Hasan Cemal
(Milliyet, 4 Nisan 2012)
Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç’ın yerinde uyarılarına kulak vermekte yarar var: ‘Siyasetin yargıyı kuşatması’na izin vermeyelim; ‘yeni vesayet odakları’nın sahneye çıkmasına hayır diyelim.
Kimselerin itiraz edemeyeceği genellemeler ya da genel doğrular vardır, söyledin mi herkes katılır.
Demokrasi dersin, herkes demokrasiden yana çıkar, elbette demokrat olduğunu söyler.
Hukuk devleti dersin, insan hakları, özgürlükler dersin, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı dersin, itiraz eden pek olmaz.
Ama bunlar genellemedir.
Genel doğrulardır.
Güzel ama soyut lafları bir yana bırakıp da, bazı somut konulara girmeye başladığında işin rengi değişir.
Kim demokrat, kim değil, o zaman ortaya çıkmaya başlar.
Hukuk devletini gerçekten kimin isteyip kimin istemediği ancak somut örnekler ve tartışmalarla anlaşılır.
Kısacası:
Lafazanlık devreden çıkınca neyin ne olduğu daha iyi ortaya çıkar.
Niye bu kadar uzun bir giriş?..
Eski deyişle girizgah...
Ankara’da düzenlenen Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu’ndaki bazı konuşmalar dolayısıyla böyle bir giriş yapıyorum yazıma.
Sempozyumda yüksek yargının verdiği bazı sesler, demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından olumlu.
Her ne kadar birtakım genel doğrulardan, soyut genellemelerden oluşsalar da, üzerinde durulmayı fazlasıyla hak ediyorlar.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç diyor ki:
“Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi, bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz.”
Diyor ki:
“Yapılacak reformların, geçmişten intikam aracı olarak kullanılması gibi bir yanlışlığa düşülmemelidir.”
Diyor ki:
“Aktörleri değişmiş yeni vesayet odaklarının oluşmasına imkân vermeyen samimi değişimlere inanmak istiyoruz.”
Kılıç ayrıca, yargıcın tarafsızlığının sağlanamaması, mesleki eğitimdeki eksiklikler, evrensel değerlere uzaklık gibi nedenlerin uygulamada, toplumu ikna edebilecek güçlü kararların çıkmasına imkân vermediğini söylüyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, yeni vesayet odakları ve yargıyla siyasetin birbirini kuşatmasına ilişkin sözlerini, toplantı sonrası Fikret Bila’nın sorularını yanıtlarken şöyle açıyor:
“Benim vermek istediğim temel mesaj, yasamanın da, yargının da, yürütmenin de, yürütme içindeki kuruluşların da kendi sınırları içinde kalmaya özen göstermeleridir, sınırlarını bilmeleridir.”
Bunlar tümü genel ama yerinde uyarılar. Geçmişten çıkarılmış isabetli, doğru derslerin ürünü olan uyarılar.
Yargı bir zamanlar askerin daha çok son savunma hattı gibi davranarak bu ülkede demokrasi ve hukukun gelişimini kösteklemişti.
Askeri vesayet ise demokrasinin birinci sınıflığa terfi etmesini engellemişti.
Bunun tatsız örnekleri o kadar çok ki.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç’ın yerinde uyarılarına kulak vermekte yarar var.
Bir:
Bu defa ‘siyasetin yargıyı kuşatması’na izin vermeyelim.
İki:
‘Yeni vesayet odakları’nın sahneye çıkmasına hayır diyelim.
Demokrasi ve hukuk devletinin tüm kural ve kurumlarıyla yerli yerine oturması için yakın geçmişten dersler çıkarmak ve almaktan başka çaremiz yok.