Oral Çalışlar
(Radikal, 18 Şubat 2012)
Devlet; şiddetle düşünce arasındaki sınıra dikkat etmekle yükümlüdür. Bazı çevreler bu sınırı algılayamayan, toplumsal talepleri anlamayan ve enerjilerini ‘tutuklama’lara odaklayan bir bakış açısı sergiliyorlar.
PKK’yı dağdan indirmeye çalışan MİT yöneticilerinin bile tutuklama kampanyasının hedefi haline gelmesi, bu ‘tırmanış’ın anlamsızlığını ortaya koydu.
Hasan Cemal Milliyet’teki dünkü köşesinde BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın mektubunu yayımladı. Demirtaş’ın verdiği bilgiye göre sırf KCK davalarından tutuklu ve gözaltında olanların sayısı 6300. Başka siyasi tutuklamaları da katmamız halinde, neredeyse 10 bine yaklaşan bir rakama ulaşmamız mümkün olabilir.
Tutuklulara sohbet hakkı
Geçen ay Büşra Ersanlı’yı ziyaret için gittiğimiz Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’nde son tutuklamalar sonrasında tutukluların yer yokluğu nedeniyle yatacak yer bulamadıklarını fark ettik.
Ankara Sincan Kapalı Cezaevi’nden yazan Gülsüm Yıldız şunları söylüyor: “2007 Ocak ayında çıkarılan genelgeyle tutukluların haftada 10 saat 10 kişiyle sohbet hakkı olduğu bildirildi. Cemil Çiçek ilerde bunun 20 saate de çıkarılabileceği sözünü verdi. Sincan’da bu haftada 5 kişi ve 3 saat olarak uygulanıyor...”
Yasemin Karadağ’ın mektubu
Bakırköy’de kalan Yasemin Karadağ da sağlık sorunlarını yansıtan mektubunda şunları söylüyor: “Size kendimden bahsedeceğim. Ancak bilin ki, hasta tutsaklar olarak yalnız değilim. 42 yaşındayım. 7 aydır Bakırköy Hapishanesi’nde tutukluyum. Tek böbrekliyim. Böbreğimin birini, gençlik yıllarımda hapishanede kaybettim. Kalan tek böbrek de yüzde 18 çalışıyor.
Doktorun söylediğine göre zorlandığı için bu oran daha da düşmüş. Yani kronik böbrek yetmezliği olan bir hastayım. İleri derecede kansızlık var. Serumla demir takviyesi yapılıyor ve kan yapıcı iğne vuruluyorum. İyi beslenmem gerekiyor. Ancak hapishane koşullarında sağlığıma uygun diyet yapamıyorum.
Böbreğin süzemediği zararlı maddeler, kemiklerde birikiyormuş. En ufak bir çarpma, burkulmada kemiklerim kırılabilirmiş. Zaten kemik erimesi de var. Ben bunları öğrenene kadar, hapishaneden hastaneye gidişte iki kez saldırıya uğradım. Yerlerde sürüklendim, çuval gibi ringin hücresine atıldım.
Düşünebiliyor musunuz, yüzüme yumruk yedim, yerlerde sürüklendim ve işkenceyi doktor sadece izledi.
Yüksek tansiyon hastalığına bağlı beyin kanaması geçirmiş biriyim. Beni ameliyat eden doktorumun ve arkadaşlarımın anlatımından biliyorum; ölümden dönmüşüm...
Hapishanede hastalığım her geçen gün daha da ilerliyor. Çok geç olmadan, benim de bir hastanenin ‘mahkûm koğuşu’nda adım adım ölüme yaklaşmamam için sesimi duymanızı istiyorum. Merhamet dilenmiyorum. Yargılanmayayım da demiyorum. Tutuksuz yargılasınlar. Nasıl bir hukuksuzluk, pervasızlık altında tutuklandığımı, hukukun, adaletin nasıl çiğnendiğini tartışmıyorum bile.
Ben de hayatın içinde olan her şeye dokunmak istiyorum. Duyun sesimi ve destek verin. İstediğim sadece bu. Çağlayan Adliyesi’nde 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 28 Şubat saat 10.30’da duruşmam var... bekliyorum.”
Acilen tartışmamız gereken belki de her şeyden önce Yaseminlerin cezaevi dramı...