Marmara Üniversitesi Uluslararsı İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Behlül Özkan, ABD ile vize krizinden sonra Batı karşıtlığı söylemlerin artmasıyla ilgili olarak, "Türkiye’nin Avrasyacı cenaha kayması bana fantastik bir fikir gibi geliyor. Şunu akıldan çıkartmamak lazım Türkiye 1952’den beri NATO üyesi. Yarım yüzyılı aşkındır NATO üyesi, emperyalizmle bağları olan organik ilişki anlamında bağları olan bir ülkenin böyle kısa vadede bu hatta bir başka hatta geçmesi çok mümkün değil. NATO’dan çıkmadan askeri üsleri kapatmadan böyle basit yakınlaşmalarla Avrasyacı olmak söz konusu değil" dedi.
Birgün'den Can Uğur'un söyleşisi şöyle:
Vize krizi olarak başlayan Türk ve ABD’li yetkililerin karşılık açıklamalarıyla devam eden sürecin nereye evrileceği merak konusu. AKP’yi destekleyen kesimler ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “Vize kararını büyükelçiliğimizle birlikte aldık” açıklamasının ardından Avrasyacılık yorumlarını hızlandırdı. ABD’nin eylem ve söylemlerini eleştiren AKP’lilere göre artık Avrasyacı cephede yer alıyor gibiyiz. Siyasal İslamcıların büyük bölümü bir zamanlar methiyeler düzdükleri NATO’nun üyesi olduğumuzu ya unutuyorlar ya da unutmuş gibi yapıyorlar. Hamasi söylemler birbiri ardına gelirken karşımızda bulunan tablonun gerçekte ne anlama geldiği hususunda ciddi kafa karışıklıkları var. Tarihsel ve politik gerçeklerle birlikte düşünüldüğünde tarihi boyunca antikomünist söylemler üzerinden kitlesini mobilize eden Sisyasal İslam ve onun takipçisi AKP’nin Avrasyacı olması büyük bir çelişkiye işaret ediyor. Rusya’nın Türkiye ile tarihsel ve güncel ilişkileri konusunda makaleleri bulunan, siyasal İslamcı hareketleri yakından takip eden Marmara Üniversitesi’nden Doç. Dr. Behlül Özkan, yaşanan sürece olgularla açıklık getirdi.
Tarihsel arka plan
Doç. Dr. Özkan emperyalizmin AKP ile kurduğu ilişkinin arka planına ilişkin şunları söyledi: “Türkiye’deki AKP iktidarıyla ABD arasında kurulan bir ittifak ilişkisi vardı. Bunun adı da aslında ılımlı İslam modeliydi. ABD’deki iktidarlar ile AKP arasında ılımlı İslam üzerinden bir ilişki kurulmuştu. 2002 yılından itibaren adım adım uygulanan bir ittifak modeliydi bu. Bunun evveliyatı da var tabii. Radikal köktendinci terörün yayılmasıyla beraber Amerikan dış politikası bir hat belirledi kendine. Dediler ki piyasayla sorunu olmayan küreselleşme taraftarı seçimle işbaşına gelen İslamcı iktidarlar seçelim kendimize. Bu bağlamda ortaklıklar belirlediler. AKP ile ABD arasında olan ortaklığın kısa, tarihsel arka planı burada yatıyor. Tabi AKP bunu yalnız gerçekleştirmedi. Bunu Gülencilerle birlikte yaptı. Ortaklığın kuruluşunda, ABD ile iyi ilişkiler geliştirildi. ABD açısından Ortadoğu’daki Baasçı ve Arap milliyetçisi devletler kullanışlı bir ortak değildi. Piyasa ilişkileri ve tarihsel bağlar itibariyle ABD açısından ‘kullanışlı bir ortak’ gerekiyordu. AKP bu misyona uyuyordu. Ama yetmiyordu.”
Homojen yapı değil
Özkan, ABD’de alınan kararları okurken ‘ABD’nin homojen bir yapı olduğunu’ düşünmenin hata olduğuna işaret ederek şöyle devam etti:
“ABD homojen bir yapı değil. Bu ‘ılımlı İslamcılığı’ ABD içerisinde destekleyenler oldu desteklemeyenler oldu. Desteklemeyenler arasında ‘Ilımlı İslam projesi yüzünden Türkiye’yi kaybediyoruz’ diyenler oldu. 2007 yılında Cumhuriyetçi Parti içerisinde ciddi karşı çıkışlar oldu. Ancak 2008 yılında Obama’nın başa gelmesi ile ılımlı İslam’ın önü açıldı. Obama iktidara geldikten sonra Amerika kıtası dışında ilk ziyaret ettiği ülke Türkiye oldu. Bu ittifak 2013 yılına kadar devam etti. Suriye’de yaşananlar özellikle bu destek meselesini ciddi biçimde zayıflattı.”
ABD’nin ılımlı İslam projesinden vazgeçmesinin yarattığı etkileri sorduğumuzda ise Özkan şunları söyledi: “ABD bu projeden yani ılımlı İslam’dan vazgeçerken sadece bölgesel anlamda vazgeçmedi. AKP iktidarıyla da ciddi sorunlar yaşadı. Yani ABD’nin projeden vazgeçmesi proje ortağı olarak gördüğü unsurlarla da ciddi sorunlar yaşaması anlamına geliyordu, nitekim öyle de oldu.
Değerlere bakılmalı
İttifak meselesine gelecek olursak; İttifaklar sadece çıkarlar üzerinden kurulmaz. Değerler üzerinden de kurulur. Hem Türkiye hem de ABD tarafında ciddi bir değerler krizi yaşanıyor. Düşünün ki Türkiye Cumhurbaşkanı, ABD’ye gidiyor ve orada korumaları kavga ediyor. Türkiye’nin kamu bankasının üst düzey yöneticisi ABD’de tutuklu bulunuyor. ABD açısından bakacak olursak Türkiye’de gerçekleşen 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne karıştığına dair açık emareleri olan Fethullah Gülen, ABD’de elini kolunu sallayarak dolaşıyor. PYD’ye, ABD silah yardımında bulunuyor. Yani bunları alt alta yazdığınızda ne görüyorsunuz: Çıkarlar dışında değerler konusunda ciddi bir anlaşmazlık var. Temel meseleler üzerine ciddi bir sorun yaşanması durumu var.”
İlişkilerin düzelmesi konusuna değindiğimizde ise Doç. Dr. Özkan ‘Amerikan müesses nizamı’na gönderme yaptı:
“Şimdi bu sorunları belirli düzeyde tutmak için yani ilişkileri en azından bu sorunlara rağmen sürdürmek için iki tarafın da istekleri vardı. Türkiye cephesi özellikle Trump’ın gelişini bir ‘fırsat’ olarak okudu. Ama daha önce de söylediğimiz gibi ABD Trump’tan ibaret değildi. Amerika’nın müesses nizamı var ve bu tarafın ilişkilere müdahalesi söz konusu. Vize kararı da Amerikan müesses nizamının kararı aslında. Şimdi bu açıdan bakıldığında ortada ‘antiemperyalist bir tavır’ olmadığı çok açık. AKP ile bir dönem ortak ilişkiler geliştirdiği ABD arasında çıkar çatışması söz konusu.”
Temel meselelerde anlaşmazlık var
Sorunun kısa vadede çözülemeyeceğini söyleyen Özkan, “Temel meselelerde anlaşmazlık söz konusu o nedenle kısa vadede çözüm zor” diyerek şöyle devam etti:
“Palyatif yani geçici çözümler ya da adımlar üzerinden çözülecek bir kriz söz konusu değil. Temel meselelerde anlaşmazlıklar var. Örneğin ABD Gülen’i iade edecek mi? Bu konuda anlaşma sağlanamayacağı en azından bugüne kadar atılan adımlar çerçevesinde mümkün görünmüyor. Sarraf meselesi var. AKP’li Bekir Bozdağ, Amerika’ya gidişinin ardından Türkiye’ye döndüğünde bu dava Erdoğan’ı hedef alıyor dedi. ABD PYD’ye destek veriyor, bunu kesmeyeceği en azından şimdilik çok belli. Dolayısıyla ortada varoluşsal sorunlar var, kısa vadede çözülmesi mümkün görünmüyor.”
Özkan, Rusya’nın da durumun farkında olduğunun altını çizerek sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı:
“Kaldı ki Rusya da bu durumun farkında. İktidar yanlısı gazetelerde bu ‘zihin egzersizi’ sıkça yapılıyor. Ama bunun çok sağlam temelleri bulunmuyor. Rusya’dan yapılan açıklamalarda da bunu görüyoruz. Rusya’nın diplomatik hafızasına baktığınız zaman da bu ortaklığın kısa vadede bile çok kolay olmayacağını görebilirsiniz. Kore Savaşı’ndan bu yana ilk defa savaş uçağını düşüren bir NATO üyesi olan Türkiye ya da yine diplomatının suikaste uğradığı bir ülke olan Türkiye imgesi çok kolay unutulacak bir imge değil bence. Yine Suriye konusunda yıllardır Rusya’nın tam karşısında yer alan unsurları destekledi Türkiye, bunlar uzun vadede ittifakları neredeyse imkânsız kılacak veriler. Ama Rusya bunları kısa vadedeki çıkarları için fazlasıyla kullanır. Özetle tarihi, evveliyatı komünizm karşıtlığı ve Rus düşmanlığı ile şekillenen bir İslamcı iktidarın Avrasyacı olamayacağını Ruslar da gayet iyi biliyor kanımca.”
***
Avrasyacılık mümkün değil!
Özkan, Avrasyacılık tartışmasına ilişkin de çarpıcı açıklamalarda bulundu. Özkan “Avrasyacılığa kayılması fantastik bir fikir” diyerek şunları söyledi:
“Türkiye’nin Avrasyacı cenaha kayması bana fantastik bir fikir gibi geliyor. Şunu akıldan çıkartmamak lazım Türkiye 1952’den beri NATO üyesi. Yarım yüzyılı aşkındır NATO üyesi, emperyalizmle bağları olan organik ilişki anlamında bağları olan bir ülkenin böyle kısa vadede bu hatta bir başka hatta geçmesi çok mümkün değil. NATO’dan çıkmadan askeri üsleri kapatmadan böyle basit yakınlaşmalarla Avrasyacı olmak söz konusu değil.”