekli olan 1 yıllık, 5 yıllık, 10 yıllık, 25 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık planlar/programları yapmamak. “İslami hareket”in bugününe ve geleceğine yönelik olarak, “her alanda istihdam edilecek lüzumlu kadrolar”ı yetiştirmemek. “Kadro, sistem ve düsturlar”ı hazırlayacak yerde sadece tez elden iktidara talip olarak “yönetme hırsı”yla “hedef”ten sapmak. İslami çalışmaları “tek adam” modeli üzerine bina etmek, “etkin ve nitelikli istişare kurulu” oluşturmamak. “Plânlı bir çalışma” yerine “plânsız” ve “dış unsurlar”ı hesaba katmadan hareket etmek; tâlî hususlarla vakit öldürmek.
İslam’ı başkalarına anlatıp, kendi yaşantısından uzak tutmak; yapmadığını söylemek, emrolunmadığını yapmak. Başkalarını “Şeriat”a davet edip, kendi fiiliyatında Şeriat’tan kaçınmak; dil ile kabul ettiği Şeriat’ı fiilen reddetmek. Kur’an’ı “hayat kitabı” olarak kabul ettiğini söyleyip de, hayatını Kur’an’a yaklaştırmaya yanaşmamak. İslam’ı bir “hayat sistemi” olarak değil, her insan için lazım olan bir “ideolojik tatmin vasıtası”ymış gibi algılamak.
“Dini gerekçe”yle “politik taraf” belirlemek, ama “politik organizasyon”un çıkarı sözkonusu olduğunda “dini esaslar”ı es geçmek.
“Bilgi”ye değil “zan”na dayanmak; her hususta söz söylemeye kalkışırken, hiçbir hususta bilgi sahibi olmaya yanaşmamak. “İdeolojik gevezelik”le meşgul olup “salih amel”i ihmal ederek, “hayat”ı biçimlendirmesi gereken İslam’ı “söylem”e hapsetmek. “İlimsiz fertler”in “ihlassız ameller”i üzerine bir topluluk üretip, bundan ilim ve amel ile yükselen İslam nizamını beklemek.
“Ahiret”e iman ettiğini söyleyip, “ahiret hiç yokmuşçasına”, hayat sadece dünyadan ibaretmişçesine “hak ve adalet”ten uzaklaşmak.