Gündem

Yasemin Çongar: PKK'nın ahlaksız, korkak ve akılsız eylemi

Yasemin Çongar, Tunceli'de halı sahada top oynayan polislere saldırı düzenleyen PKK'nın eylemi için, "hlaksızlık ve korkaklıkla olduğu kadar akılsızlıkla da malul bir ey

07 Eylül 2011 03:00

T24 - Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar, Tunceli'de halı sahada top oynayan polislere saldırı düzenleyen PKK'nın eylemi için, "ahlâksızlık ve korkaklıkla olduğu kadar akılsızlıkla da malul bir eylemde bulunduklarının farkında değildiler elbet. Farkında olan yapmaz, yapamaz" dedi.


Yasemin Çongar'ın Taraf gazetesinde "Gerilla, devlet, ahlak..." başlığıyla yayımlanan (7 Eylül 2011) yazısı şöyle:



Gerilla, devlet, ahlak...


Hatırlanacak olaylar vardır. Hayat gailesi yetmez unutturmaya; hafızalardaki kireçlenme yetmez; zamanın panzehiri yetmez. Onlardan biriydi bu. Zalim olduğu kadar rezil bir eylem; kanlı olduğu kadar katranlı bir leke. Silinmez.


Dünya gerilla hareketleri tarihinde tek başına hacimli bir bölüme konu olmayı hakeden PKK, sadece kendine ayrılan faslın değil, bir bütün olarak gerillacılığın da en kara sayfalarından birini yazıverdi bu eylemle. Dersim’de, arkadaşlarıyla top oynarken PKK’nın uzun namlulularla taradığı 27 yaşındaki komiserle, onu seyrederken kurşunlanan 24 yaşındaki öğretmen eşinin cenaze törenlerinden görüntülere baktım az önce. Onları öldüren, yaşları muhtemelen onlardan da küçük PKK militanlarını düşündüm. Ahlaksızlık ve korkaklıkla olduğu kadar akılsızlıkla da malul bir eylemde bulunduklarının farkında değildiler elbet. Farkında olan yapmaz, yapamaz.


Ya onlara “Şu halı sahayı basın, oradaki şortlu adamları, onları seyreden kadınları öldürün” emrini veren gerilla komutanı? Cesaretten, ahlaktan geçtim; hangi akılla verdi o emri?


Bir cevabı var elbet. PKK’nın şiddeti tırmandırmasının arka planında bir “akıl” var. Bence, Kurtuluş Tayiz’in bu sayfada birkaç kez işaret ettiği “akıl” bu: Örgütün dağdaki liderleri, savaşın kendileri açısından hezimetle bitmemesinin yolunu, daha şiddetli bir savaşta görüyorlar bugün. Daha fazla savaş, daha kanlı savaş; orduyu sınır dışına, daha da beteri, bu konuda kendi sicili de katran karası olan bir devleti bir kez daha “terörizme” çekecek bir savaş. Böylece, “TC” tabir ettikleri devletin askerine, polisine yeni kayıplar verdirecek; artık TC’nin mücessem hali saydıkları AKP ile Kürt halkının arasını açacak; şehirlerde tırmanması muhtemel etnik husumetle, Kürtleri biraz daha çaresiz, örgüte biraz daha muhtaç hale getirecek bir savaş... Ancak böyle bir savaşla, “statü” kazanacaklarını ve dağdan “muzaffer” ineceklerini sanıyorlar galiba.


Şimdi Ankara’da, askerî vesayeti önemli ölçüde geriletmiş bir toplumsal dinamik sayesinde ayakta duran, ömrü de o dinamiğin büsbütün gerisine düşmemesine bağlı sivil bir iktidar var. Bakın “iktidar” diyorum, hükümet değil. Ve o iktidar da, “savaş” kararı aldı! Başbakan Erdoğan’ın, Apo bizzat “Tarihî bir anlaşmanın eşiğindeyiz” diye mesaj verirken, PKK’nın şiddeti tırmandırmasına duyduğu “makul” öfkeyi, hiç de “makul olmayan” bir kararla, askerî ağırlıklı bir stratejiye tahvil ettiğinin işaretleri çok. Birçok yorumcu, “Tarihimizde ilk kez siviller ‘savaş’ kararı aldı” diye yazdı; okumuşsunuzdur. Tabii, bolca “1990’lara mı dönülüyor” sorusu da soruldu; eski ve işlemediği defaatle kanıtlanmış yöntemlere sığınmanın saçmalığı vurgulandı.


Bunun “saçmalık” olduğu kesin. Savaşı savaş değil, siyaset bitirecek. Asker, polis, öğretmen, gerilla, korucu, çoban, imam –hepsi benim için bir– bu diyarın çocuklarının daha fazla ölmesine dayalı bir çözüm yok. Bunu biliyorum.


Ama Ankara’da bir paradigma değişikliği olduğunu da seziyorum. Doğrusu, önce önemsemedim bu değişikliği; şiddete yol verdiği için, “olumlu” sayılabilecek yanını da görmezden geldim. PKK’nın Dersim eylemi ise, bir ihtimali belirginleştirdi zihnimde; bu paradigma değişikliğinin, sadece Ankara’nın iradesi ile değil, PKK’nın akılsız “aklının” da yardımıyla, savaşın lanetlik özünü olmasa bile, sonucunu değiştirmesi ihtimali bu.


John Boyd’u bilir misiniz? Amerikalı bir pilottu ve Gödel’in, Heisenberg’in teoremlerine, termodinamiğin yasalarına dayanan bir savaş teorisi geliştirmişti. Kitabı yoktur. Teorisini anlattığı slaytlarının bence en büyük katkısı, gerillayla savaşan devletleredir.


Boyd, “ahlak”ı yüceltir; hükümetin, gerilla gücünü kendi bağrından çıkaran toplumsal grupla yakınlaşmasını, onların haklarını savaşın dinamiklerinden bağımsız olarak gözetmesini, ihtiyaçlarını karşılamasını öngörür. “Gerillayı askerî değil, ahlaki üstünlük yener” der. Gerilla örgütünün, kendi toplumsal tabanına yönelik “zulüm, adaletsizlik, yolsuzluk, baskı, inkâr” olarak gösterebileceği uygulamaların sonlanmasını önerir. Güvenlik güçlerinin savaş esnasında, sivil halkı karşısına almamasını, devletin “terör” uygulamamasını şart sayar.


Boyd’un slaytlarının Ankara’da izlendiğini biliyorum. Bilmediğim bu slaytlardaki tavsiyelerin, Ankara’nın “yeni” savaşında ne ölçüde uygulanacağı... Yine de,


“Ret ve inkâr bitti, asimilasyon da bitecek" diyen, gerilla örgütünün mahpus lideriyle “nitelikli” görüşme yapan, Kandil’de yedi sivili öldürmediğini kanıtlamak için kılı kırk yaran bir zihniyet, Boyd’un tavsiyelerine çok da uzak görünmüyor.


Düşünün bir; ya “Erdoğan’ın savaşı,” TC’nin otuz yıllık savaşından farklı olursa? PKK’nın alıştığı ordu, çatışmanın devamında çıkarı olan, savaşı bitirmeye çalışmayan, uzatarak vesayetini sürdüren bir orduydu. PKK’nın alıştığı savaş, karşı tarafta ihmal, gaflet ve hatta hıyanetin hâkim olduğu “şike” bir savaştı. PKK’nın alıştığı devlet, “terörist” bir devletti; sivilleri öldürdüğünde hesap vermeyen, Kürt kadınlarına, Kürt çocuklarına zulmeden, Kürt erkeklerini toplu mezarlara gömen bir devletti.


Ya şimdi bu değişirse? Dersim’de top oynayan polislerle bir kadını öldüren gerilla “aklı” ya gerçek bir savaşı ahlaken kaybetmenin eşiğine gelirse?