T24- Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, geçtiğimiz gün Adana'da 13 yaşındaki bir öğrencinin ilkokula türbanla girmek istemesi ve yetkililerin 'provokasyon' olarak tanımladığı bu olayı, 40 yıl önce Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın halası Hatice Babacan'ın üniversiteye türbanlı olarak devam etmek istemesi arasında bir bağ kurarak kendi deyimiyle 'her şeyin bir provokasyonla başladığını' yazdı.
Fatih Altaylı'nın bugün (21 Ekim 2010) yayımlanan yazısı şöyle:
Her şey bir ‘provokasyonla’ başlar, Babacan’ı unuttunuz mu?
Ne dedik, ne yazdık burada, üniversitede türban meselesi “defakto” bir biçimde YÖK Başkanı’nın “kefaleti” ile çözülünce.
Ne dediğimi hatırlatayım.
“İlköğretimde nasıl yasaklayacaksınız? O da eğitim hakkı ve inanç özgürlüğü değil mi? Sıra geldi liselere ve ilköğretime.”
Hem yazdım, hem söyledim.Üstelik de ilköğretimdeki “argüman” daha kuvvetli.
Bir yanda yasal mecburiyet, adı üzerinde “mecburi eğitim”, diğer yanda dini mecburiyet.
Söylenecek olan belli: “İki mecburiyet arasında sıkıştım.”
Yeni tartışmamız bu olacak.
Ama merak etmeyin, üniversitede türban tartışması kadar uzun sürmez. Bu daha kısa sürede hallolur. Nasıl hallolacağını siz benden daha iyi tahmin edersiniz.
Birkaç ay önce Diyarbakır’da bir öğrenci, ilköğretime türbanla devam etmek istedi.
Haber yaptık, hatırlarsınız.
Önce biraz sorun çıktı ama şimdi okuluna gidiyor, başındaki örtüyle.
Adana’da da bir haftadır benzer bir gerilim yaşanıyor. 13 yaşındaki Tuğba, okula türbanla gitmek istemiş.Almamışlar. Babası okula gidip hır çıkarmış.
Kavga birkaç gündür sürüyor. Okul yönetimi almıyor, baba diretiyor.
Bu olay için Hüseyin Çelik dün bir açıklama yaptı ve “Provokasyon” dedi.
Doğru.Açık bir provokasyon.
Zaten, “üniversitede türban” meselesi de bir provokasyonla başlamamış mıydı?
Daha doğrusu, türbanla üniversite kapısına dayanan kız için o günlerin siyasileri de “Provokasyon” dememiş miydi? Geçmiş zaman hatırlamazsınız.
Ben de zor hatırlıyorum. Galiba yıl 1969 veya 70. Ankara Üniversitesi’nde bir türbanlı kız, türbanıyla okula devam etmek istediğini söylemiş ve benzer bir olay çıkarmıştı.
O gün o olayı çıkaran kızın adını değilse de soyadını bilirsiniz, Babacan.
Hatice Babacan. Bugünün bakanı Ali Babacan’ın halası.
Her şey onun o gün üniversite kapısına türbanla dayanmasıyla başlamıştı.
O günden bugüne geldik. Hemen hemen 40 yıl.
Adanalı Tuğba’yı da 40 yıla kalmaz hatırlarız, Hatice Babacan’ı bugün benim hatırladığım gibi.
Bu işler öyle başlar.
Sonra devam eder.
O yüzden dün CHP haklı bir soruyla başladı, “türban sorununu çözme komisyonuna”.
“Kamuda ve ilköğretimde olmayacağını garanti altına alalım” diyerek.
AKP ise müthiş samimi bir yanıt verdi. Gerçekten samimi.
“10 yıl sonra ne olur bilinmez. Bunu garanti edemeyiz” diye.
Soru haklı, yanıt samimi.
Ama ben biliyorum ne olacağını, siz de...
Terim'in intikamı mı?
Galatasaray, tarihinin en büyük aczini yaşıyor.
Bir taraftarı, bir üyesi, eski bir yöneticisi olarak utançla izliyorum düşürüldüğümüz komik ve hatta trajik durumu.
Önce Hikmet Karaman'a haber salıyorlar "Gel" diye. O, eş dostu arayıp, "Manisa'dan tazminatsız nasıl ayrılırım" diye çareler aramaya başlıyor.
Hikmet Hoca gaza gelmişken, Galatasaray yönetimi Hakan'ı gündeme getiriyor Hagi ile birlikte.
Hakan "Tamam" diyor. Hagi de.
Bu arada Fatih Terim'le konuşuyorlar.
Terim, yıllar önce bize söylediğini tekrarlıyor. "Kovun Rijkaard'ı konuşalım" diyor, söylenenler doğruysa tabii.
Yönetim, Rijkaard'ı kovuyor. Terim'e gidiyor. Terim kabul etmiyor. Akıllı adam. "Derbi öncesi leş gibi takımı alır mı" diye düşünüyorum. Terim'in yönetimden çok daha zeki olduğunu, kendisini rezil etmeyeceğini biliyorum.
Yönetim tam bir acz içinde.
Bu arada bir Galatasaraylı eski yönetici dostum aradı.
Anlattıkları tam facia.
Anlaşılan o ki, Terim; Polat ve saz arkadaşlarından "intikam" almış.
Çünkü 2 yıl önce Terim de Polat'tan bir kazık yemiş.
Yönetimden iki kişi, Terim'e gitmiş 2 yıl önce. Teknik direktörlük için teklif yapmışlar. Konuşuyorlar.
O sırada Terim'in telefonu çalıyor. Arayan bir gazetenin spor müdürü.
Galatasaray'ın Rijkaard'la anlaştığını haber veriyor.
Terim dönüyor Galatasaraylı yöneticilere, "Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz. Rijkaard'la anlaşmışsınız" deyip ikisini de evden kovuyor.
Eski yönetici dostum, ki Galatasaraylılar onu çok sever, "Terim'in intikamı. Herkesi kırdılar. Herkes intikam alıyor" diyor.
Ben onu bunu bilmiyorum.
Olanın Galatasaray'a olduğunu biliyorum.
"Normal şartlarda Adnan Polat'ın dün, hadi olmadı bugün istifa etmesi gerekirdi" diye düşünüyorum.
Ama her ne hikmetse etmiyor.
Vardır elbet onu koltuğa bağlayan, bu rezilliği sineye çekmeye iten bir neden.
Asıl o nedeni merak ediyorum.
Sıra Demirel'de
Şu günlerde Türkiye'deki en mutsuz adam kim biliyor musunuz?
Bence Süleyman Demirel.
Kara kara düşünüyordur, "Benim başım kel mi?" diye.
Gerçi başı kel ama başka bir eksiği yok. Hatta fazlası var.
84 yaşında, yürüyemeyen ve hatta belki tuvaletle ilgili sorunlar yaşayan Erbakan partisinin başına geçti, ondan çok daha dinç, çok daha sağlam, çok daha aklı başında olan, üstüne üstlük bir dolandırıcılık suçu olmayan, sabıkası bulunmayan, hapisten afla kurtulmuş olma gibi bir ayıbı sırtında kambur gibi taşımayan Süleyman Demirel bir köşede duruyor. Bence Türk siyasetinin bu "gençleşme" çabasına onun da katkısı sağlanmalı ve Demirel de DP'nin başına geçmeli. Üstelik DP'nin başında Numan Kurtulmuş gibi bir adam da yok.
Demirel süper olur!
Ne zaman adam oluruz?
Uçmanın değil uçtuktan sonra yere sağlam konmanın marifet olduğunu anladığımız zaman.