Milliyet gazetesinde 28 Şubat 2013'te yayımlanan “İmralı tutanakları”nın ardından başlayan sarsıntı, dönemin Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak'ın da köşesinin kapatılmasıyla sonuçlandı.
Derya Sazak, BDP heyetinin Abdullah Öcalan'la görüşmesine ilişkin notları içeren Namık Durukan imzalı “İmralı tutanakları” haberinin “çözüm sürecine sabotaj” olduğu iddialarına karşılık kendisine destek veren Hasan Cemal'in köşesini kapatmıştı.
Medya sermayesi, siyasi baskı ve medya elitlerinin gazetecilik üzerindeki etkilerini birlikte barındıran süreç şöyle gelişti:
28 Şubat 2013'te yayımlanan tutanakların ardından Hasan Cemal 1 ve 2 Mart tarihli yazılarında “Genel Yayın Yönetmeni” olarak Derya Sazak'ı, “muhabir” olarak Namık Durukan'ı kutladı, gazeteciliğe müdahaleye yönelen siyaseti ise eleştirdi. Cemal, 2 Mart Cumartesi günü “Sayın Başbakan, tarihin eli yine omzunuzda, tarih bazen yaşarken de yakalanır!” başlığını taşıyan yazısında “Gazete yapmak ayrıdır, devlet yönetmek ayrıdır. İkisi birbirine karıştırılmasın. Kimse de kimsenin işine öyle karışmasın” ifadesini kullandı.
Başbakan Tayyip Erdoğan, aynı gün Balıkesir mitinginde Hasan Cemal'in yazısına, kendisinden doğrudan alıntı yaparak şu cevabı verdi:
“Bu medyanın bazı uzantıları, kalemşörleri şunu yazıyor. Devlet yönetmek başka bir şey, gazete yapmak farklı bir şey. Eğer bu ülkeye bu millete zerre kadar sevdanız varsa şu çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız böyle bir haberi atamazsınız, atmamanız gerekirdi. Bu süreç hassas bir süreç. (…) Eğer böyle gazetecilik yapacaksan, batsın senin gazeteciliğin...”
Cemal'in 15 yıllık köşesi kapatıldı
Erdoğan'ın bu sözlerinin ardından Milliyet'te çıkan kriz üzerine Hasan Cemal iki haftalık zorunlu izne ayrıldı. Cemal, izin dönüşünde “Başbakan'ı, medyadaki sermaye ilişkilerini ve medya elitlerini” eleştiren yazısını gazeteye gönderdi. Ancak Derya Sazak, Cemal'in yazısını yayımlayamayacağını belirtti. Cemal'in geri adım atmaması üzerine gazetenin patronu Erdoğan Demirören ile oğulları Tayfun ve Yıldırım Demirören'le temas kuran Sazak, Cemal'e, en azından yazısının bazı bölümlerini çıkarmak istediklerini iletti. Cemal bu teklifi de reddedince, 18 Mart 2013'te, yaklaşık 15 yıldır yazdığı Milliyet'teki köşesi kapatıldı.
Aynı dönemde Can Dündar'ın da köşesinin kapatılmasını isteyen Erdoğan Demirören'in, Hasan Cemal'in gazeteden ayrılması sürecinde Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüştüğünü Derya Sazak ile paylaştığı ortaya çıktı. Demirören, Erdoğan'la görüşmesinin ardından “hayatında hiç kimsenin kendisine bu kadar ağır laf etmediğini, telefonu kapattıktan sonra ağladığını” çevresindeki isimlerle paylaştı.
Başbakan, Milliyet ve Vatan gazetelerini satın aldıktan sonra Erdoğan Demirören'in kendisini arayarak medya grubunun başına kimi getireceğini sorduğunu, kendisinin de Başbakanlık'ta eski danışmanı olan Akif Beki'yi tavsiye ettiğini gazetecilere açıklamıştı.
'Sayın Demirören bilmiyordu, ben gönderdim'
Derya Sazak, 45 yıllık gazeteci olan, 15 yıldır Milliyet'te yazan ve yayımlanmış 10 kitabı bulunan Hasan Cemal'in köşesinin kapatılmasının ardından 25 Mart'ta yayımlanan editoryal yazısında patrondan kaynaklı bir sorun olmadığını iddia etti. Sazak, “Tarih yazılırken neredeydin” başlıklı yazısının “Hasan Cemal olayı” alt başlığını taşıyan bölümünde aynen şu açıklamayı yaptı:
Barış sürecinde görüşlerine en fazla ihtiyaç duyduğumuz, siyasi iktidarın da ‘akil insan’ olarak görev vermeyi düşündüğü Hasan Cemal’le yollarımızı gazetecilik dürtülerini aşan ‘kışkırtmalar’ sonucu üzülerek ayırdık.
Buradaki sorumluluk genel yayın yönetmeni olarak benimdir.
Masum değiliz hiçbirimiz!
Ancak iki konuda tarihe not düşmek isterim.
İmralı zabıtlarından sonra Hasan Cemal, 1 ve 2 Mart tarihlerinde iki makale yazdı.
2 Mart tarihli, ‘Tarihin eli omuzunuzda’ diyen yazısı ağırlıklı olarak Başbakan’ın tutumunu destekliyordu.
Hasan Ağabey’in yazamaz duruma düşürülmesinde ‘gazete yönetimini’ suçlayanlar, İmralı zabıtlarını yayımlayarak ‘editoryal bağımsızlık’ ilkesine sonuna kadar sadık kaldığımızı nedense unutuyorlar.
O haberi yayımlarken, ne gazetemizin sahibi Erdoğan Demirören’e ne de Ankara’daki hükümet yetkillerine sordum.
Başbakan Erdoğan, Hollanda dönüşü uçaktaki yayın yönetmenlerine gerçeği açıkladı.
Sayın Erdoğan Demirören’i sorumlu kılmaya çalışanlara ise Başbakan’ın Balıkesir konuşmasındaki ‘Batsın bu gazetecilik’ sözlerini anımsatmakla yetineceğim. Gazete dünyasını bilen bir ‘akil’ ismin yazdıklarını okuyunca Milliyet’in ‘Korkmaz Yiğit’e satışı’ aklıma geldi. O kişinin, cep telefonundan Aydın Doğan’ın adını sildiğini hüzünle izlemiştim.
Hasan Cemal, salı günü yazılarına başlayacaktı.
Başbakan’a yanıt ve ‘medyadaki sermaye yapısını’ sorgulama konusundaki ısrarı nedeniyle, yayımlamadım. Erdoğan’a yanıtını zaten 2 Mart’ta vermiştik. Erdoğan Demirören’le ilgili tercihimizi ise aylar öncesinde topluca yapmıştık. Kürt meselesinin çözüm süreciyle medyada yüzyıllık kavram olan ‘sermaye yapısı’ tartışmasının herhalde zamanı değildi!
Yazıyı basmadığımdan sayın Demirören’in sonradan haberi oldu!
Hasan Cemal, o yazıda ısrarın gazeteyle ‘vedalaşmak’ olacağını biliyordu.
Çünkü gazetecilikte mesleki etik kadar, gazeteci-yayıncı ilişkilerini tanımlayan ‘iş etiği’ de geçerlidir.
Yayın yönetmeni olarak o ilkeyi gözetmek de görevimdir ve Milliyet’in logosunda ‘Basında güven’ yazmaktadır.
Hasan Cemal her zaman sevgi ve saygıyla anacağımız meslek ustamızdır.
Veda ve teşekkür yazısında belirttiğim gibi köşesi gelecekte de kendisine açık olacaktır.”
Sazak, Dündar ve Özyurtseven depremi
Hasan Cemal'in ardından Can Dündar da, aynı formülle, yani önce izne gönderilerek Milliyet'ten uzaklaştırıldı. İmralı tutanaklarının ardından Gezi Parkı sürecindeki yazılarıyla da Erdoğan Demirören'in tepkisini çeken Can Dündar'ın bir süredir boş tutulan köşesinin kapatıldığı da 1 Ağustos'ta resmen açıklandı. Can Dündar, 1 Ağustos'ta kendi internet sitesinde yayımladığı “Baskı sonuç verdi; önce Derya gitti, sonra ben, enkazı Fikret devraldı” başlıklı yazısında, Milliyet'in patronu Erdoğan Demirören'in kendisini telefonla arayarak işine son verildiğini bildirdiğini açıkladı.
Can Dündar'ın gönderilmesinden bir gün önce Derya Sazak, Erdoğan Demirören tarafından “masraflı olduğu” da öne sürülerek genel yayın yönetmenliği görevinden alındı, yerine 31 Temmuz 2013'te, gazetenin en kıdemli isimlerinden Ankara Temsilcisi Fikret Bila getirildi.
Sazak'ın yayın yönetmenliğinden alınmak istenmesi sürecinde Demirören'lerin İstanbul'daki Huber Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştüğü ortaya çıktı. Sazak'ın bu görüşmenin ardından genel yayın yönetmenliği pozisyonunu korumayı umduğuna ilişkin beklentileri de gazete kamuoyuna yansıdı.
Huber Köşkü'ndeki görüşmeden sonra da Demirörenlerin kararı değişmedi, Milliyet Genel Yayın Yönetmenliği'ne Bila getirildi. Ancak bu sırada, gazetede şaşkınlıkla karşılanan bir karar duyuruldu. Sazak'ın, “köşe yazarı” olarak Milliyet'te devam edeceği bildirildi. Gazetede 1 Ağustos'ta yayımlanan “Milliyet'te nöbet değişimi” başlıklı haberde de, “Derya Sazak, Milliyet’e köşe yazılarıyla katkıda bulunmaya devam edecek.. Milliyet’in Ankara Temsilciliği görevini ise Ankara Haber Müdürü Serpil Çevikcan üstlenecek.
Ankara Haber Müdürlüğü görevine de Gökçer Tahincioğlu atandı.
Derya Sazak’a başarılı hizmetlerinden dolayı teşekkür eder, yeni görevlerine atanan arkadaşlarımıza başarılar dileriz” ifadesi kullanıldı.
Sazak daha sonra, köşe yazılarıyla gazeteye dönmek üzere izne ayrıldı. Bu arada, gazetenin en kıdemli isimlerinden Tahir Özyurtseven de Erdoğan Demirören tarafından “Yayın Koordinatörlüğü” görevinden alınarak Milliyet'ten gönderildi.
Böylece, “İmralı tutanakları” kriziyle başlayan süreçte “Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak”ı destekleyen üç isim; Hasan Cemal, Can Dündar ve Tahir Özyurtseven'in gönderildiği, ancak Derya Sazak'ın köşe yazarı olarak gazetede kaldığı bir tablo ortaya çıktı.
Yıldırım Demirören: Yazmanızı istemiyoruz
Milliyet'teki son yazısı 29 Temmuz 2013'te yayımlanan Derya Sazak, izin dönüşü tekrar yazılarına başlamak istedi. Ancak, T24'ün aldığı bilgilere göre, “patron katı” olarak bilinen gazetenin 8. katından “Sazak'ın yazmasının istenmediği” haberi geldi. Bunun üzerine Derya Sazak, Erdoğan Demirören'in büyük oğlu olan ve aynı zamanda Futbol Federasyonu Başkanlığı'nı yürüten Yıldırım Demirören'le görüşmek istedi. Erdoğan Demirören yerine Yıldırım Demirören'le konuşmak isteyen Sazak'a, bu görüşmede köşesine dönemeyeceği bildirildi. Yıldırım Demirören, Sazak'a, yazılarına başlamasını istemediklerini iletti.
İstifa etmemesi veya bir karar değişikliği olmaması durumunda Sazak'ın bir süre yazmadan ve herhangi bir şey yapmadan gazetede varlığını sürdüreceği, “gönderilme rotası”na sokulduğu bu sürecin ardından yaklaşık 30 yıldır çalıştığı Milliyet'le ilişkisinin kesileceği belirtiliyor.
Gazetenin koridorlarında, genel yayın yönetmenliği sırasında aldığı yelkenli tekne nedeniyle patronajdan yaklaşık 100 bin Euro aldığı belirtilen Sazak'ın borçlarının taksitlendirilmesinin de bu süreçte konuşulduğu anlatılıyor.