Alman kökenli Türk vatandaşı, Siemens’in yarım yüzyıllık eski üst düzey yöneticisi Arnold Hornfeld, Vehbi Koç ile uzun yıllar birlikte geçirdiği çalışma hayatını “Vehbi Bey, hem iyi bir iş adamı, hem idealist, hem namuslu ve itimat edilir bir insandır. Bütün hayat gayesi, yatırım yapmak, iş yapmak ve büyütme tutkusu olan prensipli birisiydi. Koç, yanına akıllı insanlar alarak, dünyaya açılmasını da zamanında bildi” sözleriyle anlattı.
Bugün’den Perihan Çakıroğlu’na konuşan Hornfeld, Sakıp Sabancı’yla ilgili olarak da “Sakıp Bey de apayrı bir insandı. Onun da müthiş bir zekası vardı. Koç’la ortak özelliği, ikisinin de tahsili olmamasıydı. Fakat insan kullanmasını çok iyi bilen, parayı tutup onu yatırıma yatıran önemli insanlardı ikisi de” diye konuştu.
Perihan Çakıroğlu’nun Arnold Hornfeld’le yaptığı söyleşi şöyle:
İş hayatına nasıl başladınız?
Çok sevdiğim hocam Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu, “Sen Almanca biliyorsun. Bankalar Caddesi’ndeki Siemens, böyle bir insan arıyor. Git, konuş” dedi. Söylediğini yaptım, hemen beni işe aldılar.
Siz Vehbi Koç’la da çok yakın çalıştınız değil mi?
Evet öyle. Siemens,1958 yılında Koç Grubu ile Simko’yu kurdu. Siemens hem malzeme üreten hem de tesis yapan bir şirketti. Kuvvet santralleri, motorlar, kablo, bir binanın veya bir fabrikanın komple elektrik tesisini, bir şehrin elektrik veya telefon tesisini yapardı. Telefon da ağırlıklı bir sektördü. O yıllarda müşterilerimiz Etibank, TEK, PTT, İETT gibi kurumlardı. Beni İstanbul’dan Ankara’ya yolladılar ve 8 sene kaldım. Oradaki büroyu kurdum. Vehbi Bey’le çok yakın çalıştık. Çok da iyi anlaşırdık.
Üzüm takasıyla elektrik malzemesi
Elektrikte o zamanki görüntü nasıldı?
Hiçbir elektrik malzemesi üretilmiyordu. Sektörde Siemens dışında hiçbir şirket yoktu. İlk defa olarak Burla Biraderler’le İstinye’de Kavel kablo fabrikasını kurduk. İlk defa 25 milimetrelik kabloları üretmeye başladık. Türkiye’nin ithalatı çok güçlükle karşılanıyordu. Döviz yoktu. İkili anlaşmalar çerçevesinde Demirperde ülkelerinden takas sistemiyle malzemeler getirtiyorduk. Buna karşılık da üzüm satılıyordu, portakal yollanıyordu. Zor senelerdi, malzeme bulunmuyordu. Demokrat Parti iktidardaydı. Köylerin yüzde 90’ında elektrik yoktu.
TBMM’nin şantiye şefiydim
Hangi fabrikaların kuruluşunda rol aldınız?
Yurtiçinde ve dışında 10 fabrikanın kuruluşunda, Keban başta çok sayıda baraj santralinde yer aldım. İlk şantiyem ise Hilton Oteli oldu. İller Bankası ile Türkiye’de ilk elektrifikasyonu gerçekleştirdik. İlk kablo fabrikasını, Kartal’da ilk şartel malzemeleri üreten imalathaneyi kurduk. Ankara’ya tayin olunca TBMM’nin şantiye şefliğini yaptım. 2000 yılına kadar Simko’da çalıştım. Koç, ayrıldı, isim de değişti ve Siemens adını aldık, devam ettik.
Mükemmel işler yapılıyor
Bugüne geldiğimizde elektrik sektörünü nasıl buluyorsunuz?
Çok iyi bir sanayi oluştu. Mesela, biz hangi fabrikayı yaptıysak birkaç sene sonra rakip firmalar ortaya çıktı. Şimdi mükemmel kalitede işler yapılıyor.
Koç ve Sabancı akıllı adamlarla çalıştı
Sizce Vehbi Koç nasıl bir insandı?
Vehbi Bey, hem iyi bir iş adamı, hem idealist, hem namuslu ve itimat edilir bir insandır. Bütün hayat gayesi, yatırım yapmak, iş yapmak ve büyütme tutkusu olan prensipli birisiydi. Koç, yanına akıllı insanlar alarak, dünyaya açılmasını da zamanında bildi.
Sakıp Sabancı’yı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sakıp Bey de apayrı bir insandı. Onun da müthiş bir zekası vardı. Koç’la ortak özelliği, ikisinin de tahsili olmamasıydı. Fakat insan kullanmasını çok iyi bilen, parayı tutup onu yatırıma yatıran önemli insanlardı ikisi de.
Güneydoğu'da ‘elektriği çalmak’
düşüncesi değişmeli
Elektrik dağıtımları özelleştirildi. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da kayıp kaçak meselesinde problemler çıkıyor. Bu gibi olaylar nasıl çözümlenebilir?
Mesela, Diyarbakır’da borçlarını ödemeyenler, sayaçları devredip bedelini ödemeden kullananlar var. Tabii ki bunlar sıkıntılı işler. Başa çıkmak da çok zor. Bu bir terbiye işi. Herhalde düzelmesi de birkaç sene sürecek. Oradaki insanların kafasına giren, “Elektriği çalmak, parasını ödemeden kullanmak lazım” düşüncelerini değiştirmek lazım.
Anadolu'yu karış karış bilirim
Neredeyse elektriğin adı geçen her projede bulunmuşsunuz. Bu kadar işe nasıl yetişiyordunuz?
Siemens, Almanya’da ne yaptıysa Türkiye’de de aynı fabrikaları kurdu. Bugün onlar çok yüksek ihracat yapıyor. Hayatım hep yoğun çalışmakla geçti. İzin bile yapmadan günde 10-12 saat çalışırdım. Türkiye’nin kuruluş ve yatırım zamanıydı. Senede 60 ile 80 bin kilometre yol yapıyordum. Benim için Türkiye her zaman emin ve güvenilir bir memleket oldu. Yurdun en ücra köşelerine kadar hep araba kullanarak gidiyordum. Anadolu’yu çok iyi biliyorum. Mum ışığında çalıştığım zamanlar oldu.
Türkiye, enerjide bir 'miks' içinde çalışmalı
Bizde olmadığı için petrol ile doğalgaza çok para ödüyoruz. Almanya da bizim gibi ama onun problemleri yok. Bu işi nasıl çözebiliriz?
Almanya, uzun zaman elektriğini kömürden elde etti. Kaliteli taş kömür var orada ama bizde yok. Doğalgazı da kullanıyor. Akarsuları bizim gibi müsait değildi. İskandinavya’dan ki orada çok hidroelektrik santrali var, kısmen ithalat yaptı, Avrupa’nın çok büyük avantajı var. Sadece Gümrük Birliği gibi değil, bütün şebekeleri de birbirine bağladılar. Almanya, bir sıkıntı olduğu vakit Fransa’dan, İtalya’dan elektrik alıyor. Ayrıca Avrupa’da elektriğin yüzde 70’i de nükleerden sağlanıyor. Birbirlerinin santrallerini de kullanıyorlar.
Türkiye ne yapsın öyleyse?
Türkiye, bir miks içinde çalışabilir, tüm kaynakları kullanabilir. Buna da gayret ediyor. Kürt gazı, Rusya ve İran’dan gelen gaz, ülkeyi bir gaz geçit merkezi yaptığı için cazip gelmeye başladı. Soma olayından sonra nisbeti azalsa da elektrik, gaz, kömür ve sudan elde ediliyor.
Yenilenebilir enerjiyi de gündeme getiriyor. Bence güneş enerjisinin kullanımı gittikçe artacaktır. Rüzgar enerjisi aldı yürüdü, her sene ciddi yatırım yapılıyor. Bu miks iyi bir şey. Ayrıca uzun vadeli de olsa nükleer iki proje de mevcut. Türkiye’de bütün enerji ihtiyacını karşılayacak bir kapasiteyi yedeğiyle beraber kurmamız şart. O zaman rüzgar ve güneşle fosil yakıtları tasarruf edebilirsiniz.
İş hayatınızdaki başarınızın sırrı neydi?
İyi takımlar kurmaktı. Milyonluk, milyarlık ihalelerde arkadaşlarımız Ankara’ya gider, iyi pazarlık yaparak işi alırlardı. Onlara ne yaptın, ne ettin diye sormak aklımızdan geçmezdi. Hepsi de Türk’tü. Ancak yeni alanlara girerken Almanya’dan elemanlar getirirdik.
İş dünyasının bir duayeni olarak yeni girişimcilere hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
İlk başta çok alan değiştirip dağılmamaları, bir mevzuya konsantre olmaları lazım. İkincisi parasal kısmı ikinci plana alarak, öncelikle kendi işini yapmadan önce birkaç sene başka bir yerde bir profesyonelin yanında mesleği iyice öğrenmelerini öneririm.