T24 - Yeni Şafak gazetesinde Yasin Doğan takma adıyla yazan AKP milletvekili ve Başbakan Erdoğan'ın Danışmanı Yalçın Akdoğan, "Taraf'ı yıllardır okuyan kişiler bugün Taraf'ın üslubunu sorguluyorsa, gazetecilik özelliğini aşarak farklı edalarla hareket etmeye başladığını düşünüyorsa, Taraf yönetiminin de kendisini gözden geçirmesi gerekmez mi? Milletin seçtiği Başbakan'ı aşağılamak, gazetecilik midir?" dedi.
Yalçın Akdoğan'ın Yeni Şafak'ta "İblis, kibirle yoldan çıktı..." başlığıyla yayımlanan (6 Ocak 2012) yazısı şöyle:
İblis, kibirle yoldan çıktı...
Şeytan'ın yoldan çıkması bilindiği gibi kendisinin ateşten, insanın topraktan yaratıldığını söylemesiyle başlamıştı. Bu ifade 'ırkçılığın' başlangıç noktası olarak yorumlanıyor. Aslında ırkçılık gibi birçok kötülüğün tetikleyicisi, kibirdir; yani büyüklük taslamak, böbürlenmek, kendini başkalarından üstün görerek herkese tepeden bakmak... Aydın hastalığı şeklinde ortaya çıkan maraz da kibirle ilgilidir. Kibir öyle bir zehirdir ki, bunun sadece makam sahiplerinde, yöneticilerde, siyasetçilerde tezahür ettiğini düşünenler yanılırlar. Kendini büyük entelektüel görenlerde, topluma hamilik taslayanlarda, milleti adam etme hevesine kapılanlarda da görülür. Bu zehir insanın damarlarında dolaşmaya başlayınca, tahammülsüzlük tavan yapar. Herkese laf söylersiniz ama kimseden laf dinleyemezsiniz; herkesi eleştirirsiniz ama eleştiriye tahammül edemezsiniz, herkesi adam etmeye çalışırsınız ama kendi adamlığınızı sorgulatmazsınız.
Eskiden askerlerin sivilleri küçümsediği, siyasetçilere hakaret ettiği, milletin seçtikleriyle dalga geçtiği şeklinde yaygın bir kanaat vardı. Şimdi demokrat postuna bürünen seçkinciler milletin seçtiklerini aşağılamayı maharet sayıyorlar. Kendisini hakikatin merkezi oturtanlar, başkalarına meydan okuma, dalga geçme, hakaret etme imtiyazının kendilerine bahşedildiğini sanırlar.
'Sorumluluk' sadece siyasetçinin değil, kendisini kanaat önderi olarak gören yazarların da taşıması gereken bir haslettir. Kürtlerin hamisi olacağım derken hem Kürtleri küçük gören, hem Türkleri adam etmeye çalışan anlayış, çiğ ve sorumsuz bir anlayıştır. Hiçbir sorumluluk üstlenmeden hariçten gazel okumak, insanı toplumsal gerçekliğin çok ötesine savurabilir. Toptancı yaklaşımlarla yapılan iyi niyetli değerlendirmeler kötü niyetli sonuçlar ortaya çıkarabilir. Toplumuna yapancılaşma ve toplumsal gerçeklikten kopuş maalesef aydınların çok sık başına gelen bir talihsizliktir.
Son günlerde yükselen gerilim durup bir düşünmeyi, nefes alıp sakinleşerek itidalli değerlendirmeler yapmayı, öfkeyle değil aklı selimle hareket etmeyi gerektiriyor. Siyaset düzleminde ortaya konulan eleştiriler giderek daha pespaye bir hal alıyor. BDP'liler cinnet geçirmiş edasıyla konuşmalar yapıyorlar. Bazı gazetelerimizde yapılan eleştiriler ise 'muhalif basın susturuluyor, basın özgürlüğü yok' diyenlere ibret olacak türden. Bazı köşeyazılarına bakıyorsunuz; demokrat duyarlılık iddiasında olan fikirler ırkçı yaklaşımlara çanak tutuyor; üslup meyhane üslubunu ve argosunu aratmıyor. Yapılan nedir? Gazetecilik mi, aydınlık mı, demokratlık mı? Hiçbirine uymuyor.
PKK'nın ceberut, cani, katil şeklinde oluşturmaya çalıştığı 'düşman devlet' algısını oturtmaya çalışmak demokratlık mıdır?
Türkleri Kürtlerin derdiyle dertlenmemekle suçlamak, milletin umumuna iftira etmekten başka bir şey değildir.
Türkiye'deki tüm bölgelerdeki insanların belki de Cumhuriyet tarihinde en fazla hassasiyet gösterdikleri depremzedelerin başında Vanlılar geliyor. İzmir'den yardım gönderenler depremzedelerin Kürtlüğüne mi baktılar? Trabzon'da kampanya yapıp yardım elini uzatanlar 'Vanlılar Kürttür sırtımızı çevirelim' mi dediler? Bu düzeyde bir ayrımcılık yapmak en basit tabirle şuursuzluktur, ne yazdığını bilmemektir.
Bunun adı açıkça özgürlüğün sorumsuzca istismar edilmesidir. Hükümetin duruşu demokratik bulunmayabilir, icraatları, politikaları eleştirilebilir. Ama kin kusmak fikir adamlığıyla bağdaşır mı?
Taraf gazetesinin 'basın tarihinde' ayrı bir yeri olacağı muhakkaktır. Ortaya konulan iddiaların ciddi soruşturmalara dönüşmesi demokratikleşme sürecinde önemli görülebilir. Ama unutulmamalı ki, basın her dönemde bu tür iddiaları gündeme getirmiş ama siyasi irade ve kararlılık olmadığından hiçbir netice alınamamıştır. Türkiye'deki demokratikleşme mücadelesi veren çevreler AK Parti iktidarının lokomotifliğinde bu sürece etki yapmaktadır. Taraf, kendisini bu süreçte önemli bir aktör olarak görebilir, okuyucuları da buna inanabilir. Taraf'ın farklı bir renk, farklı bir ses olması, elbette bir zenginlik olarak değerlendirilebilir. Bazı yazarların hakaret ve saldırganlığını samimi duygusallıkla izah eden Taraf okuyucuları bile birkaç gündür yazılanların, kibirden kaynaklı tahkire dönüşmesinden dolayı artık işi tevil edemez hale geldiler.
Taraf'ı yıllardır okuyan kişiler bugün Taraf'ın üslubunu sorguluyorsa, gazetecilik özelliğini aşarak farklı edalarla hareket etmeye başladığını düşünüyorsa, Taraf yönetiminin de kendisini gözden geçirmesi gerekmez mi? Milletin seçtiği Başbakan'ı aşağılamak, gazetecilik midir? Hiçbir eleştiriye tahammül edememekten büyük bir kibirlenme olur mu? Politikalarını beğenmediğiniz bir Başbakan'a hakaretler yağdırmak, hangi demokratlıkla telif edilebilir? Fikir de, üslup da, seviye de tartışmalı hale geliyorsa, orada durup bir düşünmek ve özeleştiri yapmak gerekmez mi?
Eleştiri olmadan, farklı fikirler çatışmadan doğru yolu bulamayız, ama lütfen aklı selimi kaybetmeyelim...