Gündem

'Yatıyor olsaydık yüzde 80'imizde bel fıtığı sorunu olmazdı'

Tekel işçileri Ankara Abdi İpekçi Parkı'nda başlattıkları eylemlerine devam ediyor.

24 Aralık 2009 02:00

T24 - Tekel işçileri Ankara Abdi İpekçi Parkı'nda başlattıkları eylemlerine devam ediyor. Eylemin ilk gününde polisin biber gazı ve tanzikli suyla müdahele ettiği Tekel işçileri mücadelerinin süreceğini söyledi. Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, Tekel işçilerinin eylemlerine bir ay boyunca her cuma bir saat işe geç başlayarak devam edeceklerini açıkladı.

Ankara'daki eylemlerinde muhalefetten bazı vekillerin de desteğini alan işçiler, Başbakan Erdoğan'ın 'yatıyorlar' açıklamasına da 'Eğer yatıyor olsaydık yüzde 80'imizin bel fıtığı sorunu olmazdı' diye karşılık verdi.

10 gündür eylemlerini sürdüren Tekel işçileri, Milliyet gazetesinden Devrim Sevimay'a ne istediklerini anlattı:

Maaşın çoğunu yola verdiniz herhalde?

Hep bir ağızdan: Aynen öyle... Yemeği, yolu, her şeyi cebimizden. Bu ay elimizde hiçbir şey kalmadı, ama geleceğimiz için mecburuz.

Murat Yeşilyurt (Tokat): Ben eve 20 lira bıraktım da geldim. Okula giden iki çocuğum var, bir haftadır 20 lirayla oturuyorlar.

Arkadan bir ses: 10 lira da bende var...

E öyleyse “Gitme, ne işin var” demiyor mu eşleriniz?

Yine bir ağızdan: Yok yok, hepsi gidin, devam edin diyor.

Turan Açık: Bilakis benim eşim benle kavga etti, niye beni de götürmüyorsun diye.

Peki polisten dayak yediğinizi görünce “dönün” demediler mi?

Mehmet Baran (Bismil): Kızım dedi, “Baba ne olur gitme, seni orada dövecekler, biber gazı sıkacaklar, boğazın yanacak, gitme” dedi. Beş yaşındaki çocuk dedi bunları.

Yeşilyurt: Pazartesi geri gitmiştim, dönerken de ben, ufak çocuk bacaklarıma sarıldı, “Babacım ben de Ankara’ya gelmek istiyorum” diye. İnanın yeminle söylüyorum bunu, o kadar ağladı ki...

Ahmet Gençbay (Samsun): Zaten sadece burada değil ki bu eylem. TEKEL işçilerinin, ailelerinin olduğu her ilde irili ufaklı eylem var şu anda.

Fedai Çetinkaya (Amasya): O yüzden bizim şimdi Sayın Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’dan tek bir ricamız var. İki yıl önce hata yaptı. Başbakan’la oturup anlaştı. Ama bugün onları unutalım, yeter ki dik duruşunu devam ettirsin. Sayın Kumlu artık genel grev kararı alsın. Almazsa bugün 12 bin TEKEL işçisi yarın binlerce işçi olur.

Mehmet Bağcı (Diyarbakır): TEKEL işçisi işin başlangıcı. Dalga dalga geliyor. Haziran 15’ten sonra Karayolları, TEDAŞ, şeker fabrikaları, hepsi aynı bizim konumumuza düşecek.


Genel grev şart

Çetinkaya: Eğer şimdi bu sorunu biz aşabilirsek, onlara da çare olacağız. Genel grev şart.

Bütün işçiler grev istiyor mudur acaba?

Mithat Erkuş (Hatay): Zaten bu eylem kararını alan da biz işçileriz. Sendikalar bizim arkamızdan gelmek zorunda kaldı. Şimdi de biz diyoruz ki; biz onurumuz için geldik, sendika siz de kendi onurunuzu kurtarın, gelin hep beraber gücümüzü birleştirelim, Türkiye genelinde eylem kararı alalım. Çünkü biz bugün bu kıvılcımı ateşledik. Üzerimize nasıl geldiler, ama ona rağmen dayandık, duruyoruz.

Dönenleriniz, vazgeçenleriniz olmuyor mu?

Gençbay: Aksine her gün katılım artıyor. Bizim için ölüm kalım meselesi. 4-C olduğunda zaten her gün öleceğimize göre...

Ya genel grev kararı çıkmazsa?

Erkuş: O zaman biz yine işçi komitelerimizi kurup, gerekli eylem kararlarını biz alırız.
Hiç aranızda farklı düşünen yok mu; farklı siyasi fikirleri olan?

Topluca: Hiç öyle bir şey yok. Biz ekmeğimizin derdindeyiz. Burada siyaset olmaz.

Baran: Zaten Abdi İpekçi’de bize yapılmak istenen olay da oydu. Diyarbakır’ı ön plana çıkarıp, meseleyi siyasete çevirtmekti, ama Allah’a şükür hiçbir işçi arkadaşımız düşmedik o hataya. (“Çok doğru” diye sesler...)

Aranızda AKP'li yok mu?

Çetinkaya: TEKEL işçisinin yüzde 60’ı AKP'ye oy vermiştir. Bu açık ve net.

Cevdet Şenerman (Muş): Hele ben AKP’nin sandık görevlisiydim. Koyu AKP'liydim Önce de Refahlıydım. Başbakanımı çok seviyordum. Ama şimdi sevdiğim kadar nefret ediyorum ve o koltuktan istifa etmesini istiyorum.

Şimdi sizi arayıp da bulduk sanacaklar ama...

Şenerman: Yo, yo, benim adımı yazın, inanmıyorlarsa beni araştırsınlar, ben koyu AKP'liydim, ama haram olsun bütün emeğim. Partiden gelen bütün bayram mesajlarını bile cebimden silmişim. Doğu buraya benzemiyor. Akşama kadar ben ne kavgalarla yaşıyorum. Bir de şimdi başımıza gelene bak.

Ahmet İyimirli (Amasya): AKP Malatya’yı, Muş’u, Hatay’ı, Adıyaman’ı, Urfa’yı, her yeri sildi süpürdü, kaç tane milletvekili çıkardı. Ama o bizim oylarımızla çıkan milletvekillerinden şimdi biri bile Sayın Başbakan’ın karşısına geçip bizim haklarımızı savunmuyor.

Başbakan diyor ki “4-C kapsamında çalışırsan sana iş verelim. Hem ihbar, hem kıdem tazminatını al, gel 4-C’de çalış.” Bu öneride aklınıza yatmayan, itiraz ettiğiniz nedir?

Çetinkaya: Bir kere kıdem tazminatı zaten bizim kazanılmış hakkımız, bir lütuf değil. İkincisi de, siz 4-C’de kaç lira alındığını biliyor musunuz? Vergi iadesi dahil 680 lira. Emekli maaşı da taban 590 lira.

Şu an aldığınız rakam ne?


Tek 1 ay eksik maaş almayız

Çetinkaya: 1300 lira maaşım, emekli olunca da 1200 alacağım. Benim bundan vazgeçmemi istiyorlar.

Naci Aslan (İzmir): Üstelik bizi 12 ay değil, 10 ay çalıştıralım diyorlar. Yani aldığımız maaşı 12’ye böleceğiz. O zaman 680’inin de altına inecek.

10 ayı 11 aya çıkartabilirim diyorlar ama...

Aynı anda hepsi: Kabul etmeyiz... Tek ay bile eksik maaş almayız.

Gençbay: O 10 ay da kesin değil zaten, en fazla 10 ay diyor, ama dört ay sonra da atabilir. Daha da önemlisi 4-C’de her yıl sözleşmenizi bir daha yeniliyor. Yani bu demektir ki 10 ay çalıştırdıktan sonra büyük bir kısmın sözleşmesini yenilemeyecek, atacak.
İyi de ama gerçekten bin kişinin yapacağı iş için beş bin adam da doldurulmadı mı buralara?

Hep bir ağızdan: Doğru, dolduruldu, ama bizim suçumuz ne...

Recep Uyar (Manisa): Oy avcılığı yapan onlar... Yapmasalardı...

Çetinkaya: Kendileri iki yıldan sonra süper emekli oluyor ama...

Aslan: İşin aslı ne biliyor musunuz? Erdoğan hükümeti önlerinde, kendilerinden bağımsız ayakta duran bir güç istemiyor. Şu anda bizim buradaki meselemiz de o. Yukarıda büyükler savaşıyor, olan bize oluyor. Mustafa Kumlu TES-İŞ’ten geldi. Herkes bilir ki, Ak Parti TES-İŞ’te kuruldu, yani Mustafa Kumlu bunların kankası. Bakın ben açık konuşuyorum.

Arkadan sesler: Güzel bir noktaya değindin...

Aslan: Burada Kumlu’yla bizim bağlı olduğumuz Tek Gıda-İş Başkanı Mustafa Türkel arasında da bir kavga var. Burada Kumlu’yla gitmeyeceğini herkes görüyor. Bize ayaktakımı diyorlar, ama biz de bu beyinlerimizi saksı olarak kullanmıyoruz, kusura bakmasınlar.


Hak-İş kaybetti, biz cezalandırıldık

Çetinkaya: Bu konuyu iyi açtın arkadaş, çünkü çok önemli bir yeri atlıyorduk az kaldı. Bizim bir ay önce mahkememiz vardı. Hak-İş, Tek Gıda-İş Sendikası’ndan bizi almak istiyordu. Ama biz temyize gönderdik, Hak-İş bizi alamadı. Zaten alsaydı bu eylem bile olmazdı. Niye; çünkü Hak-İş hükümetin tam yanında. Hak-İş kaybedince biz adeta cezalandırıldık. Çünkü derhal düğmeye basılıp, bu iş hızlandırıldı.

Nereden belli düğmeye basıldığı?

Çetinkaya: E o mahkeme sonuçlanana kadar 4-C diye bir şey yoktu. Ne zaman temyize gidildi, 4-C çıktı. O ana kadar bütün milletvekilleri bize geliyordu, Akif Bey geliyordu, Avni Bey geliyordu, “Burnunuz bile kanamayacak arkadaşlar, bütün haklarınızla direkt geçiş olacak” diyorlardı.

Bağcı: Bize de Mehdi Eker kendi dedi. 3 bin 500 işçiyi ben istihdam edebilirim dedi, ama şimdi o da konuşmuyor.

Erkuş: Bize de Sayın Adalet Bakanımız geldi, aynen şunu söyledi, “Ben sizin avukatınızım, siz 4-C’ye gitmeyeceksiniz, 4-C’dekiler sizin ücretinize çekilecek. Kesinlikle mağdur olmayacaksınız.” Biz bu konuşmayı cep telefonuyla çekmiştik, CD’lerle de çoğalttık.

Peki ne öneriyorsunuz vekillere siz, sizin çözümünüz ne?

Hep bir ağızdan: Haklarımızı verdikten sonra ister bizi çöpçü yapsınlar, ister bizi başka illere göndersinler, biz razıyız. Yeter ki özlük haklarımızı gasp etmeden bizi başka bir kuruma yerleştirsinler. Biz emekliliğimizi garanti altına alalım.

Gençbay: Bizi sosyal haklarımızla diğer kurumlara versinler, fakat gittiğimiz kurumda eğer bizim statümüzdeki işçi bizden fazla maaş alıyorsa onu da istemiyoruz. Biz tam adalet istiyoruz.
İstedikleriniz olmazsa, bu işin sonu nereye gider?

Aslan: Biz açlığa yatmak üzereyiz. Yazın bunu. Açlığa yatarız. (Hemen herkesten onaylayan cümleler geliyor.)


TEKEL zarar ediyor demek için

Zaten Başbakan’a göre “yatıyorsunuz”...

Aslan: Yatmış olsaydık, yüzde 80’imiz bel fıtığı olmazdı, insaf. 25 yıldır o tozlarla yaşıyoruz en az yüzde 10’umuz akciğer kanseri.

Gençbay: O yatma nedir biliyor musunuz? İki yıldır alkolü, kibriti, tuzu özelleştirip, kapatıp, orada çalışan arkadaşlarımızı tütüne yığdılar. Sürekli doldurdular. Peki böyle doldururken o gelenlerin yapacağı bir iş olmadığını da bilmiyor muydu Başbakan? Bilerek yaptılar bunu. İki yıldır süren bir tezgâh bu. Niye ucuza tütün sattılar, niye iyi satan ürünlerin üretimini durdurdular, sırf bu duruma düşürmek, TEKEL zarar ediyor demek için.

Çetinkaya: Bakın açılım açılım diyorlar ya, alın işte size açılım. Burada hepimiz Kürdüz, Türküz, Aleviyiz, Sünniyiz, Çerkeziz... Bir çıtımız var mı? Günlerdir burada birbirimizle ekmeğimizi bölüşüyoruz, hiçbir rahatsızlığımız var mı? Niye? Çünkü biz ekmek derdindeyiz. Burada iki kelime de

Ankara halkına söylemek istiyorum: Hepsinden Allah razı olsun. Hepsi yanımızda yer aldı.

Aslan: Görseniz, hastanelik olduğumuzda ne taksiciler bizden para aldı, ne eczacılar...

Çetinkaya: Özellikle Abdi İpekçi Parkı’nda bir olay yaşandı, hepimiz ağladık: Bir vatandaş geldi, emekli maaşını almış, borçlarına dağıtmış, cebinde 50 milyon kalmış, o 50 milyonu da getirdi bizim başkanımıza verdi, “İşçi arkadaşlara çay-simit al” dedi. Ama şimdi ben size bir soru soracağım: Biz sekiz gündür buradayız, siz neredesiniz? Medya nerede? (Aynı fikirde olanlardan “Yanımızda yoktunuz” diye bir uğultu yükseliyor birden. Gerçi Ordu’daki fındık işçilerinden Adana’da pamuk çiftçisine kadar azar işitmeye alışkınız, ama bu kez biz de dayanamıyoruz...)

Peki biz atıldığımızda siz neredeydiniz? Bize baskı yapıldığında siz ne yapıyorsunuz?

Çetinkaya: Duymamışız demek ki... (Gülüşmeler, itirazlar karışık.)

Sermaye globalleşiyor de...

Aslan: Sorun bu zaten Devrim Hanım... Sermaye globalleşiyor de, emek globalleşmesini bir türlü yapamıyor.

Bu laftan sonra artık ne desek az gelir deyip teybimizi kapatıyoruz. Saat 08’i geçmiş. Güneş hafif de olsa yüzünü göstermiş, etrafta poğaça kokuları, Türk-İş’in önündeki kalabalığın arasından ayrılıyoruz. Tam giderken arkamızdan biri sesleniyor; “Bakın bir otobüs daha geldi, gördünüz mü? Bunlar da İzmir’den... Daha yolda kaç otobüs var... Biz buradayız yani, hakkımızı almadan da hiçbir yere gitmiyoruz.”