Gündem

Yasemin Çongar: Devlet de PKK da çözüme niyetli

Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı yazarı Yasemin Çongar, 'Devlette de, örgütte...

21 Eylül 2011 03:00

T24 - Yasemin Çongar, Uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG) Kürt raporunun herkes tarafından okunması gerektiğini vurguladığı yazısında, rapora ilişkin "Devlette de, örgütte de siyasi bir çözüme niyetli" değerlendirmesini yaptı.

Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Çongar'ın "Bomba ve zihinsel atılım" başlığıyla yayımlanan bugünkü (21 Eylül 2001) yazısı şöyle:


Yazsonu güneşinin cömertçe aydınlattığı güzelim eylül sabahının vahşi ölümlerle kararıvermesine şaşırmamak ne korkunç… Alevlerle boyanan buzlu camın karşısında, dehşetin soğuk bilançosunu öğrenmeyi beklerken, insanın içinden dökülen duanın ölümlerin sebebine odaklanması ne tuhaf.

Şaşırmadım ve dua ettim: “Ne olur saldırı değil de bir kaza olmuş olsun. Bu bir PKK eylemi olmasın…”

Saatler geçtikçe anlaşıldı ki, Devlet Mahallesi’nde hedef yine toplumdu dün. Başkentin, “resmi” trafiğin aktığı atardamarlarından birinde yaşanan vahşet,Taraf Ankara Bürosu’nun haberine göre, bomba yüklü bir aracın uzaktan kumandayla patlatılması sonucu gerçekleşti; kurban yine sivillerdi. PKK’dan gelen ilk ses “Biz yapmadık” diyordu ve ben, sonradan TAK’ın üstlendiği 2007 Anafartalar Çarşısı saldırısını hatırladıkça güvenim büsbütün kırılganlaşsa da, bu sese inanmak istiyordum.

Gözüm bombadayken, Uluslararası Kriz Grubu’nun (ICG) Kürt raporu düştü elektronik posta kutuma. ICG, malum, Washington-Brüksel merkezli, kurucuları arasında Morton Abramowitz ve George Mitchell gibi tanıdık isimler olan, daha önce Açe, Nepal, Sudan gibi yerlerde çatışmaların sona ermesi için bilfiil arabuluculuk dahil önemli rol oynayan bir kuruluş.

Vakitli, kapsamlı, büyük buluşlar ve iddialı tekliflerden ziyade makul ve uygulanabilir öneriler yapan bir rapor bu. Görünen köyün, en azından demokrat zihniyete sahip Türklerin ve Kürtlerin ne zamandır gördüğü köyün kılavuzu bir bakıma.

Devlette de, örgütte de siyasi bir çözüme niyetli herkes, “PKK’nın Silahlı Mücadelesine Son Vermek” başlıklı bu raporu okumalı bence. 2009’da “demokratik açılım” sayesinde, Kürt meselesinde tarafların çatışmaları bitirmeye hiç olmadığı kadar yaklaştığını hatırlatan ve Habur’dan itibaren ters yöndeki gelişmelerin dökümünü veren rapor, “2011’in sıcak yazı” diye tarif ettiği son şiddet dalgasını durdurmak, silahı merkeze alan geçmişe geri dönmemek, yeniden siyasi çözüme odaklanmak için örgüte de devlete de çağrı yapıyor.

ICG, çağrısının adresinin öncelikle “zihinlerimiz” olduğunun da farkında: “Son zamanlardaki şiddet göz önünde bulundurulduğunda, olumlu bir dinamiğe geri dönmek için iki tarafın da zihinsel olarak somut ve stratejik bir atılım yapması gerekiyor.”

“Yeniden şiddet sarmalına kapılmaya direnin” diyor ICG; şiddet bir “tercih” zira ve bu tercih vaki olduğu sürece, demokratik çözüm bize uzak bir ufukta duracak.

ICG’nin, “Türkiye’deki Kürtlerin milliyetçi hareketi” diye adlandırdığı ve Abdullah Öcalan’ı, PKK’nın dağ kadrosunu, BDP’yi, DTK’yı içine kattığı kesime çağrısı “şiddeti bırak, Meclis’e gel” diye özetlenebilir. Şu satırlar önemli:

“Türkiyeli Kürt milliyetçi hareketi, PKK’nın saldırılarına son vermesinde, ateşkese dönmesinde, silahsızlanmaya ve nihayetinde militanların yeniden topluma kazandırılmaya hazırlanmasında; bu arada örgütün K. Irak’taki üs ve mevzilerini sivil bölgelerden uzak tutmasında ısrar etmeli. Türkiyeli Kürt milliyetçi partiler, yasal kanallardan çalışacaklarını kamuoyu önünde taahhüt etmeli ve: a) Boykotu bitirip ve milletvekillerinin meclise girmesine izin vermeli; b) Evrensel haklara ulaşmak ve belirli bir etnisiteyi kayıran ayrımcı ifadeleri çıkarmak amacıyla anayasal ve yasal reformlar konusunda şevkle çalışmalı; c) Türkiye’nin batısındaki kamuoyunu alevlendirecek açıklama ve eylemlerden kaçınmalı; d) Demokratik açılımın yeniden başlatılması için AKP ile birlikte çalışmalı; taş ve Molotof kokteylleri atmak da dahil gösterilerde şiddet kullanmaya son vermeli.”

Tabii, şiddete karşı çağrıdan Ankara da payını alıyor: “Türk makamları, K. Irak’taki PKK kamplarını havadan bombalamaktan kaçınmalı ve halkın karadan harekât baskısına direnmeli veya böylesi bir harekâtın Iraklı ve diğer uluslararası müttefiklerle eşgüdüm halinde yapılmasını ve sivillerin ve sivil bölgelerin vurulmasından mutlaka kaçınılmasını sağlamalı. PKK militanlarını mümkün olduğunca canlı olarak ele geçirmeyi amaçlayarak, silahlı muhaliflere karşı askerî yaklaşımdan uzaklaşarak kanunları uygulayan bir yaklaşımı benimsemeli; kapsamlı bir af program hazırlamalı; eski militanların rehabilitasyonu için programlar hazırlamalı; güneydoğudaki protestolarda görevli polise şiddet içermeyen yöntemler konusunda eğitim vermeli; ve çatışma kapsamındaki tüm cinayetleri ve zulmü tam olarak araştırmalı.”

Raporun başta anayasa olmak üzere, bütün yasalardan ve mevzuattan etnik ayrımcılık iması içeren ifadelerin çıkarılması; KCK tutuklamalarına temel oluşturan Terörle Mücadele Yasası’nın değiştirilmesi; yüzde 10 barajının düşürülmesi; BDP ile diyalog önerileri de yine öncelikle hükümete yönelik. Belki en önemlisi, iki tarafa da yapılan “dil” çağrısı. ICG hükümete, “Türkçeyi eğitimde ilk ve resmî dil olarak korurken yeterli talebin olduğu tüm okullarda Kürtçenin kullanımını yasallaştırın. Belediye ve illerde Kürtçe belge ve hizmetler sunulmasına imkan tanıyın” diyor. Sonra, Kürt milliyetçilerine dönüp, ekliyor: “Kürtler açısından sorunun Kürtçe yaygın eğitime bir an önce geçilmesi değil, Kurmançi ve Zazaki lehçelerinin resmen tanınması ve öğretmenlerin bu tür ana dilleri okullarda kullanabilmeleri olduğunu vurgulanmalı.”

Dışarıdan buyuran, tepeden inmeci bir yaklaşım değil bu. Türklerle ve Kürtlerle konuşarak, devletin ve örgütün nabzını tutarak hazırlanan rapor, Suriye’deki kaosun ve ABD’nin Irak’tan çekilme takviminin, PKK’yı dağdan indirme hedefini dünya için de daha bir “elzem” kıldığını akılda tutarak, gerçekçi sınırlar içinde, uygulanabilir öneriler yapmış. İş, öncelikle zihinlerimize düşüyor.