Gündem

Vahdet yazarı: Bazı gazeteler birbirine sansür uyguluyor, Akit Vahdet yazarlarını görmemezlikten geliyor

"Gazeteler bile birbirlerine sansür uygulama ihtiyacını hissediyor"

13 Nisan 2016 14:47

Vahdet yazarı Dursun Gürlek, bazı gazetelerin birbirine sansür uyguladığını söyleyerek, "Mesela Yeni Akit gazetesi, diğer yayın organlarının hepsinden iktibasta bulunup her gün “Arşiv”inde yayımladığı halde Vahdet yazarlarını görmemezlikten geliyor. Mehmet Şevket Eygi ağabeyimizin Milli Gazete’deki yazılarını iktibas ettiği halde, Vahdet’deki yazılarını ademe mahkum ediyor" dedi.

Gürlek’in Vahdet’te “Sevimsiz Bir Kelime: Sansür” başlığıyla bugün (13.04.2016) yayımlanan yazısı şöyle:

Sansürün ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz ama ben bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Her türlü yayının ve sinema, tiyatro eserlerinin hükümet tarafından önceden kontrol edilmesi işi; yayın ve gösterilmelerinin izne bağlı olması, sıkı denetim. Bu denetimi yapan kurula da sansür heyeti deniliyor. Sansürün diğer bir anlamı da şöyle: Duyulmasını, yayılmasını önlemek; bir takım kısıtlamalar ve yasaklar getirmek. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı “Örnekleriyle Türkçe Sözlük” sansürü işte böyle tarif edip bir de Arif Nihat Asya’dan şöyle bir örnek veriyor:

Sessizce düşünsek duyacaklar bir gün;

Olmazları olmuş sayacaklar bir gün…

Onlar, bu vehimle ellerinden gelse

Rüyalara sansür koyacaklar bir gün…

Sansüre ve sansürcülere karşı en sert tepkiyi göstermesi gereken gazetelerin ve gazetecilerin bile zaman zaman aynı yönteme başvurduklarını üzülerek görüyoruz. İsterseniz buna taze bir örnek vereyim. Önce, Yeni Şafak gazetesinde “Eskader ödülleri sahiplerini buldu” başlığıyla yayımlanan haberi iktibas edeyim.

“Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği’nin (ESKADER) ‘2015 Kültür ve Sanat Ödülleri Fatih Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Törende konuşan ESKADER genel başkanı Şerif Aydemir, ‘2008’den bu yana her yıl edebiyat, kültür, sanat alanlarında yaklaşık 30 dalda önemli eserler veren, kıymetli çalışmalar yapan kişilere ve kurumlara bu ödüller veriliyor’ dedi. Tarih alanındaki dikkat çekici ve istikrarlı yayınıyla Derin Tarih Dergisi, Yeni Şafak’taki başarılı müzik yazılarıyla da Yalçın Çetinkaya ödüle layık görüldü.”

Haberden açıkça anlaşıldığı üzere sadece Yeni Şafak gazetesinin iki yazarına ödül verildiği belirtiliyor, başka dallarda ödül alan diğer şahıslardan tek kelimeyle olsun söz edilmiyor. Yani diğer eser sahiplerine bir nev’i sansür uygulanıyor. Unutmadan söylemek istiyorum. Yeni Şafak yazarı ve Derin Tarih Dergisi’nin genel yayın yönetmeni arkadaşım Mustafa Armağan’a aslında ödülünü ben verecektim. Fakat o gün, Armutlu’da Kutup Yıldızı Sağlık Gönüllüleri Derneği’nin toplantısına katılmak zorunda olduğum için ESKADER’in ödül töreninde bulunamadım. Yeni Şafak gazetesi ayrıca bir kültür – sanat sayfası hazırlamış olsaydı tabii ki böyle önemli bir habere daha geniş yer verir, ödül alan diğer isimlere ve eserlere de sansür uygulamamış olurdu. ESKADER ödülleri en geniş şekilde Vahdet’de yer aldı. Bazıları ise görmemezlikten geldi.

Ne gariptir ki bazı gazeteler bile birbirlerine sansür uygulama ihtiyacını hissediyor. Mesela Yeni Akit gazetesi, diğer yayın organlarının hepsinden iktibasta bulunup her gün “Arşiv”inde yayımladığı halde Vahdet yazarlarını görmemezlikten geliyor. Mehmet Şevket Eygi ağabeyimizin Milli Gazete’deki yazılarını iktibas ettiği halde, Vahdet’deki yazılarını ademe mahkum ediyor. Acaba neden?

Sansürden hoşlanan, kıskançlıktan ve hasetten büyük bir zevk alan bozuk zihniyetli kimselere – maalesef – sözüm ona dindar görünümlü kişiler arasında da rastlanıyor. Bir zamanlar, muhafazakar kesim tarafından çıkarılan bir gazete de köşe yazarlığı yapıyordum. Aynı gazetede, aynı görevi yapan ve yönetici kadroya yakınlığıyla bilinen bir kifayetsiz muhteris, bir yazımın – yanlışlıkla – iki defa yayımlanmasını bahane ederek işime son verdirdi. O şahıs şimdi beni nerede görse hemen yolunu değiştiriyor, belli ki göz göze gelmekten utanıyor. Karşılaştığım böyle olumsuz örneklerin sayısı o kadar fazla ki hepsini yazsam belki de bir kitap hacmine ulaşır. Ve ne acı bir gerçektir ki, bu tiplere daha çok sağcı diye bilinen yayın organlarında rastlanıyor. Yıllarca Hürriyet gazetesinde çalıştım, inanç veya inançsızlık dünyaları bir yana, iş ahlakının ve insana saygının en güzel örneklerini orada gördüm. Bir büyük İslam aliminin dediği gibi, bir Müslümanın bazı halleri Müslümanca olmadığı gibi, gayr-i İslami hayat sahiplerinden bazılarının da, bir takım İslami kurallara titizlikle riayet ettiklerimi görüyoruz.

Lütfen, sansürle bunların ne ilgisi var demeyiniz. Var, hem de bal gibi var. Bu konuda daha yazacaklarım var. Ama bunun da zamanı var. “Var” sözünü, kelime sıkıntısı çektiğim için değil, “varlık”tan hoşlandığım için peş peşe kullandım. Zaten kavgamızın adı “Var Olmak Kavgası” değil mi?