Gündem

Umur Talu: Yalçın Milliyet’e hep vefalı davrandı

Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz, Milliyet Gazetesi’nin simge ismi, usta gazeteci Yalçın Çınar anasına bir yazı...

01 Eylül 2011 03:00

T24 - Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Milliyet Gazetesi’nin simge ismi, usta gazeteci Yalçın Çınar, anısına bir yazı yazan Umur Talu, ''.. Onca yıl yüzlerce fotoğrafla zenginleştirdiği gazetede, bu kez Yalçın fotoğraf olmuş, gülümsüyordu; makinesiyle...'' dedi.

Haber Türk gazetesi yazarı Umur Talu'nun bugün (31.08.2011) ''Gazeteci'' başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Dün, annemi toprağa verişimizin yıldönümüydü.

Bir hastane odasında, eli parmaklarıma yapışmıştı son nefesinde.

Yeni doğmuş bebeğin annesinin parmağını kavraması gibi.

Demiştim ki; belki de hayatın bir manası bu: Doğduğunda da ölürken de, tutacak bir el arıyorsun.

Annemin öldüğü gecenin sabahı, onu toprağa vermeden, çok sevdiğim gazeteci kardeşim Şakir’in (Süter) cenazesine koşmuştum.

Bugün de canım Yalçın Çınar’ı uğurlayacağız.

***

Ah Yalçın!

Sessiz, efendi, mütevazı, çalışkan ama ihtirassız; gazeteci heyecanı ve iyi insan duyarlılığıyla basıverirdi deklanşöre.

Mesleğini ve ailesini hep çok sevdi. Sanırım herkes de onu sevdi.

Sabah küçük kızıma gösterdim Yalçın’ın ölüm haberini.

17 yıl önce doğduğunda ve ilk doğum gününde ilk fotoğraflarını çeken Yalçın’dı.

1993’te, Milliyet’teki odamda çektiği, gazetede koşturup durmuş 2 yaşındaki büyük kızımın hayat dolu fotoğrafları gibi.

Kendi çocuklarını çok severdi zaten; hepimizin çocuklarını da sevdi.

O da, fotoğrafta, hatırada, kalbimizde kalanlara ekleniyor ve içimden bir şeyler daha kopuyor. Parça parça ölüyormuşuz gibi.

Bir süre önce Bebek’te kahve sohbetimizdeki yüzü, artık vedalaşmamızın resmi.

***

Yalçın Milliyet’e hep vefalı davrandı.

Ailesi, yuvasıydı; kırgınlıklarını genellikle içine attı.

Kendi başımıza ne gelmiş olursa olsun, şu da var (yanılmıyorsam): Milliyet ve Aydın Doğan da Yalçın’a hiç vefasızlık etmedi.

Terk etmediği yuvasında onlar da onu onca yıl terk etmediler.

Milliyet, el değiştirmiş olsa da, hafızası yerinde vefalı bir gazete tavrıyla, Yalçın’a saygıyı sürmanşetten vermiş; içeride tam sayfa ayırmıştı.

Onca yıl yüzlerce fotoğrafla zenginleştirdiği gazetede, bu kezYalçın fotoğraf olmuş, gülümsüyordu; makinesiyle.

Birinci sayfa spotunu yazan (genç) meslektaş, olanca duygusallığı ve içtenliğiyle “Yalçın Ağabey” deyivermişti.

***

Milliyet, 1994’teki o çok özel fotoğraf ile gazete kupürünü de kullanmıştı Yalçın’ı anarken. 

Fotoğraf Yalçın Çınar; Yazı Celalettin Çetin!

Rahmetli Celalettin Ağbi, yıllarını verdiği Hürriyet’ten kovulmuştu. Yazdığı kitapta yayın yönetmenini eleştirdiği için;“artık işe yaramaz” diye yuvasından atılmıştı.

Ta çocukluğumdan bildiğim bu müthiş muhabiri (genel yayın yönetmeni olduğum) Milliyet’e çağırdım; “Abi sen ölmedin; ne istiyorsan yap, röportajlar getirirsin” dedim.

O öfkeli adam adeta yeniden doğdu, çok iyi işler yaptı.

Bir gün Yalçın’la cezaevi röportajına gittiler. Acelesi olmayan bir dizi hazırlamak için.

Akşam Yalçın telefon etti; “Öyle cezaevi köprüsünde dolaşırken, aşağıda avluda volta atan Selim Edes ile Ergun Göknel’i iki kare çektim” dedi. Neye niyet neye kısmet olmuştu!

Celalettin Ağbi endişeliydi; “Umur, cezaevi müdürü izin vermiyor, bekletelim” dedi. 

O saat dışarıdaydım. “Gazetede buluşalım” dedim. Fotoğraflara baktım. Dönemin iki meşhur (yolsuzluk) mahkumu birlikte voltada. Yalvarsan çekemezsin!

O dönem herkes gece vakti gazetenin özel haberlerle yeniden yeniden yapılmasına alışmıştı zaten; “Abi, sabaha bile bırakılmaz. Bu foto ve haberle ödül alırsınız mutlaka”dedim. Koca kurt heyecanlıydı. Gece birinci sayfayı yıktım, koskocaman fotoğraf ile haberi girdik.

Hepimiz gazeteciydik!

İmzası olan da olmayan da, hepimiz o an mutlu birer gazeteciydik!

Röportaj Celalettin Çetin. Fotoğraf Yalçın Çınar.

1994 TGC Başarı Ödülleri’nde ikisi de ödül aldı.

Şimdi Celalettin Ağbi mutlaka Yalçın’ı karşılayacak, koluna girecek, o günlerden de konuşacaklar.

İkisi de çok iyi gazeteciydi; ikisi de çok iyi insan.

Nazlı, Hande, Emre’nin; Milliyet’in, hepimizin başı sağ olsun!

Yine ağustosta, bir parçamız daha böyle koptu işte! 

Çoğalıyoruz ya bir yandan; bir yandan da eksiliyoruz böyle