Gündem

WikiLeaks belgeleri: Zaman ve para verin, savaşalım

Taraf gazetesi, dönemin başbakanı Abdullah Gül'ün Irak işgaline hazırlanan Amerika'yla yapılan savaş pazarlıklarını yazdı.

19 Mart 2011 02:00

T24- ABD'nin Dışişleri yazışmalarını sızdıran WikiLeaks'in Türkiye belgelerini yayımlamaya başlayan Taraf gazetesi, dönemin başbakanı Abdullah Gül'ün Irak işgaline hazırlanan Amerikalı yetkililerle yaptığı savaş pazarlıklarını yazdı. 20 Aralık 2002 tarihli belgeye göre, Ankara'ya gelen ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz, Gül'den Türkiye'nin savaşa girme kararının 6 Aralık'a kadar (72 saat içinde) verilmesini  istedi. Hükümetinin güvenoyu almasının ardından henüz 5 gün geçen Gül, bu isteğe şaşırarak, kamuoyu oluşturulması için zaman istedi. Dönemin Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal da "Türkiye'nin alması istenen riskler ve üstlenmesi istenen maliyet orantılı değil" diyerek Wolfowitz'ten savaşa girmek için daha fazla para istedi. Hazine Müsteşarı Faik Öztrak, "Irak harekâtının etkisini, 2003 yılı için finansman açığı bazında, en iyi ihtimalle (kısa bir savaş) 47 milyar dolar, en kötü ihtimalle (uzun bir savaş) 58 milyar dolar olacağını" belirtti ve Ziyal ile birlikte, ABD'den"standby anlaşması" şeklinde "erken ve esaslı" 20 milyar dolarlık mali destek istedi.

Aralık 2002’de, Amerikan Başkanı George Bush’un “Bizimle savaşa mesaja girin” mesajını dönemin Başbakanı Abdullah Gül’e getiren ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ve Dışişleri Müsteşarı Marc Grossman’dı. İkili, Gül dışında, dönemin CHP lideri Deniz Baykal, Hazine Müsteşarı Faik Öztrak, Genelkurmay Harekat Başkan Yardımcısı Bekir Kalyoncu ve Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Büyükanıt'la da görüştü. Tüm temaslar, ikili tarafından telgrafla Washington’a rapor edildi.

Taraf gazetesinde yayımlanan (18 Mart 2011) haber şöyle:


Vira Bismillah... Hadi savaşalım


“WikiLeaks Türkiye Belgeleri,” Türk-Amerikan ilişkileri tarihinin en kritik dönemeçlerinden biri olan Irak Savaşı’na ilişkin pazarlıklara da ışık tutuyor. George W. Bush, 2001 yılı başında göreve gelmesinden itibaren Saddam Hüseyin’i devirmeyi aklına koymuş, aynı yılın 11 eylül günü gerçekleşen saldırılar sonrasında ise bunu sağlayacak bir savaş için uluslararası zeminin artık çok daha kolay oluşturulabileceğini düşünmeye başlamıştı.

Bu kapsamda, ABD ve Britanya hükümetleri, Irak’ın elinde kitle imha silahları olması halinde bunun kendileri ve bölgedeki müttefikleri için büyük tehdit oluşturacağı savıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni harekete geçirdiler. Güvenlik Konseyi’nin 1441 sayılı kararı böyle çıktı; bu karar, Birleşmiş Milletler silah denetçilerinin, Saddam’ın elinde kitle imha silahı ile “cruise” füzeleri bulunmadığını teyid etmek amacıyla Irak’ta kapsamlı inceleme yapmasını öngörüyordu.

Biz, Irak’ın elinde ABD’nin iddia ettiği türden kitle imha silahlarının bulunmadığını bugün artık biliyoruz. Ancak 2002 yılı sonunda, dünyanın birçok merkezinde olduğu gibi Ankara’da da bu bilgi yoktu. AKP 3 kasım seçimlerinde zafer kazanmasının ardından, 18 kasımda 58. hükümeti kurmuş; Abdullah Gül başbakanlığındaki hükümet 28 kasım günü 170 ret oyuna karşılık 346 vekilin desteğiyle Meclis’ten güvenoyu almıştı.

Gül ve kabine arkadaşları, siftahı Türkiye tarihinin en büyük savaş pazarlıklarından biriyle yapmak zorunda kaldılar. Başkan Bush, yeni Türk hükümetinin “savaşta ABD’nin yanında olup olmayacağını” bir an önce bilmek istiyor ve eğer cevap “evet” ise askerî hazırlıkların derhal başlatılmasını talep ediyordu. Bu amaçla, Pentagon’ın iki numarası, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ile ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi, o gün itibariyle de Dışişleri’nin üç numarası, Müsteşar Marc Grossman’ı Ankara’ya gönderdi. İki yetkili, hükümetin güvenoyu almasından sadece beş gün sonra, “Hadi söyleyin bakalım, ne yapacaksınız” sorusuyla Gül’ün karşısına çıktılar. 1 Mart 2003’teki Meclis kararına kadar uzayacak çetin pazarlık sürecinde en kritik safhaya böylece girilmiş oldu. Bugün, bu kritik safhanın ilk görüşmeleriyle ilgili Amerikan resmî notlarını, parantez içlerinde koyu italik harflerle yaptığımız küçük birkaç açıklama dışında araya girmeksizin tam metin halinde yayımlıyoruz. Irak Savaşı’na ilişkin pazarlığın devamını yeni belgelerle getirmek üzere...


Üç gün içinde bir cevap lütfen


Tarih, 20 Aralık 2002. ABD’nin o günkü Ankara Büyükelçisi W. Robert Pearson uzun bir Noel tatili yapamayacağını biliyordu. Yine de mesaisine birkaç günlük ara verebilmek için oturdu, merkeze uzun bir telgraf yazdı. “GİZLİ” ibareli bu telgraf, “Wolfowitz ve Grossman Irak’ta destek için Türklere bastırıyor” başlığını taşıyordu. Pentagon ve ABD Dışişleri’nin iki kilit isminin Ankara’daki yoğun görüşme trafiği, bu telgrafa cümle cümle yansıdı:

ÖZET: (1) 3 aralıkta Savunma Bakan Yardımcısı (Paul) Wolfowitz ile Dışişleri Müsteşarı (Marc) Grossman yeni Türk Başbakanı Abdullah Gül, Dışişleri Müsteşarı (Uğur) Ziyal başkanlığında kurumlararası bir grup, Türk Genelkurmay İkinci Başkanı General (Yaşar) Büyükanıt, muhalefet lideri (Deniz) Baykal ve Milli Savunma Bakanı (Vecdi) Gönül’le görüştüler. Savunma Bakan Yardımcısı her bir görüşmede, Türkiye’nin Irak’a karşı muhtemel askerî eylemlerde nasıl bir rol oynamaya hazır olduğu konusunda acilen netlik sağlanması gerektiğini vurguladı. Savunma Bakan Yardımcısı, spesifik olarak, asker-askere görüşmelerin (iki ülkenin askeri yetkilileri arasında işbirliğinin netleştirileceği Irak konulu toplantılar kastediliyor), Türk tesislerinin (askeri hava alanları ve üsler kastediliyor) yerinde incelenmesinin ve tesislerdeki hazırlıkların derhal başlamaması halinde, “Kuzey Opsiyonu”nun (Irak'ın kuzeyinden de işgal edilmesi kastediliyor) yakın zamanda olanaksız hale geleceğini kaydetti. Savunma Bakan Yardımcısı, ABD hükümetinin 6 aralık tarihine kadar bir cevap alması gerektiğini söyledi ve Türkiye’nin tam bir ortak haline gelmesi durumunda ABD hükümetinin sağlayacağı hatırı sayılır yardım paketinin ana hatlarını açıkladı. Türk hükümeti yetkilileri bir Irak harekâtı konusundaki kırmızı çizgilerini tekrarladı ve Türkiye ve ekonomisi açısından potansiyel riskleri vurguladı. Gül asker-askere planlamanın başlatılmasına ve Türk askerî tesislerini yerinde incelemesi için ABD’ye izin verilmesine razı oldu. Ancak tesislerdeki hazırlıklar, askerî birliklerin listeleri, koalisyon güçlerinin rolü ve Kuzey Opsiyonu’na Türklerin katılımı dahil olmak üzere Türkiye’nin muhtemel katkılarına ilişkin köklü kararlar için ek süre ricasında bulundu. Türk hükümeti, Türkiye’nin AB ile ilişkisinin ve Kıbrıs’ın önemini vurgulamak için de bu fırsatı kullandı.


Türk Başbakanı Gül


(2) Savunma Bakan Yardımcısı, Gül’ü yeni kurduğu hükümet için tebrik ettikten sonra, kendisinin ve Müsteşar Grossman’ın, Irak’a yönelik muhtemel askerî harekâtın hazırlıklarına Türkiye’nin potansiyel katkısını ele almak üzere, Başkan Bush tarafından Ankara’ya gönderildiklerini söyledi. Savunma Bakan Yardımcısı, Başbakan Gül’ün göreve çok kısa bir süre önce geldiğinin gayet iyi farkında olmakla birlikte, Türkiye’nin oynamak isteyeceği rolle ilgili kararın “gerçek bir aciliyet” arz ettiğini vurguladı.


Ya rızasıyla olur ya da zorlarız


(3) Türkiye ile ABD’nin bu konu üzerinde geçen temmuzdan beri iyi ve ayrıntılı görüşmeler yaptıklarını kaydeden Savunma Bakan Yardımcısı, Başkan Bush’un Irak’la savaşa girmek konusunda henüz bir karar vermediğini de Gül’e hatırlattı: ABD hükümeti bu krizi barışçı yollardan çözmek için çaba gösteriyor ama Başkan, Irak’ı elindeki kitle imha silahlarından arındırmaya da kararlı, “mümkün olursa bunu Irak’ın kendi rızasıyla ama gerekirse de kuvvet kullanarak yapacak.” Savunma Bakan Yardımcısı, ABD’nin Türkiye’den Irak’a karşı kuvvet kullanımının planlamasına ve hazırlıklarına katılmasını istediğini de ekledi: Barışçı bir sonuç için tek şans kararlı bir güç gösterisi oluşturmak. Askerî güç diplomasimizin dayanağıdır.

 
Askerlerimizin listesini verelim


(4) ABD hükümetinin Ankara’dan neler istediğini tekrarlayan Savunma Bakan Yardımcısı bazı temel talepleri yeniden gündeme getirdi:

- Asker-askere planlama görüşmelerinin başlaması;

- Belli bazı Türk askerî tesislerinin yerinde incelenmesine ve tesislerin hazırlanmaya başlamasına izin verilmesi;

- Kuzey Opsiyonu’nun geliştirilmesine Türk katılımının sağlanması;

- Birleşik Krallık gibi muhtemel koalisyon güçlerinin rolü dahil olmak üzere önerilen askerî birlik listelerinin kabulü;

- Operation Northern Watch (1 Ocak 1997'de başlayan,ABD,Britanya ve Türkiye'den katılımla devam ettirilen toplam 45 uçaklık hava operasyonu... "Operasyon Kuzey İzleme" olarak da adlandırılan operasyonun amacı, Irak uçaklarının 36. paralelin kuzeyinde uçuş yapmasını engellemekti. Türkiye, İncirlik Üssü merkezli operasyonun devamına altı ayda bir Meclis kararıyla onay veriyor ve bunun daimi hal almasını istemiyordu. ABD ise bu periyoduk "onay" mecburiyetinin kaldırılmasını ediyordu.)

- Türk hava sahasının kullanım haklarının (ABD'ye uçuş hakkı verilmesinin) onaylanması;

- Gerekirse Kuzey Irak’taki teröristlere karşı destek sağlanması ( Savunma Bakan Yardımcısı, Hurmal’da terörist olmasından şüphelenilen birkaç yüz kişinin bulunduğunu söyledi.)


Tek cepheye kayarız sonra!


(5) Savunma Bakan Yardımcısı, planlamanın, hem Kuzey Opsiyonu’nu hem de Güney Opsiyonu’nu içeren bir hazırlıktan sadece Güney Opsiyonu’nu hedefleyen bir hazırlığa kaymasının gerekli olacağı zamana yaklaşıldığından Türkiye’den bir cevap alınmasının gerektiğini yeniden vurguladı. ABD’nin Saddam Hüseyin’e karşı askerî bir girişimde bulunması halinde, bunu önemli sayıda ülkeyle birlikte yapacağını da sözlerine ekledi.

 
Bütün kırmızı çizgiler ortak


Savunma Bakan Yardımcısı Türkiye’nin askerî harekât konusundaki kırmızı çizgilerinin ABD’nin de kırmızı çizgileri olduğunu yeniden ifade etti:

- Irak’ın toprak bütünlüğü korunacak,

- Bağımsız bir Kürt devleti olmayacak,

- Türkmen halkının hakları ve refahı gözetilecek,

- Kerkük ve Musul’un Irak’ın ulusal denetiminde olması durumu sürecek ve

- Irak’ın petrolünün ulusal kontrolde kalması sağlanacak.


Yardım paketinizi hazırlıyoruz

(6) Savunma Bakan Yardımcısı, Irak’a karşı askerî eyleme katılması halinde Türkiye’nin kazanacağı çok şey olduğunu söyledi. Böylece savaş daha az riskli olabilir, daha kısa sürebilir ve Türkiye’nin ve bölgenin ekonomisine daha az zarar verebilir. Kuzey Irak’ta bir otorite boşluğu oluşma potansiyeli de azalır. Savaştan sonraki dönemin idaresi kolaylaşır. Savunma Bakan Yardımcısı, ABD’nin, Türkiye’nin böyle bir askerî harekâtın neden olabileceği iktisadi risklerle ilgili endişelerinin gayet iyi farkında olduğunu da söyledi. Bu nedenle, ABD Başkanı’nın Türkiye’ye sağlam bir yardım paketi sağlamak için Kongre ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu bildirdi. Eğer ABD ile Türkiye Irak’a karşı savaşa girerlerse, bu pakete şunlar dahil olacak:

- İki yıl için yılda iki milyar dolarlık bir tür karma Dış Askerî Finansman (FMF) ve Ekonomik Destek Fonu (ESF) desteği; bunlardan ikincisi Dünya Bankası ve IMF’nin kredi dilimlerinin serbest bırakılması ile eşzamanlı olarak verilecek;

- Başka ülkelerce yapılacak 1 milyar dolarlık petrol hibesi; (Kuveyt ve Suudi Arabistan kastediliyor)

- ABD savunma güçlerinin Türkiye’den yapacağı beş yüz milyon dolara kadar alımlar.

(7) Eğer Türkiye tam katılım taahhüdüne girerse ama savaşmak gereksiz olursa, Başkan Kongre’den 2004 mali yılı için Türkiye’ye 250 milyon dolarlık yardım talebinde buılunmaya hazır ve bu miktarı 105 milyon dolar arttırmayı da ümit ediyor. Bu 175 milyon dolar FMF, 175 milyon dolar ESF ve Uluslararası Askerî Eğitim Fonu (IMET) kapsamında 5 milyon dolar demektir. Füze savunmasında işbirliği, ihtiyaç fazlası savunma malzemesine daha fazla erişim ve İncirlik ile Konya askerî üslerindeki tesislerin iyileştirilmesi de buna eklenecektir.

(10) Savunma Bakan Yardımcısı Türkiye’nin bu talebi reddetmesi halinde, Irak’a karşı bir savaşın daha uzun süreceği, daha maliyetli (burada "costlier" kelimesi kullanılıyor ki bu insan kaybını ifade edebileceği gibi savaşın daha masraflı olacağı anlamına da gelebilir) olacağı ve Kuzey Irak’taki gelişmeler konusunda daha fazla belirsizlik yaşanacağı uyarısında bulundu. Savunma Bakan Yardımcısı, gerekli planlamanın yapılabilmesi için ABD’nin Türkiye’den net tavır beklediğinin de altını çizdi. Bu sağlanmazsa, planlamanın Türkiye’siz bir şekilde sadece Güney Opsiyonu’na odaklanması gerekecekti. Savunma Bakan Yardımcısı haftasonuna, yani 6 aralık gününe dek bir karar verilmesini istedi.


Haftasonuna kadar mı?

(11) Başbakan Gül, “Haftasonuna kadar mı?!” diye hayret gösterdi. Türkiye’nin ve ABD’nin on yıllardır stratejik ortak olduklarını belirterek devam etti ve Türkiye’nin bu ilişkiyi sürdürmek ve derinleştirmek istediğini söyledi. Ancak hükümet, güvenoyunu daha yeni almıştı ve bu konuda sadece iki brifing almıştı. Gül, “Bu konuyu takip ediyorduk ama, tabii, görev başında olunca iş farklı” diye ekledi. Dahası, hükümetin gündeminde yaklaşan AB Kopenhag Zirvesi ve Kıbrıs gibi ivedi meseleler de var.

(12) Gül, Irak’ın büyük acılara neden olan kötü bir rejimle yönetildiğini söyledi. Irak’ın kitle iletişim silahlarının Türkiye ve bütün bölge için tehlike oluşturduğunu kabul etti: “Savaşın iyi bir şey olmadığını biliyoruz. Savaştan uzak durulmalıdır ama sizin üzerinde durduğunuz noktaları da anlıyoruz.” Türkiye’nin Irak’ta tarihî kökleri olduğunu ve Türk güvenliğinin Kuzey Irak’taki olaylardan doğrudan etkilendiğini sözlerine ekledi.


Kamuoyu için bize zaman verin


(13) Gül, “Samimi konuşmak gerekirse, siyasi bir karar verebilmemiz için biraz zamana ihtiyacımız var” dedi. Kamuoyu oluşturmak için zaman gerekiyor. Gül, Türkiye’nin bu taleplere evet diyebileceğini iki kez daha tekrarladı ama hükümetin son duruma vakıf olabilmek için zamana ihtiyacı var, parlamentoya gitmesi ve kamuoyu oluşturması gerekiyor. Gül milyonlarca kişinin işsiz olduğu Türkiye’nin kırılgan ekonomisinin de sorun oluşturduğunu söyledi. Irak’a karşı askerî harekât, iktisadi reformlarda sağlanan ilerlemeye zarar verebilir. “İşbirliği yapacağız, işbirliği yapacağız” diye vurgulayarak konuştu: “Çalışmak için zamana ihtiyacımız var, zira yeni Dışişleri Bakanı (Yaşar Yakış) az şey biliyor ve yeni Savunma Bakanı (Vecdi Gönül) az şey biliyor.”


Kopenhag’dan önce dünyada olmaz


(14) Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal iki açıklama yaparak devreye girdi: Birincisi, Savunma Bakan Yardımcısı’nın yaptığı teklif, Türkiye’nin alması istenen riskler ve üstlenmesi istenen maliyetle orantılı değildi. İkincisi, Türkiye yaklaşan AB zirvesi ve Kıbrıs’ta çözüm müzakereleri nedeniyle Avrupa’yla ilişkisinde belirleyici bir aşamaya giriyordu: “Eğer bu iki engeli aşamazsak (AB katılım müzakereleri için tarih almak ve Kıbrıs’ta çözüm), bunun yaratacağı tahribat, bizim Irak’a yönelik bir saldırının parçası olma imkânımızın da önüne geçecektir. Size 12 aralıktaki Kopenhag Zirvesi’nden önce bir cevap veremeyiz.” Ziyal, Başbakan’a Hurmal’daki terörist tehlike konusunda brifing vermediğini ekledi ama terörizm sözkonusu olduğunda Türkiye tabii ki ABD ile birlikte hareket edecekti. Başbakan Gül söze girdi: “Her çeşit terörizme karşı sizinle birlikte mücadele ederiz.”


Asker-askere planlama başlasın


(15) Savunma Bakan Yardımcısı şu anda en acil önceliğin planlama görüşmelerinin başlaması, tesislerin incelenmesine girişilmesi ve sonra tesislerde hazırlık yapılması olduğunu söyledi. Daha sonraki en önemli nokta, savaşa hazırlanmak üzere asker çıkarmak olacaktı. Nihai karar noktası ise savaşa gitme kararıydı. “Eğer diplomasi etkili olacaksa, mesafe katetmeliyiz” diye ekledi. Ziyal asker-askere planlamanın başlamasının ve tesislerdeki incelemelerin parlamento onayı alınmadan da yapılabileceğini belirtti; bunun üzerine Başbakan Gül de asker-askere planlama görüşmelerinin başlayabileceğini kabul etti.


AB üyeliğiniz için desteğimiz kuvvetli


(16) Büyükelçi Grossman, ABD Başkanı’nın, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım müzakereleri için tarih alma arzusunu desteklemek amacıyla çok gayret gösterdiğini söyledi: “12 aralığa kadar bu çizgide baskı yapacağımız konusunda bize güvenebilirsiniz.” Türkiye’nin demokratik reformları ve Kıbrıs müzakerelerindeki ilerleme sayesinde bu hedef doğrultusunda bir momentum oluşuyor. Grossman yeni Türk hükümetine Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin (Kofi Annan) Kıbrıs planını bir çözüm anlaşmasının temeli olarak kabul etme yönünde somut bir taahhüde girmesi tavsiyesinde bulundu. Bunu yapmak, Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri için kesin bir tarih alması şansını olumlu etkileyecekti.

(17) Başbakan Gül, hükümetinin Kıbrıs Türk lideri (Rauf) Denktaş’la konuştuğu cevabını verdi. Türkiye’nin AB’ye er geç katılacağını vurguladı: “Bizim zihniyetimiz bu.” Türkiye’nin katılımından sonra, AB’nin dünyada daha ciddi bir oyuncu haline geleceğini savundu. Türkiye’nin üyeliği, Müslüman dünyaya, demokratik olmanın cazip olacağı mesajını gönderecektir.

(18) Savunma Bakan Yardımcısı “Bu, AB için inanılmaz bir stratejik fırsat ve umarım bunu boşa harcamazlar” diye ekledi. Ama pratik açıdan, AB’ye katılım ile Kıbrıs birbirine bağlıdır. Bu ikinci meselede ilerleme sağlanması, ilk mesele açısından muazzam bir adım teşkil edecektir. Bu, ABD’nin de Türkiye’ye daha fazla yardımcı olmasını mümkün kılacaktır.


Size az gelebilir ama bizim için çok para


Toplantıyı kapatırken, Savunma Bakan Yardımcısı, Ziyal’in yardım paketine ilişkin eleştirisine cevap vererek, “Bu rakamlar sizin için büyük olmayabilir ama bizim hükümetimiz için büyük. Bu miktar, esaslı bir Başkanlık taahüüdünü temsil ediyor” dedi. Türk hükümetine de bu rakamları kamuoyuna açıklamaması yönünde kuvvetle tavsiyede bulundu. Kamuoyuna açıklamalarda izlenen çizgi basitçe şu olmalı: ABD, Türkiye’ye destek olmaya hazırdır.


Türk Dışişleri'nde yuvarlak masa toplantısı


(19) Ziyal daha sonra Savunma Bakan Yardımcısı’nı ve Grossman’ı Dışişleri Bakanlığı’nda bir saatlik bir kurumlararası toplantıda ağırladı. Toplantı, Irak’la bir savaş halinde, Türkiye’nin ekonomisine olan piyasa güvenini sürdürmek amaçlı ikili bir standby fonu oluşturulması yönündeki Türk önerisi üzerinde yoğunlaştı. Savunma Bakan Yardımcısı bu önerinin olabilirliğini incelemeyi kabul etti. Ziyal’in, Savunma Bakan Yardımcısı’nın Başbakan Gül’le daha önce yaptığı görüşmeyi özetlemesi ardından, Başbakan’ın asker-askere planlama görüşmelerinin ve Türkiye’nin askerî tesislerinde yerinde incelemelerin başlamasına onay vermesi ele alındı. Müsteşar Grossman, Türk Dışişleri temsilcileriyle Kıbrıs konusuna devam niteliğinde, uzun bir görüş teatisi yaptı. Grossman, Kıbrıs sorununu çözmek için en iyi zamanın şimdi olduğunu savundu. AB’nin 12-13 aralıkta Kıbrıs’ın katılımı yönünde karar vermesi öncesinde, Türk hükümetinin tek yapması gereken, Birleşmiş Milletler planının ilk iki sayfasını imzalamaktı.


58 milyar dolara ihtiyaç olabilir

(20) İkili Standby Fonu: Ziyal toplantıyı, Hazine Müsteşarı (Faik) Öztrak’tan, Irak’la bir savaş halinde Türkiye’nin karşılaşacağı iktisadi sonuçlarla ilgili değerlendirmesini sunmasını isteyerek açtı. Öztrak, Irak harekâtının etkisini, 2003 yılı için finansman açığı bazında, en iyi ihtimalle (kısa bir savaş) 47 milyar dolar, en kötü ihtimalle (uzun bir savaş) 58 milyar dolar olarak tahmin etti. Savaşın petrol ve doğalgaz fiyatlarını yükselteceğini, ihracatı düşüreceğini, turizm ve petrol boru hattından elde edilen geliri azaltacağını öngördü. Psikolojik etkiler de, tüketici harcalamalarının azalmasına, vergi gelirlerinin düşmesine ve sosyal güvenlik amaçlı ve mültecilere yönelik kamu harcamasının artmasına yol açacaktı. Faiz oranları yüzde 10 artacak ve liranın dolar karşısındaki değeri yüzde 28 düşecekti. Savaş sonrası belirsizlik de ekonomi üzerinde esaslı bir etki yapacaktı. Öztrak aynı zamanda Avrupa’da yaşanacak bir iktisadi yavaşlamanın Türkiye’nin ihracatına darbe vurması gibi dolaylı maliyetlere de değindi. Daha sonra her şeyi üç faktörde özetledi: Gelirlerde kayıp, harcamalarda artış ve mali piyasalara erişimin kısıtlanması.

(21) Öztrak ve Ziyal, 20 milyar dolarlık bir rakam telaffuz ederek, ABD’nin “standby anlaşması” şeklinde “erken ve esaslı” bir mali destek sağlamasından yana konuştular. Bunun piyasalarda “ABD, Türkiye’nin değerini kaybetmesine izin vermez” ve Türk ekonomisi batmadan yüzmeye devam eder algısını müspet biçimde etkilemenin en iyi yolu olacağını söylediler. Türkiye’nin bu standby fonlarını sadece ihtiyacı derecesinde –en iyi senaryoda daha az, en kötü senaryoda daha çok – çekmesine izin verilecekti. Öztrak, Türklerin analizinin Savunma Bakan Yardımcısı’nın anahatlarını anlattığı Irak ve diğer komşularla ticari ilişkilerin artmaya başlaması ve daha istikrarlı bir bölgede turizmin gelişmesi gibi muhtemel orta ve uzun vadeli yararları hesaba katmadığı şeklinde Büyükelçi Pearson tarafından ifade edilen görüşü kabul ettiğini de söyledi. Öztrak ayrıca, Türkiye’nin, “çok fazla şartı olacak ” yeni bir IMF standby müzakeresi yapmaktansa, bu emanet hesabının ABD hükümeti tarafından denetlenmesini çok daha yeğlediğini Müsteşar Grossman’a teyid etti.


İkili standby olabilir, hele bir düşünelim


(22) Savunma Bakan Yardımcısı, Türkiye’nin “standby” yaklaşımının, kendisinin Başbakan’a anlattığı haliyle Başkan’ın paketine alternatif oluşturabileceğini söyledi. İkisini birden yapamazdık. Sorun, olumsuz piyasa etkilerini yatıştıracak bir mekanizmanın nasıl oluşturulacağı ve Türkiye’nin sadece ihtiyaç halinde çekebileceği bir fonun nasıl yaratılacağıydı. Savunma Bakan Yardımcısı, Ziyal’in “üçüncü bir kanal” (mevcut siyasi ve askerî kanallara ilaveten) açıp iktisat uzmanlarının Türk yaklaşımının fizibilitesini tartışmasının sağlanması önerisiyle de hemfikir oldu. Ziyal, iktisat uzmanları bir yandan konuşurken, zaman kaybetmemek için ABD’nin de (hükümet kastediliyor) Capitol Hill (Kongre kastediliyor) ile, Türkiye’ye yardım paketi konusunda istişarelerine başlaması tavsiyesinde bulundu.

(23) Yerinde İncelemeler ve Askerden-Askere Görüşmeler: Ziyal, Başbakan’la görüşmede varılan kararları tekrar özetledi: yerinde incelemelere ve asker-askere görüşmelerin yeniden başlamasına “evet.” Başbakan, açıktan açığa bir işbirliği yoluyla, Saddam’ı görünür bir şekilde “etkilemeye” ihtiyaç olduğunu da anlıyordu. Türkiye, Amerikalı ve muhtemelen koalisyon (muhtemelen de Britanyalı) askerlerin konuşlanması dahil olmak üzere, bu işbirliğini ilerletme yönündeki bir siyasi karara ABD tarafından aciliyet atfedilmesini anlasa da, Ziyal, 12 aralıktaki Kopenhag AB Zirvesi’nden önce bunun imkânsız olacağını söyledi. Parlamento, Türkiye’ye yabancı asker gönderilmesine ilişkin herhangi bir kararı tartışmak ve onaylamak durumundaydı.


Savaşın komutanı da o masadaydı

(24) Savunma Bakan Yardımcısı, tesislerde hazırlık yapacak ekiplerin Türkiye’ye girmesine izin verilmesi gereğinin altını çizdi. Bu ekipler, Saddam’a koalisyonun kararlılığının ne kadar ciddi olduğu konusunda güçlü bir işaret göndereceklerdi. ABD, gereken inşaat için 200- 300 milyon dolar harcamaya hazırdı. Korgeneral (George W.) Casey (ABD’nin bugünkü Kara Kuvvetleri Komutanı olan Casey, bu görüşmeye ‘Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı’ sıfatıyla katılmıştı ve o sırada, Haziran 2004-Şubat 2007 arasında Irak Savaşı’nda Koalisyon Kuvvetleri’nin Komutanı olarak görev yapacağını kuşkusuz bilmiyordu) bu çalışmanın altı bin kadar mühendis ve lojistik uzmanının katılımını gerektirebileceğini söyledi. Türk Genelkurmayı J3 (Harekât Dairesi) Başkan Yardımcısı (Bekir) Kalyoncu (bugünkü Jandarma Genel Komutanı) Türk hükümetinin bu kadar çok sayıda “yabancı grubun” getirilmesinin “yasal” yönlerini incelemesi gerekeceğini söyledi.


Koalisyonumuz çok geniş olacak


(25) Büyüyen Koalisyon: Ziyal’in koalisyonun komposizyonuna ilişkin sorusu üzerine, Savunma Bakan Yardımcısı en az 23 NATO üyesi ile üye olma heveslisi ülkenin ya koşulsuz biçimde ya da yeni bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı altında bizimle birlikte olmak istediğini bildiği cevabını verdi. Fransa ve Rusya’nın da yola geleceğini düşünüyordu. Körfez bölgesindeki birçok ülke de kamuoyuna yönelik açıklamalarında farklı konuşsalar da, (ABD ile) özel konuşmalarda taahhüt altına girmişlerdi. Ziyal’in bir diğer sorusuna cevaben, Mısır’ın ve Suudi Arabistan’ın konumlarının daha az net olduğunu teslim etti ama sonunda onların da harekâta destek vereceklerini düşündüğünü söyledi.

(26) Savunma Bakan Yardımcısı, bir kez daha Türklerin karar vermekte daha fazla gecikmesinin Kuzey Opsiyonu’nu seçenek dışı bırakabileceği uyarısında bulundu. Güney için yapılan planlar çoktan ilerlemişti. Tesislerde hazırlık yapacak ekipler ocak ayı ortasından önce fiilen işe başlayamayacak olsalar da, biz esasen şimdi –onlar işe başlamadan önce – Türkiye’nin, ABD ve muhtemelen de diğer koalisyon ülkelerinden askerlerin Türkiye’ye gelmesine izin vereceğini bilmeliydik.


Türkmenleri artık dışlamasınlar


(27) Nihayet, Dışişleri’nin Ortadoğu’dan sorumlu Müsteşar Yardımcısı (Ali) Tuygan Irak Muhalefeti’nin yakında (13-15 aralık) Londra’da yapılacak olan toplantısına dikkat çekti. Altılar Grubu (Savaş fikrini destekleyen bu grupta Ahmed Çelebi liderliğindeki Irak Ulusal Kongresi, en büyük Şii örgütü niteliğindeki Irak İslami Devrimi Yüksek Konseyi, Mesud Barzani’nin KDP’si ile Celal Talabani’nin KYB’si, İyad Allawi’nin Irak Ulusal Anlaşması adlı grubu ve Anayasal Monarşi Hareketi vardı) çok güçlenmişti ve bu, Türkmenlerin dışlanmasıyla olmuştu. Türkiye, Türkmenlerin de bu çekirdek grubun içine alınmasında ısrarlıydı. Ziyal de daha sonra bunun Türkiye açısından kritik bir mesele olduğunu vurguladı.


Genelkurmay İkinci Başkanı Büyükanıt


(28) ABD hükümetinin askerî destek talebi: Genelkurmay Başkan Yardımcısı, Türk Genelkurmayı’nın, ABD’nin taleplerini de Savunma Bakan Yardımcısı’nın daha önce Başbakan Gül’le yaptığı görüşmeyi de çok iyi bildiğini söyledi. Türk Genelkurmayı, 9 Aralık 2002’de yeni hükümete Irak konusunda ayrıntılı bir “brief” verecek. Türk Genelkurmayı’nın brifinginin amacı hükümetin gerekli siyasi kararları almasına yardımcı olmak.


Askerî hazırlıklar ocakta başlamalı


(29) Savunma Bakan Yardımcısı, potansiyel olarak üç grup karar verilmesine ihtiyaç olduğunu ifade etti: 1) Şimdi verilmesi gereken ilk grup karar, asker-askere planlama görüşmelerinin başlaması ve derhal tesislerin yerinde incelenmesine geçilmesidir; ardından da, 2003 ocak ayı başı ya da ortasından itibaren o tesislerde hazırlıkların başlamasıdır. 2) İkinci karar da, birliklerin çıkarılması için en erken muhtemel tarihin şu andan 4-6 hafta sonrası olduğu akılda tutularak, Türk topraklarına yabancı askerlerin kabulüne ilişkin olacaktır. 3) Nihai karar ise, eğer ABD Başkanı bu yönde karar verirse (henüz bu kararı vermedi) kuvvet kullanımına ilişkin olacaktır. Savunma Bakan Yardımcısı, Türk Başbakanı’nın ABD hükümetinin zamanında bir cevap verilmesi ihtiyacını anlayışla karşılamasından ve aynı gün daha erken saatlerde asker-askere planlamanın ve tesislerin yerinde incelenmesine derhal başlanması için onay vermesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

(30) Genelkurmay İkinci Başkanı, bir NATO kılıfı olmasının Türkiye için çok yararlı olacağını vurgulayarak, Irak’a karşı bir harekâtta NATO’nun nasıl bir rol oynayabileceğini sordu. Savunma Bakan Yardımcısı, NATO mekanizmalarının prensip olarak altyapı geliştirme işlerinde ve potansiyel olarak da, Türkiye’yi müdafaa etmenin gerektiği bir durumda, 5. Madde (NATO’nun temeli olan 1949 tarihli Kuzey Atlantik Antlaşması’nın Beşinci Maddesi, müttefiklerin içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş sayılacağını ve bu durumda ittifakın toplu öz savunma hakkını kullanacağını kayda geçirir) senaryoları dahilinde kullanılabileceğini söyledi. Büyükelçi Pearson, NATO’nun Prag Zirvesi’nde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1441 sayılı kararını destekleyen bir bildiri yayınlamış olmasının Türkiye’deki tesislerin incelenmesine ve hazırlanmasına bir NATO şemsiyesi sağlamaya yarayabileceğini açıkladı. Türk Genelkurmayı J3 Başkan Yardımcısı, bunlar ister tesislerde hazırlık yapacak mühendisler isterse muharip birlikler olsun, (yabancı) askerlerin gelebilmesi için parlamento kararı gerekeceğini vurguladı.

(31) Türkiye Kuzey Irak’a çıkarma yapmaya hazır: Genelkurmay İkinci Başkanı, Türk ordusunun askerî bir harekâta gerek duyulması halinde göçü önlemek ve Irak içindeki IDP’leri (Internally Displaced Persons: Kendi ülkesinde yerinden edilmiş kişiler) kontrol etmek için gerekli hazırlıkları hemen hemen tamamladığını bildirdi.


İngiliz askerleri de Türkiye’den girse


Genelkurmay İkinci Başkanı, Türk askerlerinin Kuzey Irak’a çıkarma yapması halinde, ABD hükümetinin Iraklı gruplara Türk ordusunun orada işgalci bir güç olarak bulunmadığını açıklamasını da istedi. Savunma Bakan Yardımcısı, Kuzey Iraklı grupları ikna etmenin en iyi yolunun bütün kuvvetlerin eşgüdümünün, hem IDP sorunlarını halledebilecek, hem de Bağdat üzerinde baskı kurabilecek bir koalisyon bünyesinde sağlanması olacağını söyledi. Savunma Bakan Yardımcısı, harekâtın başarısını hızlandırmak açısından iki cepheli bir savaşın değeri üzerinde yeniden durdu; Birleşik Krallık kuvvetlerinin potansiyel rolünün Kuzey Irak’ın “içinde” olmayacağını ama Kuzey Irak “üzerinden” çıkarma yapabileceklerini de kaydetti.


Asker, NATO’nun yeni halini sevmedi


(32) NATO Komuta Yapılanması Gözden Geçirildi: Genelkurmay İkinci Başkanı Türk Genelkurmayı’nın kısa süre önce ellerine geçen NATO komuta yapılanması belgesinden (MC324) “memnun olmadığı”nı aktardı. Bu taslak, NATO Karargâhı’nın yapılanmasını ve bunun için önerilen yerleri haklı ya da mantıklı gösterecek hiçbir kriter içermiyordu. Sağlam bir kriter olmaksızın “ani bir karar” alındığı izlenimi veriyordu. Savunma Bakan Yardımcısı, kriterin de belgede yer alması konusunda hemfikir oldu ve ABD hükümetinin de bu belgenin zamanlamasından aynı şekilde hayalkırıklığı duyduğunu belirtti. (Büyükanıt’ın Wolfowitz’e ilettiği sıkıntı, burada yayımladığımız belgenin esas konusunu doğrudan ilgilendirmemekle birlikte, NATO’daki değişimin Türk Genelkurmayı’nda yarattığı rahatsızlığı göstermesi bakımından ayrıca önemli. Bu rahatsızlık, NATO’nun 2002 kasımındaki Prag Zirvesi’nde aldığı karar uyarınca, askerî yapılanmanın ve savunma konseptinin yeni dünya düzenine uyum amacıyla değiştirilmesi kararından kaynaklı. Eski Sosyalist blok ülkelerinin ittifaka katılımı ile kendi öneminin azalacağı kaygısındaki Ankara, NATO’nun 2002 sonu ve 2003’ün ilk yarısında hayata geçirmeye başladığı ikili stratejik komuta konseptine temkinli yaklaşmıştı. Daha az asker, daha gelişmiş teknoloji ve coğrafi konumdan ziyade işlevsellik esaslarına dayanan bu değişim sonucunda, 19 haziran 2003’te NATO’nun komuta yapısı iki stratejik komutanlık halinde yeniden yapılandı. O tarihte, Müttefik Harekat Komutanlığı’nın –ACO– yanı sıra ittifakın dönüşümüne ilişkin çalışmaları yürütecek olan Müttefik Dönüşüm Komutanlığı da –ACT– resmen kuruldu.)


Meclisteki muhalefet partisi CHP'nin lideri Baykal


(33) Savunma Bakan Yardımcısı, CHP’nin ve muhalefetin lideri Baykal’la görüşmesinde, ABD’nin Türkiye’nin AB üyeliğine ve AB Kopenhag Zirvesi’nde Türkiye’ye katılım müzakereleri için kesin bir tarih verilmesine olan desteğini ön plana çıkardı. Savunma Bakan Yardımcısı, Kıbrıs’ta çözüm konusunda Birleşmiş Milletler’in yaptığı önerinin hızlı bir çözüme giden yolu temsil ettiği ve Türkiye’nin bunu, daha sonraki müzakerelere temel olarak kabul etmesi gerektiği şeklindeki ABD görüşünü aktardı.

Irak konusunda, Savunma Bakan Yardımcısı şunları vurguladı:

– ABD bir ülkeler koalisyonuyla birlikte çalışıyor;

– Barışçı bir çözüme ulaşma yönünde yegâne umut, inandırıcı bir kuvvet tehdidi ortaya koymaktır;

– Türkiye’nin iktisadi açıdan zayıf noktaları olduğunun farkındayız;

– Eğer Irak bağımsız, açık ve müreffeh bir ülke olursa, bunun bütün ülkelere yararı olacaktır; ve

– Eğer savaş gerekli olursa, Türkiye’nin de dahil olduğu kuvvetli bir koalisyon, çatışmaların kısa sürmesi ve maliyetlerle risklerin azaltılması açısından kritik önem taşıyacaktır.


Avrupa’dan darbe yersek bu iş zor


(34) AB’ye katılım: Baykal daha önceki bir Türk hükümetinin (yani rakibi Ecevit’in) AB’ye Yunanistan’la aynı anda katılım fırsatını değerlendirmemiş olmasından yakındı. Sonuç olarak, Türkiye şimdi Yunanistan’a kıyasla dezavantajlı bir konumdaydı. Ama CHP, Türkiye’nin AB üyeliği hedefinin takipçisi olmaya kararlıydı ve AK Parti hükümetinin bu amaca yönelik çabalarını destekleyecekti. Kopenhag’dan bir “tarih için tarih” alınması yeterli değildi. Hepimiz, Türkiye Avrupalı mı yoksa Ortadoğulu bir ülke mi bilmeliydik. Eğer Türkiye AB tarafından reddedilirse ve aynı zamanda Irak harekâtında, özellikle kuzey Irak’ta ABD ile işbirliği yapmaya zorlanırsa, bu durumda ülke istikrarsızlaşırdı. Eğer Türkiye Avrupalı olarak kabul gördüğünü hissederse, ABD ile işbirliğinin düzeyini yükseltebilir; her koşulda, ABD ile ilişkiler Türkiye’nin dış politikasının temel direğidir.

(35) Kıbrıs: Adil ve barışçı bir çözümü desteklemekle birlikte, Baykal kısa süre içinde bir çözümün mümkün olduğu konusunda çekinceler dile getirdi ve CHP’nin Birleşmiş Milletler belgesine ilişkin memnuniyetsizliğini açıkladı. Bir kere, herhangi bir çözüm, her toplumun homojen olmasına dayanan 1974 sonrası iki bölgelilik esasından yola çıkmalıydı. İkincisi, belge (BM Planı kastediliyor) Kıbrıs’ı 1974 öncesi bir düzenlemeye geri döndürecekti. Kıbrıslı Rumların üçte biri kuzeye dönecekti, böylece iki etnik grup olacaktı, Kıbrıs’ın Rum güneyi ise homojen kalacaktı ve bu da önümüzdeki yirmi yıl içinde siyasi eşitlik kaybına yol açacak bir dengesizlik yaratacaktı. CHP’nin iktisadi ‘guru’su (Kemal) Derviş toplumların çok hızlı bir şekilde biraraya getirilmesinin, on yıllık iyi niyetin bir anda pencereden atılmasına yol açacak bir olay, mesela bir cinayet riski doğurabileceğini ekledi. Üçüncüsü, diye Baykal devam etti, önerilen sınır çizgileri de sorun teşkil ediyor.

(36) Irak: Barışçı diplomatik bir çözümü tercih ettiğini tekrar dile getiren Baykal, kitle imha silahlarının Türkiye’nin çevresindeki bölgeden temizlenmesi çağrısı yaptı ve Bağdat’ta demokratik, barışçı bir rejim görme arzusunu dile getirdi. Irak konusunun ABD için taşıdığı kritik önemi bildiklerini ifade etti. Ve bazen, ABD gibi bir ülkenin stratejik çıkarları söz konusu olduğunda, Türkiye gibi bir ülkenin kendi tercihlerine karar verebilmesinin imkânsız olduğunu kaydetti. Eğer müdahale kaçınılmaz ise, o zaman bu:

–Uluslararası meşruiyet altında, açık bir hukuki zeminde yapılmalıydı;

– Türkiye üzerindeki hem mali yük hem de mülteciler yükü ortadan kaldırılmalıydı ki, Körfez Savaşı’nın ekonomi ve mülteciler bakımından yaptığı etkiyle Türkiye’nin iktisadi, toplumsal ve siyasi dokusuna verdiği zarar (bu kez) önlenebilsin;

—Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması elzemdi (ve bu açıdan Baykal, Türkiye’nin Kürt bağımsızlık hareketlerine ilişkin kaygılarının nasıl giderileceğine ilişkin net bir resim görmek istiyor) ve,

— Herhangi bir çözüm, Saddam Hüseyin’in kimliklerini ve Kerkük ve çevresindeki anayurtlarını ortadan kaldırma çabasıyla karşı karşıya olan Türkmenlerin çıkarlarını hesaba katmalıydı.

 
Vecdi Gönül’ün yetkisi yok ki

Milli Savunma Bakanı Gönül

(37) Savunma Bakan Yardımcısı’nın AK Partili yeni Savunma Bakanı ile görüşmesi büyük ölçüde içerikten yoksundu. Hem Türkiye’nin yeni Savunma Bakanı (nın yetkisi) münhasıran savunma alımları işiyle sınırlanmış hem de (Vecdi) Gönül henüz Irak konusunda bilgilendirilmediğini itiraf etti. Savunma Bakan Yardımcısı, barış için en önemli şansımızın ortak askerî planlama olduğunu belirterek o âna kadar yapılmış olan istişarelerimizin yakın ve şeffaf niteliğini ana hatlarıyla anlattı. Saddam, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uymak konusundaki fikrini, ancak tek alternatifinin kuvvet kullanımıyla iktidardan uzaklaştırılmak olduğunu anladığında değiştirebilirdi. Onu, sözler değil, eylemler ikna edecekti. Gönül, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1441 sayılı kararında sağlam durma gerekliliği konusunda hemfikir oldu. Saddam’ın bugüne kadar 1441’e uyduğunu savundu ve ABD’nin askerî seçeneğe karar vermeden önce denetçilerin (Irak’taki tesislerde inceleme yapan BM silah denetçileri kastediliyor) raporunu beklemesi için ısrarla tavsiyede bulundu. İşbirliği konusunda bir Türk kararı, hele de asker katkısında bulunulacaksa, muazzam bir karar olacaktı. DYP Genel Başkanı (Tansu) Çiller, başbakan olması halinde Türk askerlerine bu konuda görev vereceğini söylediği için çok oy kaybetmişti. Gönül, bunu söylemekle birlikte, Türkiye’nin her zaman olduğu gibi ABD ile işbirliği yapacağını ama bunun bir kriz çerçevesinde olmayacağını umduğunu ifade etti.

(38) Savunma Bakan Yardımcısı, Türk halkını muhtemel bir Irak harekâtı konusunda “aşırı biçimde korkutmaya” karşı ikazda bulundu. İktisadi sorunlar büyük ölçüde psikolojik nedenlerden kaynaklanırdı. Savaş nispeten çabuk bitebilir ve Türkiye’ye esaslı yararlar sağlayabilirdi. Hükümet olumlu unsurları vurgulamaya başlamalıydı.

(39) Bu telgraf Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz ve Müsteşar Grossman tarafından da onaylanmıştır.