Gündem

Vahap Coşkun: PKK ve şiddeti, HDP’nin elini kolunu bağlıyor,  objektif ve ciddi bir yüzleşme iradesi ortaya koyulmalı

03 Mayıs 2020 13:23

Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, HDP üzerinde PKK gölgesi olduğunu belirterek, "PKK’nın varlığı ve şiddeti, HDP’nin geleceğini tehdit eden en önemli unsudur. Aslında, iktidar için yüzde 50 +1 oy almayı gerektiren ve bu nedenle bütün partileri ittifaka mecbur eden mevcut sistem, HDP için önemli bir fırsat içeriyor. Yüzde 10’un üzerinde bir oya hükmettiği için HDP, seçimlerin sonucuna doğrudan etki edecek ve dengeleri değiştirebilecek bir güce sahip. Hiç kimsenin böyle bir oyu elinin tersiyle itme gibi bir lüksü yok." düşüncesini dile getirdi. 

HDP'nin üstesinden gelmesi gereken tehditleri iki başlıkta toplayan Coşkun, "İlk olarak siyasal alanın çeşitlenmesinin üzerinde durulmalıdır. 2002’de merkez sağ ve merkez sol partilerin sandıkta tasfiye edilmelerinin ardından bölgede HDP ve AK Parti’ye dayanan iki partili bir siyasi denge kuruldu. Bugün de ağırlık bu iki partide, oyların çok büyük bir bölümünü bu iki parti alıyor. Her iki parti de her halükarda kendilerine oy veren sadık bir seçmen kitlesine sahip. Bunun yanında oylarının rengini partilerin izledikleri siyasete göre belirleyen bir seçmen grubu da var. Gri alandaki bu seçmenleri kendine çekebilen parti, diğerine karşı ciddi bir üstünlük sağlıyor." görüşünü savundu. 

Coşkun, İki faktör, bu seçmen yapısını değiştirme potansiyeli taşıyor: Biri, son dönemlerdeki politikalar nedeniyle her iki partinin hem ortada duran seçmenlerin hem de sadık seçmenlerinin bir bölümünün tepkisini çekmesidir. HDP’nin hendekler karşısındaki pasif tutumu ve AK Parti’nin MHP’leşme süreci, kemik seçmenlerin dışında kalanları rahatsız ediyor. AK Parti’de bu rahatsızlık daha üst seviyede; 2018 genel seçimlerinde AK Parti’ye oy veren gençlerin yüzde 20’si, bugün itibarıyla AK Parti’den uzaklaştığını söylüyor. Gençlerin yüzde 14.9’u kararsız olduğunu, yüzde 9.3’ü oy kullanmayacağını belirtiyor. Dolayısıyla ortada sandığa çekilmesi gereken ve tercihini değiştirmesi muhtemel yüzde 25’lik bir genç Kürt kitlesi bulunuyor." ifadesini kullandı.

Perspektif'te yayımlanan yazısında Coşkun şunları kaydetti:

Diğeri ise siyasal alanın hareketlenmesidir. Bir yandan CHP, geleneksel siyasetinde değişikliklere gidip hem muhafazakâr hem de Kürt seçmenlerle olan soğukluğunu gidermeye çalışıyor. Bu da sahada yansımasını buluyor. CHP’ye gerek genel Kürt nüfusu içinde ve gerek Kürt gençleri arasında ilgi artıyor. HDP’lilerin ikinci partisi AK Parti olmaktan çıkıyor, oraya CHP yerleşiyor.

Keza İmamoğlu, Kürt gençleri arasında yükselen bir çizgi izliyor. Kürt gençlerinin yüzde 16’sı Cumhurbaşkanlığı için İmamoğlu’nu tercih edeceğini belirtiyor. Hatta Demirtaş’ın olmadığı bir denklemde, Cumhurbaşkanlığı için İmamoğlu’na oy vereceğini söylen Kürt gençlerin oranı yüzde 38’i bulurken Erdoğan yüzde 18.2’de kalıyor.

Öte yandan, yeni siyasal partiler kuruluyor. Davutoğlu’nun Gelecek Partisi ve Babacan’ın DEVA Partisi, hem gri alandaki seçmene hem de partileriyle ilişkileri sıkıntılı bir hâl alan seçmene ulaşmayı hedefliyor. Bu partilerin varlığı sadece AK Parti’yi zayıflatmayacak, HDP’ye de tesir edecektir. HDP’nin 2015’te kadro ve söylem bazında içine düştüğü sıkışmışlığı aşamadığı da düşünüldüğünde, politik adreslerin çoğalması HDP’nin gücünün bir kısmını yitirmesine neden olabilir.

İkinci olarak, HDP üzerindeki PKK gölgesi vurgulanmalıdır. PKK’nın varlığı ve şiddeti, HDP’nin geleceğini tehdit eden en önemli unsudur. Aslında, iktidar için yüzde 50 +1 oy almayı gerektiren ve bu nedenle bütün partileri ittifaka mecbur eden mevcut sistem, HDP için önemli bir fırsat içeriyor. Yüzde 10’un üzerinde bir oya hükmettiği için HDP, seçimlerin sonucuna doğrudan etki edecek ve dengeleri değiştirebilecek bir güce sahip. Hiç kimsenin böyle bir oyu elinin tersiyle itme gibi bir lüksü yok.

Fakat PKK ile olan irtibat, HDP’nin bu siyasi gücünün açığa çıkmasına mani oluyor. Çünkü HDP, herhangi bir ittifakın içinde hukuki olarak yer alamıyor. Şüphe götürmez bir gerçek var: PKK şiddetten bütünüyle vazgeçmediği sürece kimse HDP ile resmi bir birliktelik kurmaz, kuramaz. Hiçbir parti toplumdan gelecek tepkileri göğüsleyemez.

HDP, bu durumda, iki alternatiften birini seçmeye mecbur olur: Ya ittifaklar arası mücadeleye bigâne kalır ya da 31 Mart yerel seçimlerinde olduğu gibi ittifaklardan birine fiili destek verir. Bigâne kalmak iki tehlike içerir: Karşı olunan ittifakın seçimi kazanması ve seçmenlerine söz geçirememesi. Fiili destek ise siyasi bir kazanım sağlamaz. Çünkü destek verilen ittifaka bir sorumluluk yüklemez.

Ezcümle, PKK ve şiddeti, HDP’nin elini kolunu bağlıyor. PKK’den ötürü, HDP kimse ile resmî bir işbirliğine giremiyor, siyasi pazarlık yapamıyor, siyasi bir etki oluşturamıyor, kritik önemdeki gücünü kendisi ve tabanı için kullanamıyor. PKK’nin varlığı, hem HDP’ye dönük siyasi baskıları ve gayri hukuki işlemleri normalleştiriyor hem de HDP’nin ortaklık kurulan, birlikte çalışılan ve sözü kamuoyunda makes bulan bir siyasi parti olmasını önlüyor. Yani PKK, normalde, HDP’nin hareket kabiliyetini azamiye çıkartacak bütün olanaklarının önünü tıkıyor, içini boşaltıyor ve HDP’yi işlevsizleştiriyor.

Bu bağlamda HDP’ye düşen iki önemli görev var: Yüzleşme ve inşa. HDP, eş zamanlı olarak, bir taraftan PKK, şiddet ve silah meselesinin serinkanlı bir muhasebesini yapmalı, objektif ve ciddi bir yüzleşme iradesi ortaya koymalıdır. Diğer taraftan da şiddeti kesinkes reddeden ve mutlak siyaset savunusu yapan güçlü bir hat inşa etmelidir.

Ancak hamasetten ve sloganlardan uzak böyle bir yüzleşme ve inşa süreci, HDP’nin siyasi rolünü küçültecek tehditlerle başa çıkmasını ve siyasette kaplayacağı alanı büyütecek imkânları hakkıyla kullanabilmesini sağlayabilir.

Yazının devamı için tıklayın