Gündem

Yalçın Akdoğan: PKK 7 kocalı Hürmüz'e döndü

'Özellikle son dönemde yaşanan bölgesel gelişmeler sonucu PKK, adeta yedi kocalı Hürmüze dönmüş, tam anlamıyla taşeron bir örgüt haline gelmiştir.'

24 Ağustos 2012 22:22

Yalçın Akdoğan

 
Star/24 Ağustos 2012
 
 

Devlet şantaja boyun eğmez

 
 
Sivil kayıpların doğuracağı tepkiyi savuşturmak isteyen PKK’nın Gaziantep saldırısını üstlenmemesi üzerine farklı yorumlar yapılıyor. Oysa terör olgusu dünyanın her yerinde aynıdır. Terörün dini imanı yoktur, terör örgütlerinin en temel vasfı kutsal tanımayan bir vahşet ve cehalet içinde olmalarıdır. ‘Amaca ulaşmak için her yol mubahtır’ felsefesiyle hareket eden her oluşum, büyük vicdansızlıklara imza atar. Bu El Kaide için de geçerlidir, mezar evlerden hatırladığımız Hizbullah için de, Marksist Leninist ve ırkçı bir örgüt olan PKK için de... Sadece kendi varlığını ve kendi amacını kutsayan silahlı veya silahsız her örgüt insanların canıyla, onuruyla veya şahsiyetiyle oynar, vicdanları yaralayan işler yapar.
 
Dünya genelinde son dönemlerin en vahşi, cahil ve gözüdönmüş terör örgütü olan PKK da böyle bir insaniyetten sukut çizgisinde hareket etmektedir. Lider diye kutsallaştırdığı kaba-saba bir adamın yalan yanlış söylemlerini rehber edinen bir örgütün akıl tutulması yaşaması son derece doğaldır. Böyle bir yapıdan makul ve rasyonel bir beklenti içine girilmesi tuhaf olur.
 
Sürekli dezenformasyon yapan bir terör örgütünün doğru söylemesini beklemek ise çok komiktir. Örgüte yandaş yazarlar, PKK’nın sivillere yönelik ‘sistematik bir saldırı’ içine girmediğini, sadece güvenlik güçlerine saldırdığını söylüyorlar. Bir nevi bu tür kayıpları, ‘istenmeyen zayiat’ gibi yorumluyorlar... Güngören, Kumrular ve Gaziantep gibi birçok katliam, PKK’nın hiç de böyle bir derdi olmadığını, bilinçli bir şekilde sansasyonel eylemleri tercih ettiğini gösteriyor.
 
***
 
Bu noktada iki hususu vurgulamak durumundayız:
 
Birincisi, hedef seçerek veya seçmeyerek sivillerin ölümüne sebep olan her eylem doğrudan sivillere savaş açmak anlamına gelir. Terör örgütleri ise bu konuda hiçbir hassasiyete sahip değildir. İnsani ve hukuki mücadele devletin üzerinde titrediği bir konudur. Örgütler sadece karşı propaganda olacağı için bundan biraz çekinirler veya korku salma amacıyla maksatlı olarak buna yönelirler.
 
İkincisi, güvenlik güçlerine yönelik saldırılar da terör eylemidir, orada yitirilen canlar da kutsaldır.
 
Üçüncüsü, PKK sivilleri öldürmek kadar vahim eylemlerde bulunmakta, doğrudan sivillere korku salmakta, onları tehdit etmekte, iradelerini hiçe saymaktadır. Bir insanın özgürlüklerini engellemek, onur ve şahsiyetini yok etmek, onun hayatına son vermek kadar kötü ve kabul edilemez bir durumdur. Bugün bölgede PKK’nın zulmüne maruz kalan insanlar, örgüt tarafından terörize edilmektedir.
 
Özellikle son dönemde yaşanan bölgesel gelişmeler sonucu PKK, adeta yedi kocalı Hürmüze dönmüş, tam anlamıyla taşeron bir örgüt haline gelmiştir. Satılık veya kiralık katil durumundaki örgütlerin bu tür eylemlere yönelmesine şaşırmamak gerekir.
 
BDP’nin laf oyunlarıyla bu katliamları geçiştirmesi ve savuşturması mümkün değildir. PKK’ya ‘terör örgütü’ diyemeyenler, bu tür eylemlere de terörist eylem diyemezler. İnsanların yaşamına kasteden bir eylemi ‘terör eylemi’ olarak tanımlayamadığınız sürece her türlü ölçünüzü ve değerinizi yitirmeye başlarsınız. PKK’ya sempati duyan, hatta ona kutsallık atfen kişilerin, bu tür kanlı eylemler karşısında suspus kesilmesi kaçınılmazdır ve çok hazindir.
 
BDP’lilerin paradoksu gibi MHP’lilerin “vur vur inlesin” naraları atmaları da çıkmaz sokaktır. Hem tek yol mücadele diyip hem de kayıplar karşısında isyan etmek ve sonrasında yine aynı yöntemi dayatmak ayrı bir paradokstur. Hükümetin çok boyutlu mücadele çabalarını şiddetle eleştirenlerin öne çıkardığı yöntem, aslında kalkış noktasından itibaren şikayet edilen noktaya çıkan bir kısır döngü üretir. Sancılı bir yöntemi önerip sancıdan şikayet etmek hiç dürüstçe bir yaklaşım olmaz.
 
Terör örgütü, hem kaçırma eylemleriyle, hem şehir merkezlerindeki bombalı eylemlerle hükümeti hizaya getirmeye, tavizkar bir tutum takınmaya zorlamaktadır. Bu tür şantajlar bugüne kadar hiç fayda sağlamamıştır, bundan sonra da devlet şantajlara boyun eğen bir tavır içine girmeyecektir. Oslo sürecinde koz olsun diye eylem yapan örgüt, bugün de Öcalan muhatap alınsın diye eylem yapmaktadır. Her halükarda silah dayatması içine giren bu anlayış, kesinlikle amacına ulaşamayacaktır.
 
Siyaset kurumunu baskı altına almaya çalışan bu tür saldırılara karşı siyaset kurumundaki tüm aktörler de birlikte hareket etmek, örgütün ekmeğine yağ sürmemek durumundadır.