Gündem

'Vicdanlar karıştı...'

Ahmet Altan, Taraf gazetesindeki köşesinde, Türkan Saylan'ın evinin basılmasını hoyratça bir tutum olarak değerlendirdi.

18 Nisan 2009 03:00

Ahmet Altan, Taraf gazetesindeki köşesinde, Türkan Saylan'ın evinin basılmasını hoyratça bir tutum olarak değerlendirdi. Ama kurnazlığı da dikkat çekti.

Ahmet Altan'ın yazısı şöyle...

Vicdanlar karıştı...

Hoyratlık iyi bir şey değil...

Ama kurnazlık da iyi bir şey sayılmaz.

Hayatı boyunca cüzamla cansiperane mücadele etmiş Türkan Saylan’ın evini, o ciddi bir hastalıkla boğuşurken basmak, evet, hoyratça bir tutum.

Çocukları okutma kampanyasına öncülük eden bir hanımı götürüp bir gece nezarette tutmak da öyle.

Bu sahneleri gördüğünüzde vicdanınız sızlar gerçekten.

Ama koskoca Ergenekon’u, Türkan Hanım’ın kırmızı mendilini başına bağlamış bir halde görüldüğü o unutulmaz resminin arkasına saklamaya çalıştığınızda “kurnazlık” sınırını geçmiş olursunuz.

Ergenekon, darbecilikle ilgili bir dava.

Darbenin ne olduğunu biliyor musunuz?

Salkım saçak idam sehpalarını, zindanlara kapatılan binlerce insanı, işkenceleri hatırlıyor musunuz?

Eğer başarsalardı, o acıları Türkiye bir kez daha yaşayacaktı.

Başaramadılar.

Yenildiler.

Yenilmişlere acıyalım.

Ama bence hangi yolda, hangi savaşta yenildiklerini de unutmayalım.

Ayrıca, Ergenekon’un henüz tümüyle teslim olmadığını, Ergenekon severlerin bu “darbe girişimini” gözlerden saklamak için uğraştıklarını, mümkün olursa bu hareketi yeniden canlandırmak için birilerinin hâlâ kenarda beklediğini de aklımızdan çıkarmayalım.

Lider kadrosunun tümü yakalanmadı henüz.

Gövdesinin de tamamen ele geçirildiği söylenemez.

Bu ülkenin geleceğini, burada yaşayan insanların hayatını yakından ilgilendiren bir kavga hâlâ sürüyor.

Sadece gazeteleri okumak bile kavganın nasıl canhıraş bir şekilde sürdürüldüğünü göstermeye yeter.

Ergenekon soruşturmasını durdurmak, geriletmek, bir darbenin yolunu yeniden açmak için çabalayanların sayısı sanıldığından daha fazla.

O cephanelikleri, cinayetleri, fişlemeleri, işkenceleri, Güneydoğu’da ensesine kurşun sıkılan Kürtleri, Şemdinli’yi, lahikayı, planları, dinlemeleri, bombalamaları unutturmaya çalışıyorlar.

Tutuklanan hocaların her birinin “darbeci generallerle” yaptıkları görüşmeleri, hizmet arz etmelerini, akıl vermelerini, yol göstermelerini, cübbelerinin altından gözüken “postallarını”, Türkan Hanım’ın “resminin” arkasına saklamak mümkün mü?

Ayrıca, bütün Ergenekon davasını sadece Saylan’ın bir resminin üstüne yaslamaya çalışanlar bence Türkan Hanım’a da haksızlık ediyorlar.

Bu kadar yaslanmadan sonra başka gerçekler ortaya çıkarsa, yaşanılacak üzüntü büyük olur.

Türkan Hanım, “ne darbe, ne şeriat” dedi ama o sözü söyleyene kadar darbecilerle uzun bir yol yürüdü.

Saylan’ı bu kadar keskin bir şekilde tartışmaya açmayın bence.

Bu “hoyratlığı” yapmayın.

Ergenekon kavgasını Türkan Hanım üzerinden yürütmeyin.

Doğan Holding’in icra kurulunda olan ve çocukları okutan bir kampanyayı yürüten genç hanıma yapılanlar da üzüntü verici.

Ama bence onu da bir simge haline getirmeyin.

Unutmayın ki bu son tutuklamadaki bütün tanınmış isimler, darbeyi planlayan Eruygur’la yakın ilişki kurmuş kişiler.

O genç hanımın darbecilerle bir ilişkisi var mıydı yoksa sadece çocukları okuttuğu için mi gözaltına alındı?

Bunu en iyi o holdingin bünyesindeki gazeteler bilir.

Oranın yöneticilerinin çoğunu da tanırım.

Bir tanesinin beni ya da bizim gazeteden birini arayıp, “o hanımın, o darbecilerle hiç bir ilişkisi yoktu, onları tanımazdı bile” demesi yeter.

Biz o hanımı sonuna kadar koruruz.

Onu koruyabilmek için elimizden ne geliyorsa yaparız.

Nedense son günlerde çocukken seyrettiğim, adını bile bilmediğim bir film var aklımda.

New York’ta mahalle çeteleri birbirleriyle dövüşürken masum bir kör çocuk bıçaklanıp öldürülür.

O çocuğun öldürülmesiyle ilgili mahkemede geçer bütün film.

Ve sonunda o kör çocuğun her seferinde cinayet mahallinde olduğu, çete üyeleri birini öldürdükten sonra silahlarını o kör çocuğun paltosuna sakladıkları çıkar ortaya.

Filmin başında o kör çocuk için sızlayan vicdanlar, filmin sonunda o kör çocuğun yardımıyla öldürülenler için sızlar.

Biz bir darbe girişiminden söz ediyoruz burada.

Öldürülmüş ve öldürülecek insanlardan söz ediyoruz.

İlk kez bir darbenin ortaya çıkarılması, toplumun bütün kesimlerine nüfuz etmiş, en tepelere tırmanmış bir örgütün yakalanması herkesi sarsıyor.

Yakalanan isimler toplumun “tanınmış” insanları.

Ergenekon’a çok benzeyen bir örgüt İtalya’da yakalanmıştı.

Şu ünlü P2 Locası.

Yedi bin beş yüz kişi tutuklanmıştı.

Çoğu toplumun yakından tanıdığı isimlerdi.

Darbe dediğiniz şey kendisine her zaman toplumun zirvelerinden yandaş bulur zaten, 12 Eylül’de Evren’i kutlamaya giden Anayasa Mahkemesi üyeleri toplumun “saygın” üyeleri değil miydi?

Hoyratlık kötüdür.

Kurnazlık da öyle.

Hoyratlıklara kızalım, vicdanlarımız bunun için sızlasın elbette ama bu darbe yolunda öldürülmüş insanları da unutmayın, vicdanınızda onlar için de bir yer açın eğer mümkünse.