Yargıtay Onursal Daire Başkanı Hamdi Yaver Aktan, kurgu davaların hemen bitmesi gerektiğini belirterek, "Terör örgütü olan cemaati önceden görmüştük. Tehlikeyi gerçekleşmeden önce görmek zorundaydık. Yapılan hukuksuzluklara karşı durmak hukuk devletine, yargı bağımsızlığına sahip çıkmaktı. Bir bakıma “yanlışı delillerle çürütmek” gerekiyordu “entelektüel ahlaksızlığı yüreklendirmemek için...” dedi.
Cumhuriyet'e konuk yazr olan Aktan, "Artık beklenti, kurgu davaların bir an önce bitirilmesidir. Hukuk devletinin gereği budur. Hukuk devleti ilkesi savunma konumuna düşürülmemeli. Yargıçlarımız bağımsızlık ruhu ve bilinciyle hareket ederek bir an önce ülkemizi kurgu davalardan arındırmalıdırlar" ifadesini kullandı.
Aktan'ın Cumhuriyet'te yer alan söyleşisi şöyle:
1961 Anayasası ile Cumhuriyetin niteliklerinden sayılan hukuk devleti ilkesi oldukça yeni bir kavramdır. İlk kez 19. yüzyılda burjuva (kentsoylu) toplumunun, mutlak monarşilerin güce dayanan devletine karşı savaşımından doğmuştur. Görülüyor ki, ‘hukuk devleti’ kavramı kentsoylu toplum ile ilişkilidir.
Kentsoylu toplumdan; ekonomik ve bu ekinsel alanlarda bireyin özgürce karar verme ve yaratabilme sürecinin düzenlenmiş olması ile mülkiyet ve eğitim hakkının öne çıktığı toplum anlaşılmalıdır. Bu bağlamda, belirtilmelidir ki kentsoylu toplum önceler sosyal, buna bağlı olarak da hukuk devleti kavramı siyasal savaşım kavramlarıydı. Giderek hukuk devleti, hukuksal tasarımların ve değerlerin yararına güvenceler sistemi anlamına geldi!... Gerçekten de 19. yüzyılda devlet ve hukuk arasındaki ilerici-özgürlükçü ilişkiler anlayışı, 18. yüzyılın baskıcı devlet anlayışına kendisini kabul ettirdi.
Hukuk devleti
Aydınlanmanın temel noktasını, insanların bizzat kendilerinin sorumlu oldukları vesayet durumundan çıkmalarında gören Kant (1), kişilerin özgürlük içinde gelişebilmeleri için devletin de hak ve adalete uygun, doğruluk, dürüstlük içinde hareket etmesi gerektiğini belirtmiştir. Büyük hukukçularımızdan Sıddık Sami Onar da “Milletlerin hukuka ve kanunlara inançlarının sarsılmasının en büyük sebebi bunların bizzat devlet veya kendilerine inanılan insanlar tarafından ihlal edilmesi, bozulmasıdır... (2)” diye yazmamış mıydı?
Ahlakın Metafiziği’nde Kant, hukuk devleti kavramını kullanmamıştır. Ne var ki düşlediği ve önerdiği devlet, sonradan hukuk devleti ismini alandan farklı değildir. Daha sonra gelen gerek muhafazakâr ve gerekse liberal devlet kavramları arasında hukuk devleti kavramında oydaşma sağlandı. Özellikle 19. yüzyılın ortalarından itibaren ve 20. yüzyılda hukuk devleti ilkesine güçlü, sağlam ve içten bir bağlılık gelişti. İçeriği dolduruldu; zenginleşti: Yasama, yürütme ve’ yargı erklerinin birbirinden ayrıldığı erkler ayrılığı, yargıcın davranış ve kararlarına yukarıdan ve dışarıdan gelebilecek her türlü etkinin kalktığı mahkemelerin bağımsızlığı, yasal bir temeli olmayan her türlü yönetsel müdahalenin etkisiz kılındığı idarenin yasallığı, hukuka aykırı her yönetsel müdahaleye karşı bağımsız mahkemelerde dava açma olanağının sağlandığı yargısal koruma ve devletin akçalı sorumluluğu... (3)
Hukuk devleti ilkesi hiçbir zaman savunma kavramına düşürülmemelidir. Ayrıca klasik olarak anılmasının yanıltıcı olduğu göz önünde bulundurulmalı. Yaşamayan ve geçmişte kalanın klasik olarak nitelenmesi karşısında, sınırsız taraftarının bulunduğu, demokratik devletin en önemli göstergelerinden olduğu gözetildiğinde hukuk devleti kavramının güçlü bir gelenek (4) olduğu kabul edilmelidir.
Hukuk kavramı
Güçlü geleneğin sürdürülebilmesi, içeriğinin gelişen insan hakları kavramıyla güçlendirilebilmesi için erkler ayrılığı ilkesi ışığında yargının bağımsız ve yargıcın güvenceli olması gerekmekte. Uluslararası denetim organlarının ve bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin yargısal kararlarının iç hukukta sonuç doğuran kararlar olduğu da unutulmamalı. Bağımsız yargı ve güvenceli yargıç evrensel çapta çağdaş ve saygın devlet olmanın göstergelerindendir.
Yargıcın giydiği giysi (cübbe), iç bağımsızlığını simgeler; baskı altında çalışmaya zorlanamaz. Baskıya da boyun eğmemelidir. (5)
Ülkemiz; çok yakın bir geçmişte Yargıtay Kararıyla (6) Terör Örgütü olduğu kesinleşen bir cemaatin “Karargâhından” emir alan “yargıçlar” gördü. Hazırlanan iddianameler ve yazılan kararların nerelerde hazırlandığı mutlaka ortaya çıkarılmalıdır.
Geçmiş yüzyılın başında Rusya’da Temyiz Mahkemesi Başkanı Kraşeninnikov, Kerenski’ye“Bu siyasi davalarda güdülen amacın adaleti gerçekleştirmek olmadığını anlamış olduğunuzu umarım” diyor ve devam ediyordu: “Savunduğunuz kimselerin hak saydıkları şeyler benim için suçtur” (7) Dahası gizli polis “Biz birini tutuklamışsak, suçlu oldu için tutuklamışızdır. (Polisin) tutukladığı birisinin suçsuz olabileceğini düşünmek ayrıca suçtur”(8) diyordu.
Toplumun tepkisi
Cemaatin karargâhından emir alanlar tarafından, düşman ceza hukuku uygulamasıyla Cumhuriyet ve kurumları çökertilmek istenmiştir. Kurgu davalarla bağımsızlık ruhuyla dolu askerlere, yazarlara, gazetecilere, düşünürlere, akademisyenlere “biz suçlu dediğimiz için suçlusunuz, sizi savunanlar da suçludur” denilmiştir. Ayrılıkçı terör örgütünün en önemli hükümlülerinden birisi gizli tanık yapılmış, aynı silah iki yerde bulunabilmiş(!),;donanmasıyla uzak denizlerden mahkemeye gelen bir amiral “kaçma şüphesiyle’’(!), askerlerimizin başına çuval geçirme olayından sonra ABD’de resmi görüşmelerini yapmadan “biz de bunu not ettik”diyerek geri dönen bir büyük generalimiz ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmay Başkanı terör örgütü yönetmek kurmaktarî (!) tutuklanabilmişlerdir. Örnekleri çoğaltmak mümkün... Emirle görev yapan yargıçların neler yapabileceğini göstermek için bir iki örnek yeterli. Toplumun tepkisi ise yetersizdi! Çünkü operasyon medyasıyla “...tutuklananların suçsuz olabileceğini düşünmenin ayrıca suç olabileceği” algısı yaratılmıştı.
Önceden gördük
Bu sahifelerde önceki yıllarda bütün bunları yazdık. Yargıya ve özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na önlem alması gerektiğini “Anlatılan senin hikâyendir” (9) özdeyişi ile anımsattık. Çünkü terör örgütü olan cemaati önceden görmüştük. Tehlikeyi gerçekleşmeden önce görmek zorundaydık. Yapılan hukuksuzluklara karşı durmak hukuk devletine, yargı bağımsızlığına sahip çıkmaktı. Bir bakıma “yanlışı delillerle çürütmek” gerekiyordu “entelektüel ahlaksızlığı yüreklendirmemek için...”
Artık beklenti, kurgu davaların bir an önce bitirilmesidir. Hukuk devletinin gereği budur. Hukuk devleti ilkesi savunma konumuna düşürülmemeli. Yargıçlarımız bağımsızlık ruhu ve bilinciyle hareket ederek bir an önce ülkemizi kurgu davalardan arındırmalıdırlar.