Muhafazakâr kamuoyu, günlerdir Yargıtay’ın verdiği bir kararı tartışıyor.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, kısa bir süre önce Hizbullah davasında üç sanık hakkında verilen 6 yıl 3 aylık hapis cezasını onadı. Bu üç isimden ikisi, aynı zamanda terör örgütü Hizbullah’ın yasal alana geçiş yapan kadroları tarafından kurulduğu belirtilen HÜDA PAR’ın yöneticileri.
HÜDA PAR genel başkan yardımcıları Mehmet Bahattin Temel ve Sait Şahin ile partiye yakınlığıyla bilinen yayın organında görevli, partinin önceki seçimdeki vekil adaylarından Fikret Gültekin’in cezaları, Yargıtay’ın bu kararıyla kesinleşti.
Hâkim ve savcı FETÖ nedeniyle meslekten çıkarıldı: "Teröristlerin oluşturduğu dosya..."
Kararın kesinleştiğinin tebliğiyle birlikte HÜDA PAR’dan büyük tepki geldi. Üç gün önce Diyarbakır'da açıklama yapan HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, Şahin, Temel ve Gültekin hakkındaki işlemleri yürüten kolluk görevlilerinin, iddianameyi hazırlayan savcı ve mahkeme başkanının tamamının FETÖ nedeniyle meslekten çıkartıldığını belirtirken, "Hakim savcı cübbesi ve polis üniforması giyen teröristlerin oluşturduğu dosya üzerinden yürütülen bir yargılama sonucunda arkadaşlarımıza terörist damgası vurulmuştur" diye konuştu.
“Gerekçeli karar incelendiğinde çok net bir şekilde görülecektir ki FETÖ'cü emniyet mensuplarının hazırladığı iddianame mahkeme kararı haline getirilmiştir. Kopyala, yapıştır usulüyle hazırlanan gerekçede fezleke ve iddianamedeki imla hataları dahi olduğu gibi durmaktadır. Bunun anlamı şudur, dosyada bir yargılama yapılmamış, arkadaşlarımıza kurulan komplonun mahkumiyetle sonuçlanması için hazırlanan senaryonun şekil şartları yerine getirilmiştir" diyen ve cezanın '17-25 Aralık komplosu'na benzediği yorumunda bulunan Sağlam, şöyle devam etti:
“Umulur ki henüz fırsat varken bu zulümlerin son bulması için kalıcı çözümler bulunur. Olağanüstü kanun yollarını kullanma, davayı Anayasa Mahkemesi’ne götürme, iç hukuk yollarının sonuç vermemesi halinde uluslararası mekanizmaları kullanma dahil, bu işin peşini bırakmayacağız.”
Yarı yarıya indi
Başta partiye yakın yayın organları olmak üzere muhafazakar camia, karar nedeniyle hükümete tepki gösterdi.
Karara dayanak olan iddianamenin hazırlanması süreci ise Hizbullah ana davası sanıklarının skandal tahliyesine kadar uzanıyor.
Söz konusu soruşturma 2011 yılında açıldı. Toplam 18 sanıklı davada, Temel, Gültekin ve Şahin örgüt yöneticiliği, diğer sanıklar örgüt üyeliği ile suçlandı. İlk yargılamada, 3 isme 12 yıl 6 ay ceza verilirken 12 sanık 6 yıl 3 ay ceza aldı. 3 sanık ise beraat etti.
Yargıtay, bu kararı esastan bozdu. Yeniden yapılan yargılamada İstanbul Anadolu 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 sanığın beraatine karar verirken, HÜDA PAR'lı Temel, Gültekin ve Şahin’in cezalarını örgüt üyeliğine dönüştürdü ve cezayı 6 yıl 3 ay olarak belirledi.
İnfazı gerekiyor
Yargıtay 16. Ceza Dairesi de 1 Ekim 2018’de bu ceza ve beraat kararlarını onadı. Böylece HÜDA PAR'lılara verilen ceza kesinleşti.
HÜDA Par, tüm kanun yollarına başvuracağını açıklasa da bu başvurular kesinleşmiş cezanın infazını durdurmayacak. Kanuna göre, üç ismin yakalanarak cezaevine konulması gerekiyor. Anayasa Mahkemesi’nin yargılamanın yenilenmesi yönünde bir karar vermesi durumunda ise mahkeme kararıyla infazın durdurulması gündeme gelebilecek.
Hizbullah vahşeti cezasız kaldı
Muhafazakar kamuoyunda iktidara yönelik tepkilere yol açan karar için 'FETÖ' yorumları yapılsa da dosyanın çıkış noktası aslında büyük bir skandala dayanıyor.
Türkiye, 2000’li yıllara Hizbullah vahşetiyle girdi. Örgütün lideri Hüseyin Velioğlu’nun İstanbul’daki bir evde çatışma sonucunda öldürülmesi, Edip Gümüş ve Cemal Tutar’ın aynı çatışmada sağ olarak yakalanması, polisin örgütün yıllarca ele geçirilemeyen şifrelerine ulaşmasını sağladı. Bu şifreler, örgütün lider kadrosunun yakalanmasına, bu isimlerin verdikleri ifadeler doğrultusunda domuz bağı yapılarak gömülmüş cesetlerin beton altından çıkartılmasına kadar uzanan operasyon sürecini başlattı.
İslamcı yazar Konca Kuriş ve Malki cinayeti davası sanığı Mehmet Sümbül’ün sorgulanıp öldürüldüğü de bu operasyonlarda bulunan kasetlerle anlaşıldı. Gümüş’ün beyanları, Mersin’deki evinin önünden kaçırıldıktan sonra bulunamayan Kuriş’in cesedinin bulunmasını sağladı. Adana’da, İstanbul Beylerbeyi ve Kirazlıtepe’de, Ankara’da ardarda domuz bağıyla öldürülmüş, bir bölümü teşhis bile edilemeyen cesetler bulundu. Örgütün arşivleri de aralarında eski DEP Milletvekili Mehmet Sincan’ın da bulunduğu Güneydoğu’daki faili meçhul cinayetlerin Hizbullah’ın eylemleri olduğunu ortaya koydu.
57 duruşma sonra karar
Türkiye genelindeki eylemler nedeniyle, farklı illerde farklı davalar açılırken, Hizbullah ana dosyası Diyarbakır’a gönderildi. Velioğlu’ndan sonra örgütün en üst düzey isimleri olan Edip Gümüş ve Cemal Tutar’ın isimleri de bu dosyada yer aldı. 188 cinayetten sorumlu tutulan Hizbullah terör örgütünün ana davası, 15 sanıklı olarak 10 Temmuz 2000’de Diyarbakır DGM’de başladı.
İddianamede sanıklar Edip Gümüş, Cemal Tutar, Fuat Balca 28, Mehmet Feysel Bozkuş 16, Abdülkerim Kaya 15, Mehmet Varol 13, Mustafa İpek 10, Mahmut Demir 26, Kemal Gülşen 16, Yunus Avcı 11, Sinan Yakut 16 eylemden sorumlu tutuluyordu. Zamanla, açılan ek davalarla, sanık sayısı 31’e çıktı. Dosya, 8 yılda, ancak mütaala aşamasına geldi. Karar ise mütaaladan 1.5 yıl sonra verildi. Mahkeme, 57. duruşma sonunda 30 Aralık 2009’da 16 sanığa müebbet hapis cezası verdi.
Mahkeme, bu cezayı belirlerken, örgüt lideri konumundaki sanıkların cezasında iyi hal indirimi yaptı. Mahkeme, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarını bu yolla müebbete çevirdi. Böylece, ömür boyu cezaevinde kalması gereken sanıklar için 30 yıl sonra tahliye umudu doğdu.
Skandal firar
Yargıtay Başsavcılığı, gerekçeli kararı Mart 2010’da tamamlanarak Yargıtay’a gönderilen kararla ilgili tebliğnamesini daireye gönderdi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise skandal bir işleme imza attı.
Dosya gönderildikten 9 ay sonra, 31 Aralık 2010’da, tutukluluk süresini azami 10 yılla sınırlayan yasanın yürürlüğe gireceği biliniyordu. Yargıtay, 9 ay boyunca dosyayı görüşmedi. 9 ay sonra yasa yürürlüğe girdikten hemen sonra da davanın hükme bağlanması değil, tahliyeler görüşüldü. Dairenin davayı görüşüp onama kararı vermesi halinde, sanıkların hiçbiri serbest kalamayacaktı. Ancak 10 yıldan fazla süreyle tutuklu bulunan 10 sanık, 102. Madde'ye göre durumlarının değerlendirilmesi sonucu serbest kaldı. Yargıtay, temyiz incelemesini ise iki hafta sonra yaptı ve kararı onadı. Ancak olan olmuş ve Hizbullah sanıkları tahliyeden sonra kaçmıştı. Firari durumdaki sanıkların aranmasına başlandı.
Hâlâ firariler
Örgütün önde gelen isimleri Edip Gümüş, Cemal Tutar, Mehmet Varol, Mustafa İpek, Sinan Yakut, Şehmus Kınay, Cemal Tutar, Fuat Balca, Mahmut Demir, Kemal Gülşen ve Abdülkerim Kaya 3 Ocak 2011’de tahliye edildi. Bu isimlerden örgütün lideri konumundaki Edip Gümüş, örgütün o dönemki lideri konumundaki İsa Altsoy’un yanına İran’a kaçtı. Gümüş, halen İçişleri Bakanlığı’nın “arananlar” listesinde.
Aynı listede Emin Ekici, Cemal Tutar, Fuat Balca, Kemal Gülşen, Mahmut Demir isimleri de var. Diğer firarilerin akıbeti bilinmiyor. Mehmet Varol’un ise 2018 başında öldüğü ifade ediliyor ancak ismi de hâlâ listede.
Dosyanın kaynağı firarlar
Tartışmaların odağındaki söz konusu karar, bu firarlarla ilgili açılan dosyadan verildi. Söz konusu örgüt yöneticileri ile birlikte İstanbul’da yargılanan Hizbullah üyeleri de uzun tutukluluk nedeniyle tahliye edilmişti. Tahliyelerden hemen sonra da İran’a kaçışlar başladı. İsa Altsoy’un mesajlarıyla organize edilen kaçışlarda rol oynadığı öne sürülen isimlerle ilgili başlatılan soruşturma davaya dönüştü. İddianamede ağırlıklı olarak elektronik postalar ve telefon dinleme tapeleri yer aldı. Temel ve Gültekin o dönemde tutuklandı ancak dava açıldıktan kısa süre sonra serbest kaldı.
Hizbullah ana davası sanıkları bulunamadı ve Türkiye’nin bir dönemine damga vuran cinayetlerin hesabı verilmedi. Zamanla firarda oldukları da skandal tahliye kararı da tahliyeden hemen sonra kaçmaları da unutuldu.
Hem tahliye hem hapis cezası
kararlarında FETÖ imzası
Sonrasında hazırlanan dosyalarda FETÖ imzası olduğu iddiası da o dönem görevli isimlere bakıldığında kısmen doğruluk taşıyor. İstanbul Emniyeti’nde o dönem ilgili şubelerde çalışan polislerin hemen hepsi FETÖ’den ihraç edildi ya da tutuklandı. Hâkim ve savcıların bir bölümü de ya ihraç edildi ya soruşturuldu. Ancak Hizbullah üyelerinin tahliyesi sırasında da tablo çok farklı değildi. Kritik mahkemelerde bu kararlara imza atan yargıçların çoğu FETÖ’den ihraç edildi ya da soruşturuldu.
En kritik kararı veren ve Hizbullah’a kaçış yolunu açan Yargıtay kararının altında imzası olan isimlerden birisi de o dönem 9. Ceza Dairesi’nin başkanvekili olan Ekrem Ertuğrul’du.
Bir süre sonra aynı dairenin başkanlığına getirilerek Balyoz ve Ergenekon davalarında skandal kararlara imza atan Ertuğrul, meslekten ihraç edildi, tutuklandı ve kısa süre önce tahliye oldu. Ertuğrul halen tutuksuz yargılanıyor.